2011 yılında Van’da yaşanan iki büyük depremin üzerinden onca yıl geçmesine rağmen hiçbir şey değişmedi. Çok sayıda can kaybının yaşandığı depremdeki ihmaller ve hâlâ devam eden etkilerine ilişkin konuşan İnşaat Mühendisleri Odası Van Şube Başkanı Mihail Atik, “İmar affını bu kente uygulamanız ölüme davetiye çıkarmaktır” diyor.
23 Ekim 2011 günü meydana gelen Van-Erciş merkezli deprem ve 9 Kasım 2011 günü yaşanan Van-Edremit merkezli deprem; Van ve ilçelerinde çok kuvvetli hissedildi ve çok sayıda can kaybına neden oldu. Van’daki yapı stoğu nedeniyle çok sayıda mal kaybının yaşandığı Van’da ilk depremin ardından hızlıca hasar tespit çalışmaları yapılarak bazı yapılara hasarsız raporu verildi. Fakat hasarsız raporu alan yapılar ikinci depremde yıkılarak can kaybına neden oldu.
2011’de yaşanan Van Depremi Türkiye’de bir milat oldu şeklide söylemler sık sık yetkili kurumlar tarafından söylenerek basında yerini bulsa da kentte aynı depremin etkilerini görmek mümkün. Depremde hasar alan binaların yıkımı devam ederken aynı zamanda yıkılan yapıların yerine yeni yapıların inşa edilmesi kentte çarpık kentleşmeye neden oldu.
Çarpık kentleşmenin yanı sıra bu yapıların aynı yerlere inşa edilmesi İnşaat Mühendisleri Odası Van Şube Başkanı Mihail Atik’e göre yeni bir depremde daha çok can kaybının yaşanmasını davetiye çıkarıyor.
Atik, deprem döneminde yaşanan ihmaller ve devam eden etkilerine ilişkin konuşmasına başlamadan evvel o günden bugüne kentte ruhsatlı yapı oranında bir iyileşme olmadığını kentteki ruhsatlı yapı oranının yüzde 5-6 civarında kaldığını ifade ediyor.
‘Fay hatlarını artık tanıyoruz ama ona göre hareket etmiyoruz’
Atik, “Arka arkaya iki deprem yaşamak büyük talihsizlikti. O günden bugüne ise ruhsatlı yapı oranında herhangi elle tutulur bir iyileşme söz konusu olmadı. Şu an bu oran dışında kalan yapıların hepsi plansız, ruhsatsız, keyfi bir şekilde yapılmış ve yapılırken de kurumlarca göz yumulmuş ihmal edilmiş şeyler. Fakat depremden sonra ciddi bir beklentimiz vardı. Yaşanan depremde can kayıplarıyla birlikte mal kayıpları da oldukça yüksekti. Ve bu fay hatlarının artık burada olduğunu yaşayarak gördük, hissettik, kaybettik. Tedbir alınması noktasında artık kararlılık oluşması gerekiyordu. Özellikle kamu kuruluşlarının daha doğrusu yetkili kuruluşların ve o dönemin hükümetinin -ki aynı hükümet hâlâ devam ediyor- müdahalesi acil bir şekilde gerçekleşmesi gerekiyordu. Normalde bu bölgenin afet bölgesi olarak ilan edilmesi gerekiyordu ama ilan edilememesiyle burada bir kırılmanın yaşandığını fark ettik” diyor.
Kentte yaşanan yıkımın ardından aslında çok daha planlı ilerlenebileceğini, afet bölgesi ilan edilmesi halinde mevcut bilim ve tekniğe uygun yeni bir fırsatın oluşabileceğini belirtiyor Atik.
