1. Haberler
  2. Güncel
  3. Gazeteciliğin ve sanatın yarım asırlık çınarı: Enver Özkahraman

Gazeteciliğin ve sanatın yarım asırlık çınarı: Enver Özkahraman

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

1970’li yıllarda, Hakkari’de gazetecilik yapan Enver Özkahraman, sanatsal anlamda da önemli çalışmalara imza attı. Özkahraman’ın, o yılların teknolojisiyle yaptığı gazetecilik ve ortaya koyduğu sanatsal çalışmaları hem yurt içinde hem de yurt dışında yankı buldu.

Son yıllarda teknolojinin gelişmesiyle gazetecilikte verilen emek çemberinin daha da daralması ve ‘Sosyal Medya’ zemininde ‘Yeni Medya’nın da öne çıkmasıyla yaşanan karmaşıklık sonucunda bir anlamda habercilik de eski güvenirliliğini belli bir noktaya kadar kaybetmeye başladı.

Gazeteciliğin ve sanatın yarım asırlık çınarı: Enver Özkahraman - 5

Özellikle akıllı telefonlar ve internet gibi araçlardan faydalanarak sosyal medyayı etkili bir biçimde değerlendiren, aslında birçoğunun gazetecilikle ilgisi bile olmadan bu alanı kullanarak geniş kitlelere ulaşması, meslekte profesyonelliği zedelerken; foto muhabirliğini sekteye uğrattığı gibi, araştırmacı gazeteciliğin önüne de bir anlamda yeni engeller çıkarmaya başladı.

1970’lerden günümüze dek gazeteciliği değerlendiren, mesleğin duayenlerinden Gazeteci Enver Özkahraman, “Son süreçte gazetecilik ciddi anlamda dejenere olduğu gibi, bu alanda daha çok gazeteci kimliği altında belli bir birikimi olmayan insanlar ön plana çıkmaya başladı. Gazetecilik, kılık kıyafetle değil, bilgi ve ilkelerle yapılır,” dedi.

7.jpg

En kısıtlı imkânlarla, 60 yıl önce yaptığı gazeteciliği ve bin bir zorlukla çektiği fotoğraflarla ilgili Hakkari Objektif Haber’e konuşan Gazeteci – Yazar Enver Özkahraman, mesleğin ciddi bir bocalama süreci yaşadığının altını çizerek, “1970’li yıllarda Hakkari’de gazetelerin kullanabileceği etkin bir kare fotoğraf çekebilmek ve doğru haberi oluşturacak bilgilere ulaşmak için yeri geldiğinde bazen saatlerce bazen de günlerce yürürdük. Ama şimdi ya bilgisayar başında, ya da telefonla gazetecilik yapılıyor. Ortada müthiş bir bilgi kirliliği var. Bu nedenle gerçek gazetecilik ciddi anlamda sekteye uğramış durumda,” diye ifade etti.

Son yıllarda, teknolojinin gelişmesiyle gazetecilikte verilen emek çemberinin daha da daralması ve ‘Sosyal Medya’ zemininde ‘Yeni Medya’nın da öne çıkmasıyla yaşanan karmaşıklık sonucunda bir anlamda habercilik de eski güvenirliliğini belli bir noktaya kadar kaybetmeye başladı.

8.jpg

1970’lerden günümüze dek gazeteciliği değerlendiren mesleğin duayenlerinden Gazeteci Enver Özkahraman, “Son süreçte gazetecilik ciddi anlamda dejenere olduğu gibi, bu alanda daha çok gazeteci kimliği altında belli bir birikimi olmayan insanlar ön plana çıkmaya başladı. Gazetecilik, kılık kıyafetle değil, bilgi ve ilkelerle yapılır,” dedi.

