Mutlak baskının diğer bir adıyla sıkıyönetim koşullarının sürdürüldüğü Türkiye’de 12 Eylül darbesinde çok sayıda insan tutuklandı ve bu tutukluların yaşadıkları Türkiye tarihine kötü günler olarak kazındı. O dönemde Diyarbakır cezaevinde kalan ve Van^da yaşayanlar, yaşadıklarını anlatarak, o dönemin yargılamalarının günümüzden daha iyi olduğuna dikkat çektiler.
Biz bu haberimizde toplumun 12 Eylül’ü bizzat yaşayanların ‘leke’ olarak tanımlanan dönemi nasıl hatırladıklarını, toplumsal hafızayı işlemek istedik, arşiv görüntülerle. 80 Darbesi’nde tutuklanan Cemal Şen, Celal Bartu, Tayyip Kızılyıldız ve Sabahattin Günay’ın anlatımları, gördükleri işkenceler ve günümüze kadar gelen süreçte Türkiye siyasetinin özetini vermeye çalıştık. 12 Eylül darbesinin üzerinden kırk iki yıl geçti. Kenan Evren öncülüğünde gerçekleşen 12 Eylül 1980 Darbesi, Türkiye toplumunda tarihte eşi görülmemiş bir tahribat yarattı. Bu kırk iki yılda 12 Eylül’ün yarattığı, YÖK gibi, ya da dönüştürdüğü kurumlar, Diyarbakır Cezaevi gibi ve oluşturduğu siyasal kültür, Türk-İslâm Senteziyle hemhal otoriterlik gibi ve sembol kişilikleri, Kenan Evren gibi, üzerine de çokça konuşuldu. Türkiye toplumunda tek bir siyasal hafıza olmadığını; aksine heterojen, örneğin siyasal kimliklere göre biçimlenen rakip siyasal hafızaların olduğunu biliyoruz. 2015’te Türkiye’de ‘Modern Siyasi Hafızalar: Kesişmeler, Karşıtlıklar ve Koşutluklar’ araştırmasının sonuçlarına göre 12 Eylül Türkiye’de en yüksek sıklıkla hatırlanan olaydır.
Kayıtlara göre, Türkiye Cumhuriyeti kamu kurum ve kuruluşlarında 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. Devlet Güvenlik Mahkemesinde 230 bin kişi yargılandı. 7 bin kişi için idam cezası istendi ve 517 kişiye idam cezası verildi. 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı. 100 bine yakın kişi örgüt üyesi olmakla suçlandı. 3 gazeteci öldürüldü. 300’den fazla gazeteci yargılandı. 300 kişi ağır işkenceye uğrayarak öldürüldü. Yüzlerce kişi sokak ortasında öldürüldü.
12 Eylül’ün şahitleri: Cemal Şen, Celal Bartu, Tayyip Kızılyıldız ve Sabahattin Günay
Türkiye’nin siyasi ve sosyal hayatını yeniden dizayn eden 12 Eylül süreci öncesindeki çalkantılar, askeri müdahalenin ardından yerini mutlak baskının hâkim olduğu bir atmosfere bıraktı. Dönemin, işkencelerden geçirilen birçok siyasi tutuklu, günümüzde de ya cezaevlerinde tutulmaya devam ediliyor ya da yurtdışında yaşamak zorunda kalıyor. Kürt hareketinden gelen Gülten Kışanak ve Aysel Tuğluk gibi siyasi isimler, günümüzde de benzer suçlamalara maruz bırakılarak cezaevinde tutuluyor. O dönem en çok konuşulan cezaevlerinden biri olan Diyarbakır Cezaevi’nde tutuklu bulunanlardan Cemal Şen, Celal Bartu, Tayyip Kızılyıldız ve Sabahattin Günay dönemin siyasi atmosferini ve cezaevinde yaşadıklarını anlattı.
