Kürt sorununun çözümü noktasında seçim öncesi yeni bir sürecin devreye gireceğini öngördüğünü ifade eden Türkiye’nin Sesi Partisi Genel Başkanı Ayhan Bilgen, “Aynı anda, eşzamanlı ama bir taraftan sert politikalar; belki siyasal partiye, sivil unsurlara dönük olarak da sert politikalar ama diğer yandan da genel demokratikleşme ve Kürtlerle ilgili kültürel ve dil hakları başta olmak üzere kimi hakların güvence altına alınacağı bir anayasa tartışmasının olacağını düşünüyorum” dedi.
Türkiye’nin Sesi Partisi Genel Başkanı Ayhan Bilgen, iktidarın Kürt sorununa ilişkin yeni bir süreç başlatma ihtimalini Sur Ajans’a değerlendirdi. Kürt sorununun çözümünde yeni bir sürecin seçim öncesi devreye konacağını düşündüğünü ifade edenTürkiye’nin Sesi Partisi Genel Başkanı Ayhan Bilgen, şöyle konuştu: “Çözüm süreci deyince hereksin aklına bir süreç geliyor. Bir dönem ve bir dönemki deneme geliyor. Ben böyle bir anlam yüklemiyorum. Sadece konu ve sorun alanına dair bir benzerlik dolayısıyla o ifadeyi kullanıyoruz, doğru anlaşılsın diye. Yoksa sürecin aynı psikolojik ortamda gerçekleşeceğini ben de düşünmüyorum. Şimdiye kadar bu konunun çözümünde iki farklı yöntem uygulandı. Ya çok sert güvenlikçi politikalar uygulandı. Yani tamamen “terörler mücadele konsepti” olarak tarif edildi. Ve bastırma yöntemi; silah ve şiddetle tümüyle tasfiyeye yönelik bir yöntem uygulandı. Ya da herkesin çözüm süreci diye hatırladığı; diyalog, konuşma, sorunu tartışmaya açma gibi bir yöntem uygulandı. Ben bu sefer ikisinin içi içe uygulanacağını düşünüyorum. Aynı anda, eşzamanlı ama bir taraftan sert politikalar; belki siyasal partiye, sivil unsurlara dönük olarak da sert politikalar ama diğer yandan da genel demokratikleşme ve Kürtlerle ilgili kültürel ve dil hakları başta olmak üzere kimi hakların güvence altına alınacağı bir anayasa tartışmasının olacağını düşünüyorum. Bu ikisi aynı anda olmaz diyenler, eleştirenler var. Hayır tam tersine bu ikisi aynı anda olmalı diyenler de var. Bunu yaşayıp göreceğiz. Ama ben böylesi bir süreç olacağını öngörüyorum. Yani, sertliğin de adımların, vaatlerin de seçim öncesi olacağını düşünüyorum. Anayasanın seçim öncesi olması mümkün değil. Anayasa konusu seçim öncesi gündeme getirilebilir ama uygulaması seçim sonrası olacaktır. Dolayısıyla hem Suriye’den kaynaklı olarak bir taraftan son derece yoğun bir biçimde belki Türkiye’de milliyetçi oyların daha fazla güçlenmesini sağlayacak işlerle, Kürtlerin en azından bir kısmının beklentilerine dair adımların eşzamanlı deneneceğini düşünüyorum. Şimdiye kadar denenmemiş tek yöntem bu çünkü.”
‘Şimdiye kadar denenmeyen bir şeyin deneneceğini düşünüyorum’
Yeni bir çözüm sürecine MHP’nin adapte edilme süreci üzerine de Bilgen şunları söyledi: “Birinci söylediğimi MHP zaten gerekli görüyor. İkincinin dozu ile birincinin dozu arasında bir denge kurulursa; bu tabii ne kadar mümkündür, başarılı olur mu olmaz mı buna dair bir yorum yapmak istemem. Sadece bir şeyden bahsediyorum. MHP’nin şimdiye kadar savunduğu yöntem denendi. HDP’nin savunduğu yöntem de çözüm sürecinde denendi. Şimdi üçüncü bir formül aranıyor: İkisini birlikte yapma. Bu “iyi yönetilmezse” ne İsa’ya ne Musa’ya olabilir. Yani ne Kürt tabanını ne de Türk milliyetçilerini memnun etmeyecek ve iki tarafı da kaçıracak bir yanlış da yapılabilir. Hayır, iki tarafında beklentilerini gözeten bir süreç yönetimi de belki denenebilir. Başarılı olur mu, ona toplum karar verecek. Şüphesiz riskli bir şeyden bahsediyoruz ki, sorun zaten zor bir sorundur. Risk almayı gerektiren bir alandır. Ama şimdiye kadar denenmeyen bir şeyin deneneceğini düşünüyorum.”
“Muhalefet çıtayı yukarı taşırsa ülke kazanır”
Muhalefetin olası yeni bir çözüm sürecine yönelik alması gerektiğini düşündüğü pozisyona ilişkin olarak da Bilgen, şöyle konuştu: “Bu sürecin nereye evrileceğini belirleyecek olan HDP ve MHP’den çok muhalefettir. Çünkü bu pozisyonda HDP’nin vereceği muhtemel tepki bellidir. MHP’nin kaygıları, endişeleri, çekinceleri az çok bellidir. Ama muhalefet bu süreçte nasıl bir pozisyon alırsa süreç nasıl evrilir, ben orada şöyle düşünüyorum: Muhalefet elbette ki ülke bütünlüğü konusundaki hassasiyetini gözetecek. Bunda hiç tartışılacak bir şey yok. Ama ülke bütünlüğü içinde demokratikleşmeyi cesaretlendiren, teşvik eden hatta çıtayı daha da yukarı koyan, iktidarın performansından daha yüksek bir performans ortaya koyarsa daha demokratik bir barış konsepti ortaya koyarsa bu süreç ülkenin yararına sonuçlar doğurur. Bu süreç hangi partiye ne yarar, kime ne kaybettirir onu bilmem, işin o kısmında değilim. Ama ülke yararına bir şey olacağını düşünüyorum. Cumhuriyetin 2’inci yüzyılına girerken bu sorunu esastan çözmek, hem Türkiye demokrasisini daha kurumsal hale getirmek açısından bunun önemli, değerli olduğunu düşünüyorum. Ama tersi olursa ve karşı tepkiyle bir muhalefet sergilenirse bunun her halükarda kazananı iktidar olur. Bu denklemde siyaseten kimin kazanacağı bellidir ama ülke de kaybetmiş olur.”
Serhat News
(sg)