Gazetecilerin, sosyal medya ve yeni medyayı doğru bir zeminde kullanması gerektiğini vurgulayan Özkahraman, bu alanların gazeteciliğin, haberciliğin tanıtım amaçlı ve yan dalı olması gerektiğini belirterek, “Doğrusu sosyal medyada ciddi bir bilgi kirliliği var. Sosyal medya platformlarında dolaşan bilgilerin bir kısmı doğru olmamakla birlikte kafa yanıltıcılığını da beraberinde getiriyor. Bu anlamda yeni medya ise haberleri okutacak, daha da geniş kitlelere ulaştıracak ilgi çekici bir zeminde kullanma olanağı sağlar. Doğru ama kısa notlarla sunmak daha da fayda sağlar. Bütün bu sorunlarla beraber, bu iki alan aracılığıyla yeri geldiğinde bir paylaşım, ömürlük bir emeği geride bırakıyor. Artık; araştıran, dağ taş dolaşarak en iyi fotoğrafı çeken, emeğin yanında olan, halkçı gazetecilik yapanların eskisi gibi bir kıymeti kalmadı. Haliyle bu durum gazeteciliği daha da cılız bir duruma dönüştürüyor. Ancak bunun bir geçiş ve bocalama dönemi olduğuna inanmak istiyorum. Umarım düzelir,” diye konuştu.

‘Eskiden Gazetecilik Bilgi Ve Belgeye Dayalıydı’

Hakkari’de gazetecilik yaptığı yıllarda gerek yurt basınında gerekse dünya basınında çektiği fotoğraflarla sıkça adından bahsettiren Özkahraman, o yıllarda gazetecilik mesleğinin tamamen bilgi ve belgelere dayalı yapıldığını, bunun için de ciddi anlamda emek isteyen bir alan olduğunu hatırlatarak meslek hayatında yaşadığı anılardan birini de şöyle anlattı:

Son yıllarda, büyük bir kentte açtığım bir fotoğraf sergime izleyicilerle birlikte; biri omzunda, biri boynuna asılı uzunca objektifli iki fotoğraf makinası bulunan şapkası arkaya dönük ellerinde parmakları dışarıda eldivenli uzu boylu yakışıklı bir genç de salona geldi. Fotoğrafları inceledi flaşı dikine tavana yönelik birkaç fotoğraf çekti, bir fotoğrafı merak etmiş olacak ki bana yönelip;

   – Siz mi çektiniz bu fotoğrafı?

    – Evet, dedim…

    – Siz nerelisiniz?

    -Hakkariliyim ve fotoğrafta Hakkari doğasına ait.

    -Fotoğrafı hangi yılda çektiniz?

     – ‘1981 yılında’ deyince hayretle biraz da alaylı yüzüme baktı. Ve

     –  Yaa 1981 yılında Hakkari’de renkli fotoğraf var mıydı? deyince…  Dayanamamıştım ve…

      -Evet evet vardı; hem negatif renkli filmli, hem de renkli diyapozitif slaytlısı 1973’ten beri vardı güzelim Hakkari de.. Demem üzerine büyük bir şaşkınlık içinde kaldı ve bana;

     -O ne demektir renkli negatif, renkli pozitif nedir?

      -Git öğren gel, ben birkaç gün buradayım, dedim..

Bizim iki kocaman objektif ve flaş donanımlı gazeteci görünümlü kardeşimiz salondan çıktı bir daha da göremedim kendisini, görseydim “Öğrendin mi renkli negatif ve renkli pozitif filmi, öğrenmediysen gel o Hakkarili kardeşin sana anlatsın…” diyecektim.

Fotoğraf açıklaması yok.

Aynı zamanda ressam da olan Özkahraman, uzun yıllar çalıştığı Yol, Su, Elektrik (YSE) olan, daha sonra ismi Köy Hizmetleri Teşkilatı olarak değiştirilen devlet kurumunda teknik ressam olarak çalıştığı dönemde fotoğraf çekmeye başladığını, aynı zamanda gazetecilik yaparak Hakkari’de eşi benzeri bulunmayan fotoğraf karelerini ölümsüzleştirdi.

Fotoğraf açıklaması yok.

Gazetecilik yaptığı dönemde analog (filmli) makinelerle fotoğraf çekip, filmlerin banyosunu da Hakkari’de kendisinin yaptığını, daha sonra kartlara basarak ardından telefoto ile gazetelere geçtiklerini ve ardından haberi ya telefonla, ya da faksla gönderdiklerini kaydederek şöyle dedi: 

Fotoğraf açıklaması yok.