‘Ayakkabım kaybolmasa, kurtulmuştum’
Diyarbakır Cezaevi’nde yaşadıklarını insanlık utancı olarak adlandıranlardan Cemal Şen, 1956 yılında Van’ın Topçudeğirmeni (Şamanis) Köyü’nde doğdu. İlkokul eğitimini köyde tamamlayan Şen, ortaokul eğitimi için ailesinden ayrılıp Van’a geldi. Ortaokul yılları Türkiye’nin üç fidan olarak adlandırdığı Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam edildiği yıllara da denk gelince sol fikirlerle tanıştı. Küçük yaşlarda bile yapılanların adaletsiz olduğunu düşünen Şen, o günden sonra devrimci ve sol hareketler içerisinde yerini aldı. Ecevit Hükümeti yıllarında lise öğrencisiydi. Bulunduğu liseyi ‘solcuların eğitim yuvası’ olarak tanımlıyor. Lise o yıllarda solcu öğrenciler tarafından 12 Mart nedeniyle ‘Bir gün, bir gece olmak şartıyla işgal edildi’ diyor. Liseden mezun olduktan sonra girdiği muhasebe sınavlarında başarılı oldu. Et ve Balık Kurumu’nda memur olarak çalışmaya başladı. 12 Eylül Darbesi’nden sonra ise işçileri örgütleme gerekçesiyle gözaltına alındı. Yaklaşık 2 ay gözaltında kaldıktan sonra serbest bırakıldı. 1983 yılında askere gitti. Daha sonra askerlik yaptığı birliğe Sıkı Yönetim Komutanlığı tarafından gelen bir yazıyla yeniden gözaltına alındı. Gözaltındayken yanına gelen bir askerin kendisine suçsuz olduğunu ve bırakılacağını söylediğini belirtti. Sevinerek hazırlanmaya başlamış. Ama ne yazık ki şanssızlık bu ya hazırlandığı sırada ayakkabılarını kaybetmiş. O sırada aynı asker tekrar yanına gelerek gelen yazının yanlış olduğunu belirterek bir gece sabaha karşı Diyarbakır’a götürülmüş. Kendi hikayesini anlatırken, “Ayakkabım kaybolmasa, kurtulmuştum” diyor.
42 yıl geçti siyaset değişmedi: ‘Şu anda da ben iki tane gizli tanığın beyanları üzerine yargılanıyorum’
O dönem Van’da tutuklananlar arasında yaş olarak en küçük olanlardan Celal Bartu, 1968 yılında Dalbastı (Xûmar)Köyü’nde doğdu. 1980 Darbesi’nden sonra oluşan Sıkıyönetim koşulları nedeniyle güvenlik güçleri köyler üzerindeki baskıyı artırdı. Her gün çok sayıda kişi gözaltına alınıyor, maruz kalınan ağır işkenceler nedeni ile çok sayıda kişinin ismini veriyordu. Bir itirafçı tarafından ismi adı verilen Bartu, 1985 yılında henüz 17 yaşındayken tutuklandı. Yapılan işkenceleri insanlık dışı olarak değerlendiriyor. 1 ayı aşkın süre Van’da gözaltında kaldıktan sonra Diyarbakır’a götürüldü. Gözaltı sürecinden sonra sorgu savcısı tarafından serbest kaldı. Fakat 20 gün sonra bir diğer savcının itirazı sonucu Bartu ve beraberindeki diğer arkadaşları yeniden tutuklandı.
Yaşı sebebiyle 14 ay boyunca Diyarbakır Cezaevi’nde çocuk koğuşunda kaldı. Şu anda Van Çatak ilçesin de belediye başkanlığı yaptığı süreçteki faaliyetleri nedeniyle yargılanıyor ve yaşadıkları için “Şu anda da ben iki tane gizli tanığın beyanları üzerine yargılanıyorum. O zamanlar itirafçının ifadesinde herhangi bir çelişkili durum olduğunda mahkeme bu duruma kanaat getirmiyordu. O zamanki yargılamalar daha iyiydi” diyor.
‘Toplumsal uyanışın en yoğun olduğu dönemdi’
O dönem tutuklanan herkeste yüksek bir siyasal bilincin olduğunu vurgulayan Tayyip Kızılyıldız, 1954 yılında Van’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Van’da tamamladı. Daha sonra 1976 yılında Gaziantep Eğitim Enstitüsü’nde Matematik bölümünde eğitim gördü. 1978 yılında başladığı İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eski Yunan Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü tamamlayamadı. 12 Eylül darbesiyle tutuklandı. Tutuklanmadan yani 12 Eylül’den önce Van’da bulunan ilerici ve demokrat gençlerin oluşturduğu ve bu çevrede örgütlendiği Van Demokratik Kültür Derneği’nin kurucusu oldu. Yaşanan politik olaylar sonucunda bu dernek kapansa da Kızılyıldız ve beraberindeki arkadaşları yeniden Van Halkla İlişkiler Derneği’ni kurdu. Zaman içerisinde bu dernek isim değiştirerek Devrimci Halk Kültür Derneği adını aldı.
Hiç yılmadan arkadaşları ile devrimci mücadelenin bir yolunu bulan ya da oluşturan Kızılyıldız, 12 Eylül öncesini “toplumsal uyanışın çok yoğun olduğu bir dönem” olarak ifade ediyor.
‘İnsanlık onuru yine galip geldi’
12 Eylül Darbe döneminde, yaz tatili için geldiği memleketinde sabaha karşı ev baskınıyla gözaltına alındı. Herkes gibi o da önce orada yaşanan olaylarla kentin hafızasına kazınan Toprakkale’ye, yani Komando Taburu’na götürüldü. Gözaltında geçen sürenin ardından Diyarbakır’a götürüldü. Kendisine yöneltilen suçlamalara ilişkin yargılama dosyasında tek bir belge bulunmasına rağmen, 6 buçuk yılını bu cezaevinde geçirdi. Cezaevinde geçirdiği dönemde gördüğü işkenceler sırasında ‘insanlık onuru işkenceyi yenecek’ şeklinde belirledikleri temel sloganlarıyla ve yüksek bir bilinç düzeyiyle ayakta kaldıklarını belirterek, “Bence insanlık onuru yine galip geldi. Utananlar işkenceyi yapanlar oldu” diyor.
Köy olmayan yere, ‘köy öğretmeni’ olarak sürgün edildi
Ona yönlendirilen suçlamalara ilişkin dosyada tek bir delil olmamasına rağmen 2 yılı aşkın süre tutuklu kalan ve birçok işkenceye maruz kalan Sabahattin Günay, 1950 yılında Diyarbakır’ın Çüngüş ilçesine bağlı Oyuklu (Midye) Köyü’nde doğdu. İlk ve orta öğrenimini bulunduğu ilçede tamamladı. Daha sonra Ergani Öğretmen Okulu’nda okuyan Günay, 1971 yılında ilkokul öğretmeni olarak oradan mezun oldu. Öğretmen okulunda okuduğu dönemi ve toplumun yapısını anlatırken son derece politize olduklarını belirten Günay, kendi okul yıllarında da çoğunlukla sol görüşlü kişilerle bir arada bulunmuş.
Günay, 1973’te Ispartalı bir arkadaşıyla beraber Türkiye’nin en büyük öğretmen örgütlenmesi olan Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği’ni (TÖB-DER) kurdu ve uzun süre başkanlığını yaptı. TÖB-DER’in son derece politize bir örgüt olduğunu vurgulayan Günay, 1977 yılında anadilde eğitime dikkat çekmek amacıyla Balıkesir’de yapılan ‘Anadil Kurultayı’nı örnek gösteriyor. TÖB-DER içerisinde iki grup olduğunu belirtiyor. ‘Özgürlük Yolu Grubu’nda yer aldığını söylüyor. Öğretmenlik yıllarında da devrimci faaliyetlerini sürdürmeye devam ettiğini, bu nedenle sık sık sorun yaşadığını hatta sürgün edildiğini ifade ediyor. Sürgün edildiği yerde bırakın okul olmasını neredeyse hane olmadığını da ekliyor sözlerine. Bu yüzden, sürgün edildiği yere gitmek yerine istifa ederek Devlet Su İşleri (DSİ) bünyesine memur olarak geçiyor.
‘Yaşadıklarımdan iğnenin ucu kadar pişman olmadım’
Fakat 12 Eylül gerçekleşince o da geçmiş faaliyetleri nedeniyle gözaltına alınıyor. 12 Eylül’ü anlatırken, “İçeri giren de işkence görüyordu dışarıda kalan da” diyor. MİT raporuna göre yargılanıp, 2 yılı aşkın süre cezaevinde kaldıktan ve yapılan 18 mahkemeden sonra delil yetersizliğinden beraat ediyor. Cezaevinden çıktıktan sonra uzun dönem işsiz kalmış ve yaşadıklarını anlatırken “Hiç pişmanlık duymadım. Yaşadığım her şeyden gurur duydum. İşsiz de kaldım amelelik de yaptım ama iğnenin ucu kadar pişman olmadım aksine onur duydum. Çünkü siyasi mücadeleye kimse için değil, inandığım şeyler için katıldım” diyor.
(ro)