MEB’in, ara sektöre eleman yetiştirme ve ucuz iş gücü oluşturma amacıyla açtığı MESEM programındaki öğrenci sayısı giderek artıyor. Hemen hemen her sektörde uygulanan bu programın kaybedenleri olan öğrenciler ve öğretmenlerin yaşadığı sorunları aktaran EĞİTİM-SEN Van Şube Başkanı Murat Atabay, bu programın devlet eliyle ucuz iş gücü oluşturma ağı olduğunu söylüyor.
Millî Eğitim Bakanlığı’na (MEB) bağlı Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü’nün aldığı kararla ülke genelinde çok sayıda Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi (MTAL) bünyesinde açtığı Mesleki Eğitim Merkezi (MESEM) 2021-2022 eğitim-öğretim yılından itibaren faaliyetlerini sürdürüyor. MEB’in, “Mesleki Eğitim Merkezi programı, kalfalık-ustalık belgesine ve diplomaya götüren program türüdür. Çırak öğrenciler haftada bir gün okulda teorik eğitim, dört gün işletmelerde pratik eğitim alırlar” tanımlamasıyla anlattığı MESEM, eğitim sendikalarına göre ucuz iş gücü oluşturmanın bir aracı.
Türkiye’nin her kentinde en az üç okul bünyesinde açılan MESEM, ilk açıldığı dönemde öğrenim çağı dışına çıkmış kişilerin meslek öğrenmesini amaçlarken bir önceki eğitim-öğretim döneminden bu yana lise çağındaki öğrencileri de kapsıyor.
MESEM kapsamında çalışan çırakların asgari ücretin üçte birini, kalfaların ise asgari ücretin yarısını almasıyla birlikte daha da tercih edilir hale geliyor. Bu uygulama; patronların kendi mevcut çalışanlarını dahi kaydedip daha çok artı değer kazandığı, öğrencinin ucuz iş gücü olup yeterli bir eğitim almadan lise mezunu olduğu, öğretmenin mevcut iş yükünün dahi tam karşılığını alamadığı bir ülkede iş yükünün artmasına neden oluyor.
‘Patronlar öğretmen sayılıyor’
MEB’in sitesinde yer alan güncel bilgilere göre 1 milyon 381 bin 441 öğrenci Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde, 250 bin 932 öğrenci Mesleki Eğitim Merkezi’nde, 72 bin 558 öğrencinin Mesleki Açıköğretim Lisesi’nde ve 143 bin 305 öğrencinin de Özel Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde kayıtlı bulunuyor. Van’da ise dört ayrı programda toplamda 32 bin 124 öğrenci kayıtlı bulunuyor. Türkiye’de yaklaşık 4 bin okulda uygulanan bu programla işletmeler okullara dönüşürken patronlar usta öğretici yani öğretmen sayılıyor.
Hemen hemen her sektörde uygulanan bu programda öğrencilerin yaşadığı sıkıntılar ve bu programın denetleyicileri olan öğretmenlerin karşı karşıya kaldıkları sorunları EĞİTİM-SEN Van Şube Başkanı Murat Atabay’la konuştuk. Geçen yıldan bu yana öğrenim çağındaki öğrencilerin de bu program kapsamına dahil edildiğini belirten Atabay, “MESEM programı devlet eliyle ucuz iş gücü oluşturma ağıdır. Öğrencileri eğitimden koparıp ucuz iş gücü olarak işletmelere aktarma aracıdır” diyor.
‘İşletmeler okul, patronlar öğretmen oldu’
Dört gün işletme bir gün okulda olacak şekilde düzenlenen eğitim programında öğrencilerin yüzde 80’inin okula gitmediğini de aktaran Atabay, “MEB bu programı Cumhurbaşkanının talimatı üzerine gerçekleştirdikleri için devamsızlığı da çok problem etmiyor. Onlar için önemli olan çocuğun bir gün okula gelip gelmemesi değil. Zaten bir gün okula gelse de bir şey alamayacak. Herhangi bir denetim ve yaptırım yok. İşletmeleri denetleme görevi de öğretmenlere verilmiş” diye kaydediyor.
MESEM programındaki işletmelerin yeterliliğinin de denetlenmediğini belirten Atabay, “Daha önce okuldan kopmuş öğrenciler bu programa yönlendirilirken şimdi böyle bir ayrım gözetilmiyor. Birçok aile çocuğu düz lisede okuyorsa götürüp meslek lisesine kaydettiriyor ve böylece bir işletmede çalıştırılıyor. Aile bu duruma, hem meslek edinir hem de para kazanır gözüyle bakıyor. Devlet ise asgari ücret bu kadar artmışken işletmelere bu noktada ucuz iş gücü oluşturmaya çalışıyor ve öğrencinin okul hayatına devam ettiğini söylüyor. Haftada bir gün okula giderek okul hayatı olmaz. Mezun ya da çıraklık-kalfalık belgesi için programa başvuranlar için bir şey diyemeyiz” diyor.
‘Kaydını yapın ama gelmesin’ anlayışı!