Fotoğraf merakım, işim icabı çıktığım köyler ve doğada gördüklerimi dondurmak, onları çevremle paylaşmak isteğimden doğmuştu. 1960’lı yılların sonlarında, Van’dan 125 liraya aldığım ucuz Rus malı Lübitel marka 6 X 6 rol film kullanılan bir makineyle başlamıştım. O yıllar Amerika ve Avrupa üretimi makineler çok çok pahalıydı. Biz de mecburi Rus, Doğu Alman, Macar hatta Bulgar malı makine film ve kartlar kullanıyorduk. Çektiğimiz her kare para idi, bir filmde birkaç karenin yanması bizi çok çok üzüyordu. Işığı çok iyi bilip duruma göre de diyafram ve enstantaneyi doğru ayarlamak zorundaydık. Aksi halde ele geçen fırsatı kaçıracağınız gibi parasal olarak da zarar ediyordunuz. Yunanca da ışık çizgisi anlamında olan fotoğrafı çekmekte riskti, baskısını yapmakta… Ama Hakkari’de 1973’ten itibaren çektiğim fotoğraf filmlerini kendim banyo etmek ve kartlara da basmak mecburiyetindeydim. Aksi takdirde filmleri posta ile en yakın yer olan Van’a gönderip banyo ve baskısını yaptırmak zorunda kalırdık. Zaten renkli diapozitif – slayt filmleri ben hep Almanya’nın Stutguard kentine yolluyordum ve gidiş gelişi bir ayı geçiyordu. Amerika ve Londra’da da onları banyo etmek mümkündü ama daha geç geliyordu.

Fotoğraf açıklaması yok.

‘Kar Kış Demeden Saatlerce Yaya Yürüyorduk’

Görevi icabı Hakkari’nin tüm köy ve mezralarını zamanında görme imkanına sahip olan ve buralarda tarihe not düşecek değerde fotoğraflar çeken Özkahraman, “İstikşaf çalışmaları nedeniyle, o yıllar hiç ama hiç hizmet alamayan okulu, yolu olmayan köylere görevli arkadaşlarla yaya gidiyorduk,” diye belirterek şunları kaydetti:

Memur değildik, işçi statüsünde sigortalı olduğumuz için mesai harici ikinci, üçüncü işi de yapabiliyorduk. Kendimi geliştirmek, birkaç kuruş daha kazanmak ve en önemlisi yöreme ve insanıma faydalı olurum düşüncesi ile gazeteciliğe meyil verdim. O yıllar moda olduğu için değil, gerçek bir devrimci ahlakı ile elimden geldiğince fakir ve mağdur köylülere hizmet vermek için ne gerekiyorsa yaptık. Hastaları mı var, kar kış demeden saatlerce yaya yürüyüp olayı fotoğraflayıp haber yapıyor ve haklı olarak da daima arka sayfalardan ziyade ön sayfalarda yerimizi bulabiliyorduk. Hakkari’de 20 yılı aşkın bir zaman içinde gazetecilik yaptım ve asla ama asla güçlüden yana olmadım. Hiç ama hiç kimseye yalakalık, yağcılık yapmadım, objektifim gibi kalemim de objektifti. Zaten ben genelde her haberimi fotoğrafla belgeleyerek yapardım: ‘Bir miktar kaçak çay yakalandı’ veya ‘Araziye terk edilmiş şu kadar silah bulundu’ gibi sicil ve terfi amaçlı hiç ama hiçbir haber yaptığımı hatırlamıyorum. Ama okulsuz köylerin çocuklarıyla, sedyelerde yaz kış taşınan hastaların fotoğraflarına koşa koşa gidiyordum. Kendimce bir devrimci olarak ve o günlerin mahrumiyet bölgesi, dürüst memurların sürgün yeri Türkiye’nin küçük Moskova’sı olan iki ilinden biri olan Hakkari’de..(Diğeri Tunceli)

Enver Özkahraman kimdir?

1942 yılında Diyarbakır’ın Lice ilçesinde doğdu. Liseyi bitirdikten sonra askere gitti. Diyarbakır’da daha önce ismi Yol, Su, Elektrik (YSE) olan daha sonraları ismi Köy Hizmetleri Teşkilatı olarak değiştirilen devlet kurumunda teknik ressam olarak çalışmaya başladı. 1966’da, Urfa’dan Van’a kadar olan iller, Diyarbakır’daki bölge müdürlüğüne bağlı idi. Urfa ve Van’da da müdürlükler açılınca çekilen kura sonucu zorunlu olarak Van’a gitti. Bitlis, Muş ve Hakkari illeri Van’daki 14. bölge müdürlüğüne bağlıydı.