‘Olumsuz bir olaydı ama gelecek risklere karşın iyi planlanabilir bir fırsattı’
Ketin boşaldığını ve adeta hayalet bir kente dönüştüğünü kaydeden Atik, yaşanan depremin olumsuz bir olay olduğunu ancak aynı zamanda bir fırsat olduğunun altını çiziyor. Atik, “Kentin iyileştirilmesi, dönüştürülmesi açısından bir fırsattı. Olumlu olmayan fırsatlar iyi değerlendirilmeyince rant, çıkar ve ticari fırsatlara dönüştürüldü. Depremdeki kaotik süreç ve kentte yaşanan göçle o boşluktan istifade etmek isteyenler oldu. Nihayetinde de maalesef başarılı oldular. Kentteki riskli alanlar ranta elverişli ise oralarda yeniden bir yapılaşma başladı. Buna paralel o dönemde yaşananlar dikkate alınmadan hazırlanan imar planıyla beraber yapım süreci hızlı bir şekilde başladı” diyor.
Hasar tespit çalışmalarında liyakatsizlik
Hasar tespit çalışmalarında yaşanan liyakatsizliğin bireysel ilişkiler üzerinden yürütüldüğünü aktaran Atik, “Birinci depremin hemen ardından yapılan hasar tespit çalışmaları prosedüre uygun olsa da insan canını dikkate almayan bir şekilde yapıldı ve sonuçlarını da gördük. Bayram Otel, en çok konuşulan yapıydı ama ona benzer birçok yapı vardı. Ticari alan olan, sahiplerinin siyasi ilişkilerinin olduğu, bürokratik ilişkileri güçlü olan kişiler bir daha deprem olmayacak zannettiler. Kişi ilişkilerine göre bir tespit söz konusuydu. Bu çok sakıncalı ve çok iyi niyetli olmayan bir yaklaşım. Mesela o süreçte özellikle odaların aktif çalışmasını sağlayabilecek durumdayken odaları çalıştırmadılar” diye vurguluyor.
Bugün dahi kentte Van Valiliği öncülüğünde İl Risk Azaltma Planı hazırlandığını ve bütün odaların dahil edilemediğini ve bunun arkasında muhtemel bir rant olduğunu ifade ediyor Atik.
Dünün bugüne etkileri
2011 yılında yaşanan her iki depremden bu yana herhangi bir şey değişmediğini vurgulayan Atik, “Dağın başını gidip imara açıp satabiliyorsanız kentte hala düzgün planlanmamış caddeler ve altyapı sorunları yaşanıyorken kime neyi açıklayacaksınız. Dolayısıyla bütün bunları bir araya getirdiğimizde ciddi anlamda risk altındayız ve bu sadece deprem riski değil birçok afete davetiye çıkarıyor. Tüm bunlar bilinip konuşulurken buna dair planlamalar ve çözümlemeler varken uygulamıyorsanız bunun içinde art niyet vardır, farklı pazarlıklar vardır, farklı beklentiler vardır ve oldukça barizdir. 2018 yılında imar affını bu kente uygulamanız cinayettir, ölüme davetiye çıkarmaktır. Deprem kuşağı üzerinde yer alıyoruz. Bunca şeyi görmeden planlamanınız akıl tutulmasıdır. Buna karşı itirazlarımız var” diyor.
‘Hâlâ bir şansımız var’
Atik son olarak, 9 Kasım depreminin yıl dönümünde yine ve yeniden aynı şeyleri tekrarlamaktan muzdarip olduklarını ifade ederek, “Bu yıl dönümünde de aynı açıklamaları yapmak istemezdim ama talihsiz bir şekilde aynı açıklamaları yapıp aynı uyarılarda bulunuyoruz. Çünkü ne bilinç anlamında ne uygulama anlamında ne tutum anlamında değişen bir şey var. Bilakis vahşileşen bir süreç var. Yani daha çok kar, daha çok rant, daha çok kırım, daha çok talan var ve bu yapılırken seyirci durumundayız. Yani en azından düştüğümüz durum bu yani. Ama yine de çağrımızı yeniliyoruz. Gerekli koşullar sağlandığı durumda henüz geç olmadan gerekli uygulamaları ve iyileştirmeleri yapabiliriz” diye kaydediyor.
Serhat News