MESEM’e kayıtlı birçok öğrencinin işletmelerde sadece formalite olarak kayıt yaptırdığını ifade eden Atabay, “Bazı işletmeler ‘çocuğu getirip kaydını yapın ama gelmesin’ diyor. Hatta verilen parayı da kendi aramızda paylaşalım diye de anlaşıyor. Çoğu işletme kendi personelini bu programa kaydedip onun üzerinden para gelmesini sağlıyor. Zaten işletmelerin birçoğu da o kadar ücrete çalıştırıyordur” diye vurguluyor.
‘Devletin eğitime bakışı ortada’
“Bu program devletin eğitime bakışını çok net ortaya koyuyor” diyen Atabay, burada önemli olan şeyin çocuklara bir meslek edindirmek olduğunu vurguluyor ve şöyle devam ediyor:
“Biz meslek edindirmenin ilkokuldan itibaren çocukların ilgilerinin, ihtiyaçlarının ve tercihlerinin dikkate alınarak yönlendirme yapılması gerektiğini söylüyoruz. Ona göre bir eğitim modeli oluşturmak gerekiyor. Fakat bu eğitim modelini de verirken bunun okul içerisinde olması gerekiyor. Bu çocukları denetimi olmayan, istismara açık alanlara göndererek değil. Burada kız çocuklarının seçecekleri yerler de çok önemli. Ki erkek çocukları da istismara uğrayabilirler gittikleri işletmelerde. Gittikleri işletmelerdeki kişilerin durumları nedir, daha önce herhangi bir suç işlemiş tipler var mıdır veya bunların çocuklara yaklaşımı noktasında bir istismar olayı yaşanacak mı bilemiyoruz. Bu tamda bunun önünü açmak oluyor. Ki işletmeleri de çocukların kendisi buluyor. Bu noktada çocukların tercihleri çok net değil. Çocuklar kendi istekleriyle mi gidiyorlar yoksa ailelerini zorlamasıyla ekonomik bir getiri olsun diye mi o da net değil.”
‘Bu denetlenebilir bir sistem değil’
Daha önce öğrencilerin staj yaparken kendi meslek alanlarına uygun işletmelere gittiklerini ve bunun da sadece lise son sınıfta birkaç günlük eğitim programıyla yapıldığını aktaran Atabay, bunun daha çok eğitim programına uygun olduğunu ifade ediyor. Fakat şu an yaşanan durumun sadece ucuz iş gücü oluşturma ve sorunlu gördükleri öğrencileri okuldan uzaklaştırıp öğrenim çağı dışına çıkarmak olduğunu belirtiyor Atabay.
Bu soruna birkaç açıdan bakmamız gerektiğini aktaran Atabay, “Bir noktada duruma işletme açısından, okul açısından ve öğrenci-veli açısında bakmamız lazım. Birçok öğrenci için avantajı da olabilir. Çocuk gerçekten gidip meslek öğrenebilir. Okul açısından baktığımız zaman okuldakilerin çoğu şunu söylüyor: ‘Alınanların çoğu zaten okumayacak, devamsızlık yapan, okulda problem çıkaran tipler.’ Ama biz bu yaklaşımla yaklaşmıyoruz. Burada olması gereken nedir, olması gereken bu eğitimin okul içerisinde verilmesi ve çok net denetlenebilir olması gerekiyor eğer böyle bir şey yapacaklarsa bunu da daha çok öğrenim çağının dışına çıkmış çocuklarda yapmaları lazım. Veya lise mezunlarında yapmaları lazım. Mevcut örgün eğitim yaşı içerisindeki çocuklarda bunu uygulamak çocuklarda okuldan kopuşa neden olur. Sağlıklı bir lise eğitimi de vermiyorlar zaten” diyor.
MEB, öğretmenlerin şikayetlerini dikkate almıyor
Bu konuda öğretmenlerin de birçok sorun yaşadığını belirten Atabay, öğretmenlerin bu durumdan şikâyetçi olduğunu vurgulayarak şunları söylüyor: “Öğretmene denetlemesi için neredeyse 20 işletme veriyorlar. Ne öğretmene o işletmeler için yol parası veriyorlar ne ulaşım için araç veriyorlar. Bir işletme burada, bir diğeri ondan oldukça uzakta olabiliyor. Öğretmenin onu bitirmesi de zor oluyor. Öğretmenlerin bu noktada tepkileri var. Öğretmenler, ‘Bu kadar işletmeyi bize verip herhangi bir maddi destek vermeden de gidip bütün işletmeleri denetlememiz isteniyor. Gittiğimiz işletmelerde işletme sahibi ile çeşitli sıkıntılar yaşıyoruz. Öğrenci olmadığı zaman bize çok farklı tepkiler gösterebiliyorlar. Veya bir soru sorduğumuz zaman bize çok ters cevaplar verebiliyorlar. Biz orada bir tartışmaya girince tersliyorlar. Birçok işletmenin yaklaşımı böyle’ diyorlar. Gelen öğretmeni sanki zabıta memuruymuş gibi görüyorlar. Öğretmenler milli eğitime şikâyette bulunduğunda daha çok idare etme yönünden yaklaşıyorlar. O çocuk orada devam etsin, bu iş yürüsün yaklaşımı var. Cumhurbaşkanımızın talimatıdır nasıl yürüyorsa yürüsün mantığıyla yaklaşıyorlar.”
Serhat News