Ülkemize büyük acılar ve trajediler yaşatan deprem gündeminden uzaklaşmak mümkün değildir. Sorunların çözümü siyasette olduğu için siyaseti de gündemde tutmak zorundayız.
Seçim gündemini belirleyecek asıl sorunların başında deprem ve ekonomik kriz gelmektedir. Ekonomik krizi, depremin neden olduğu afeti ve depremzedelerin sorunlarını çözmek için geliştirilecek gerçekçi projelere göre siyasi başarı gelecektir.
İktidarın sorun çözme kabiliyetini yitirdiğini Pandemi /Covid sürecinde gördük. Depremle birlikte hükümetin acziyeti bir kez daha ortaya çıktı. İktidar da adeta enkaz altında kaldı.
Bu durumda seçmenin siyasi olarak mevcut iktidara ve CB Erdoğan’a bir kez daha sorumluluk vermek gibi bir lüksü söz konusu değildir.
Bölgesel ve uluslararası alanda da iktidarın neden olduğu büyük sorunlar yaşanmaktadır.
ABD-NATO ve AB ile olumsuz ilişkileri nedeniyle Terkiye, jeopolitik konumunu ve önemini yitirmiş değildir aksine Rusya-Çin ekseninde beklenen gelişmeler nedeniyle daha da önemli hale gelmektedir.
Ancak siyasal, yönetim ve ekonomik kırılganlığı nedeniyle Türkiye uluslararası itibarını ve güvenini yitirmiş durumdadır.
Bu çöküşün nedeni “Tek Adam” sistemi olduğu için çözümü de mevcut sistemi ve yönetimi değiştirmektir.
Önümüzdeki seçimlerde yönetimin değişeceğinden şüphe duymuyorum ancak sistemin değişeceğinden emin değilim.
Türkiye’nin siyasal istikameti muasırlaşma, demokrasi ve hukuk devleti olmadıkça güven ve itibarın yeniden oluşması mümkün olmayacaktır.
Ancak bir geçiş, ıslah ve normalleşme süreci olarak gördüğüm seçim sonrası Yeni Yasama dönemini de çok önemsediğimi belirtmeliyim.
İddiaları olsa da Altılı Masa bileşenlerinin sistemin demokratikleşmesi konusunda bir mutabakat sağladıklarını düşünmüyorum.
Bu durumda “Tek Adam” rejiminin ancak restore edileceği ve TBMM’nin bugüne göre daha etkin ve aktif hale getirileceği gözükmektedir.
Yetersiz de olsa böyle bir değişimin CB Erdoğan’ın yönetim tarzını aratmayacak bir rahatlamayı sağlayacağı söylenebilir.
Kişisel olarak nispi de olsa bu değişimi yine de önemsiyorum.
Yeni dönemde; en azından aydın, yazar, gazeteci, siyasetçi vb binlerce insanın haksız, hukuksuz olarak cezaevlerinde tutulmayacağını umuyorum.
Keyfi yönetimden anayasal yönetime geçiş dahi tek başına önemli bir değişim olacaktır.
Göreceli de olsa korku imparatorluğundan ve ceberut yönetim sisteminin dayatmalarından uzak bir ortama geçmek asla küçümsenecek bir değişim değildir.
Bu değişimin sağlayacağı normalleşmeyi “özgürlük” olarak yaşamak dahi bizi rahatlatmaya yetecektir.
İnsanların düşüncelerini ifade etmekten korkmamaları, OHAL ve KHK tehditleri altında olmamaları, iktidar baskısı ve korkusu yaşamamaları bugünden daha güvenli değil mi?
Thomas Paine’nin belirttiği gibi “İnsanlar hükümetten korktuğu zaman, zorbalık; hükümet insanlardan korktuğu zaman, özgürlük vardır.”
Keyfi yönetimden, hukuksuzluktan, adaletsizlikten, ayırımcılıktan korkan birisi olarak belirtmeliyim ki insanlara hesap vermekten korkacak, hukuku gözetecek bir siyasal iktidara ve cumhurbaşkanına ihtiyacımız vardır.
Altılı Masa’nın cumhurbaşkanı adayını açıklaması için vakit henüz erken olabilir. Bunun için seçim takviminin netleşmesi bekleniyor olabilir.
Altılı Masanın ortak bir adayla seçimleri kazanmayı önemsedikleri ve bu konuda aylar önce mutabakat sağladıkları açıktır. İddiaların aksine aday hakkında aralarında bir sorun olacağını da düşünmüyorum.
Partili biri aday olacaksa şüphesiz doğru aday Kemal Kılıçdaroğlu’dur. CB Erdoğan karşısında ilk turda seçimi açık arayla kazanması da kuvvetle muhtemeldir.
Sorun partili olması, özellikle de genel başkan olmasıdır.
Partili bir cumhurbaşkanının kucaklayıcı, kuşatıcı olmasının imkânsız kadar zor olduğunu defalarca yazdım.
Bir parti genel başkanının cumhurbaşkanı olması durumunda kutuplaşmanın bugünden farklı olmayacağı konusunda endişelerimi dile getirdim.
Ayrıca Genel Başkanlardan birisinin cumhurbaşkanı adayı olması, Altılı Masa’nın sistem değişikliği veya “güçlendirilmiş parlamenter sistem” iddiası konusunda kamuoyunda bir güvensizliğe yol açabileceğini belirtmiştim.
Çok az bir ihtimal de olsa seçimin kaybedilmesi durumunda ise telafisi mümkün olmayacak olumsuz sonuçları olabilir. Böyle bir durumda sadece muhalefet değil, Türkiye de belirsiz bir geleceğe mahkûm olacaktır.
Zira Türkiye’nin esas sorunu siyasal düzendir.
Parti iktidarı yerine parti ideolojisine dayanan otoriter bir sistemin adaleti gözetmesi mümkün değildir.
Kemal Kılıçdaroğlu, seçimi kazansa da mevcut sistemde otoriter ve ceberut yönetimin tahkim edilmesine engel olamayabilir.
Yine partili ve parti ideolojisine bağlı bir cumhurbaşkanının adil ve tarafsız davranması da mümkün olmayacaktır.
Bu nedenle de ısrarla “tarafsız ve hakem bir cumhurbaşkanı” önerimi hem ilgili yetkililere sundum hem de yazılarımda belirttim.
Ancak bu süreçte artık cumhurbaşkanı adayını tartışmanın bir yararı olmayacaktır. Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘ortak aday’ olarak muhalefet ve geniş toplumsal kesimler tarafından desteklenmesi gerekir.
Kılıçdaroğlu’nun CB adaylığı için öncülüğü de İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’den bekliyordum.
Anlamakta zorlandığım asıl mesele; kararlı ve ciddi bir lider olarak Meral Akşener’in daha aktif ve belirleyici bir siyasi inisiyatif almaya yanaşmamasıdır.
Kanaatime göre Kemal Kılıçdaroğlu’nu “kazanacak aday” olarak Altılı masaya sunarak inisiyatif alınabilir. Çünkü masada başka isimlerin müzakere edilmesi dahi bir zafiyet göstergesi olacaktır.
İnisiyatif alarak zafiyeti önlemek, Meral hanımın siyasi rolünü daha önemli ve belirleyici kılacaktır. Bu inisiyatifin İYİ Partinin de önünü açacağını düşünüyorum.
Serhat News