Bitlisli politikacılar, o yıllarda ağırlıkta oldukları için kendilerini hep Bitlis’te çalıştırmaya zorluyorlardı ve yazları bazen 3 – 4 ay şantiyelerde kalıyorlardı.

Enver Özkahraman o yıllarda Hakkari’yi de görmüş, doğasının ve insanın etkisinde kalmıştı. Uzun süre evimden uzak kalmamak için 70’li yılların başından itibaren kendi isteği ile tayinini Hakkari’ye aldırır.

Özkahraman, tam 30 yıl boyunca Hakkari’de yaşamını sürdürdü. Küçüklüğünden beri güzel resimler çizen Özkahraman, hayatı boyunca kahvehane ve okey salonlarına gitmek yerine boş zamanlarını sanatla değerlendirerek resim çizdi, tabela yaptı. Kendi deyimiyle; “Ülkemizde hâlâ sanata değer verilmediği için,” ve Hakkari’deki güzellikleri ölümsüzleştirmeye karar verdi. İlk yıllarda amatörce ve daha sonraları da boş zamanlarını değerlendirmek ve ek gelir elde etmek için Hakkari’de bir fotoğrafçı dükkanı açtı.

1.jpg

YSE (Yol Su Elektik) teşkilatı ile köylere yol, su ve elektrik hizmetleri götürme işi yaptıkları için ve o yıllarda Hakkari’ye bağlı olan Uludere ve Beytüşşebap ilçeleri için Şemdinli’den Uludere’ye kadar olan köylerdeki; çeşme, yol, köprü, menfez ve küçük hidroelektrik santrallerinin çizimlerini kendisi yaptı.

Kendisi de köy kökenli ve fakir bir aileye mensup olduğu için bir maaşla hem ev geçindirmek hem çocuklarını okutması zor olurdu. Ek gelir elde etmek için fotoğrafçılık yaptı ve çocuklarını da en iyi şekilde okutabildi. Önceleri fotoğrafçılığa, vesikalık olarak başladıysa da resim gözü iyi olduğu için kısa sürede ülke çapında ses getiren fotoğraflar çekti. Bu süreçte sanatsal fotoğraflar çekmeye başlayan Özkahraman; Ankara, İstanbul, İzmir başta olmak üzere yurt dışında da ses getiren sergiler açtı.

Takvim ve kartpostalın revaçta olduğu yıllarda, yüzlerce fotoğrafı takvim ve kartpostallarda yer aldı.  Bugün ağırlığı Hakkari ve Van olmak üzere coğrafyamıza ait  iyi sayılabilecek ama hiç kimsede olmayan bir fotoğraf arşivi mevcuttur.

Köylere gittiği yıllarda, yaşlı kadınlardan Kürt kültürünün, folklorunun başında gelen sanatlarından biri olan kilimi; kök boyasından, desenine, motifine kadar öğrendi. Hakkari – Van kilimleri adında İsveç’te ve Türkiye’de de Türkçe – İngilizce yayınlanmış bir kitabı var.

 1991’de emekli olan Özkahraman, 90’lı yılların sonunda istemeyerek Hakkari’den ayrıldı. 22  yıldır Van’da yaşamını sürdürüyor. Halen Van belediyesi bünyesinde bulunan, köylerden göç sonucu gelen ve okula gitmeyen kız çocuklarına yönelik kilim eğitim çalışmaları yapıyor. Depremden önce 5 kenar mahalledeki atölyelerde 120’yi aşkın kız çocuğu bulunuyordu. Özkahraman’ın eğitim verdiği 3 atölye, depremde zarar gördüğü için şimdi 2 atölyede 50’yi aşkın kız çocuğuna kilim dokutarak gelir elde etmelerini sağlıyor. Aynı zamanda okuma yazma öğretimi, dışardan sınavlara katılma şartları oluşturma, anne-çocuk sağlığı gibi sosyal hizmetlerle bu çocuklara yardımcı olma gayreti içinde 20 yılı aşkın süre çalışmalar yaptı.

 Enver Özkahraman, evli ve dört çocuk babasıdır.

(Hakkari Objektif Haber – Mehmet Sait Değer)

(ZSS)

Tepki Ver | Tepki verilmemiş
0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
Gazeteciliğin ve sanatın yarım asırlık çınarı: Enver Özkahraman
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir