AK Parti iktidarıyla birlikte Türkiye’nin Ortadoğu ve Müslüman ülkelere yönelik politikalarının emperyal bir anlayışa dönüştüğü söylenebilir. Abdullah Gül ve Abdullatif Şener gibi etkin isimlerin devre ışı kalmasından sonra bu anlayışın “Neo-Osmanlılık” ruhuyla uygulamaya konulduğu bilinmekte.
‘’Ortadoğu’da bizden habersiz yaprak kımıldamaz’’ açıklamasını da bu bağlamda değerlendirmek mümkün.
Mısır başta olmak üzere Müslüman ülkelerde siyasal örgütlü “Müslüman Kardeşler” hareketi ve Filistin’de ‘Hamas” ile yapılan iş birliği ve ittifakın amacı da böyle okunabilir.
Esed ve Baas rejimi ile kurulan ilişkilerin emperyal bir amaca yönelik olmasının anlaşılmasıyla birlikte dostluğun bozulduğu ve savaşa dönüştüğü iddialarını da göz ardı etmemek gerekir.
Esas itibariyle İktidarın “hami, sahip, hâkim” rolüne soyunması, Ortadoğu ve Arap ülkelerinin tamamını Türkiye’den uzaklaştırdı.
Oysa Türkiye, Osmanlı varisi olarak değil, bir NATO üyesi, ABD müttefiki ve AB’ye tam üyelik için müzakere eden bir ülke olarak bölgesinde itibar ve saygınlık görüyordu.
CB Erdoğan ve AK Parti bu gerçeği görmediği gibi hala kabullenmiş de değil. Arap ülkelerinin Osmanlıyı aradıklarını ve Türkiye’yi Osmanlı rolünde lider gördüklerini sanıyorlar veya öyle inanıyorlar.
Ecdat milliyetçileri ne yazık ki bir hayal dünyası kurup kendi etrafında dönüyorlar. Bazen “İslam birliği”, bazen de “Türk birliği” gibi bir hayal deryasında yüzüyorlar.
Bugüne kadar ümmetçi ve milliyetçilerin muasır bir proje ortaya koydukları görülmedi.
Hamasi politikalarla, milli ve dini söylemlerle toplumu peşlerinden sürüklerken ülkeyi geriye götürdüklerini dahi fark edemeyecek kadar gerçeklerden kopuklar.
AK Parti yöneticileri ve yandaşları Türkiye’yi, gerçekten ABD-İngiltere-Almanya-Çin ve Rusya gibi süper güç, Erdoğan’ı da dünya lideri mi sanıyor, yoksa hayal aleminde kalarak gerçekleri öğrenmekten mi korkuyorlar, bilemiyorum.
Türkiye’nin süper bir güç, Erdoğan’ın da dünya lideri olmadığı gerçeğini kendilerine ve ülkemizi düşürdükleri duruma bakarak öğrenebilirler.
Bunun için ülkenin bir sente muhtaç hale nasıl geldiğini ve CB Erdoğan’ın Filistin başta olmak üzere Müslüman dünyasının birçok yerinde “Mehdi/kurtarıcı” gibi karşılanırken bugün neredeyse “istenmeyen adam” olarak görüldüğünü sorgulamaları yeterli olur diye düşünüyorum.
Tersini düşünüyorlarsa bu rüyadan onları uyandırmak mümkün değildir.
Onları uyandıracak olan, ancak seçim sandıklarında yaşayacakları hezimet olacak.
Benim uyarılarımın da onları hayal aleminden ve tatlı rüyalarından uyandırmayacağı açık. Aslında görünen köy için kılavuza gerek yok. Ancak bizim de endişe ve kaygılarımız ülkemiz ve insanımız için.
Mevcut iktidarın, içerde kutuplaştırıcı, ötekileştirici, dışarda ise hamasi ve güvensiz politikaları ülkeyi içinden çıkılmaz bir kaosa doğru sürüklemekte.
ABD-Avrupa ülkeleriyle kopma noktasına gelen ve Suriye başta olmak üzere komşu ülkelerle yaşanan sorunların, ülkemizi giderek yalnızlaştıracağı ve “değerli” yalnızlığa mahkûm edebileceği ortada.
NATO içinde sergilenen tutum, Irak ve Suriye devlet yönetimlerinin karşı çıkmasına rağmen Irak ve Suriye’ye askeri operasyonların yapılması, söz konusu yalnızlığı hızlandıracak.
İktidar, ulusal ve uluslararası hukuku açıkça çiğnemektedir. Bedelini iktidar ödemeyebilir ancak Türkiye’nin bu bedeli fazlasıyla ödeyeceği kesin.
Ülkemiz adına bizi kaygılandıran da bu durum.
Kuşkusuz hiçbir iktidarın terör dahil herhangi bir gerekçeyle komşu ülkelerin topraklarını işgal etmeye, topraklarında kurtarılmış bölgeler inşa etmeye hakkı yok.
Bu bağlamda Suriye topraklarında inşa edilen yerleşim yerleri, askeri operasyonlar, şiddet örgütlerine verilen destek komşuluk hukukuna ve uluslararası hukuka aykırı olduğunu hatırlatmama da gerek yok.
ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) gibi yağmacı, çapulcu ve katillerden oluşturulan bir milis gücüyle olan ilişkiler dahi Türkiye’yi uluslararası kurumlar, kuruluşlar ve toplum nezdinde mahkûm etmek için yeterli olabilir.
Güneyde Kürt oluşumunu engellemek için ülkemizi ateşe atacak kadar gözü kararmış bir iktidarı ancak toplumsal duyarlılık ve seçimler durdurabilir, diye düşünüyorum.
Komşu ülkelere ve Kürtlere düşmanlığı ortadan kaldıracak ve husumeti sandıklara gömecek bir muhalefete ve yarının iktidarına ihtiyacımız var.