İHD Kars Kadın Komisyonu, 25 Kasım kapsamında yaptığı basın açıklamasında, ‘kadına yönelik şiddet politiktir’ ve bu şiddete karşı mücadeleyi dün olduğu gibi bugün de kararlılıkla sürdüreceklerine vurgu yaptı.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Kars Kadın Komisyonu, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü kapsamında dernek binasına basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamayı kadınlar adına İHD Kars Şube Başkanı Güldana Kılınç okudu. Kadınlar olarak bir 25 Kasım tarihinde daha, kadına yönelik şiddete karşı kararlı tavrı, mücadeleyi anlatmak ve ‘kadına yönelik şiddet politiktir’ demek üzere bir araya geldiklerini söyledi. Kılınç, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nün tarihçesine değinerek, Birleşmiş Milletler’in bu tarihi, 1999 yılında “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü” olarak ilan ettiğini ifade etti.
‘Coğrafyamızda kadına şiddet varlığını hep korudu’
Kadına yönelik şiddetin tarih boyunca varlığını koruduğunu dile getiren Kılınç, “Ne yazık ki bir soykırım coğrafyası olan yaşadığımız yerde soykırımlarda birçok kadın katledildi, birçoğunun mezarına dahi ulaşılamadı. Kadınlar, yaşamın her alanında şiddete maruz kalıyorlar. Ailede, okulda, evde, sokakta, gözaltında, köy baskınlarında, basın açıklamalarında her yerde şiddet kadına yönelebiliyor. Derin yoksulluk ve ekonomik sıkıntılar da en çok kadınları etkiliyor. 6 Şubat 2023 günü yaşadığımız deprem felaketi sırası ve sonrasında kadınlar, büyük bir şiddete ve hak ihlallerine maruz kaldılar. Coğrafyamızda erkek egemen, feodal ve militer bir iktidar, her zaman varlığını korudu” dedi.
‘Kadın Türk Ceza Kanunu’nda yer almıyor’
Yerleşik hukuk sistemine bakıldığında da kadına yönelik şiddetin gerçek anlamda bir düzenlemeye kavuşmasının ancak 2005 yılında olduğunu kaydeden Kılınç, Türk Ceza Kanunu’nda kadına yönelik şiddeti düzenleyen bölüm başlığının “Genel Ahlak ve Aileye Karşı Cürümler” olduğunun altını çizdi. Kılınç, “Yani kadın Türk Ceza Kanunu’nda yer almıyordu. Kadına yönelik şiddet yok sayılıyordu. Ancak kadınların örgütlü mücadeleleri sonucunda 2005 yılında Türk Ceza Kanunu’nda bugün hala eksik de bulsak önemli değişiklikler yapıldı. Coğrafyamızda kadınların mücadelesi çok önemli bir sözleşmenin ortaya çıkmasına neden oldu” diye belirtti.
‘İstanbul Sözleşmesi hiçbir zaman uygulanmadı’
Diyarbakır’da kocası tarafından, annesi katledilen kendisi de yaralanan Nahide Opuz davasına dikkat çeken Kılınç, Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde bir kadının hayatını koruyamadığı için mahkum edildiğini ifade etti. Kılınç, “Bu dava sonrasında Avrupa Konseyi tüm üye devletlere kadına yönelik şiddete karşı bir sözleşme düzenlenmesini istedi. İşte ‘İstanbul Sözleşmesi’ böyle ortaya çıktı. Yani İstanbul Sözleşmesi aslında coğrafyamızda verilen kadın mücadelesinin bir sonucuydu. Maalesef ki İstanbul Sözleşmesi yeterli bir şekilde hiçbir zaman uygulanmadı. Ama kadınlar açısından her şeyden önce bu sözleşmenin duygusal bir önemi vardı. Bu sözleşmeye sahip olmak bile kadınlar için son derece önemliydi. Maalesef ki 2021 yılında tek bir erkeğin cumhurbaşkanının imzasıyla hiç kimseye sormadan, kadınların sesleri duyulmadan, dikkate alınmadan bu sözleşmeden imza çekildi. Ancak coğrafyamızdaki kadın kurtuluş hareketi hiçbir zaman vazgeçmedi” dedi.
‘Cezasızlık politikasına son verilmelidir’
Kadınlar olarak erkek failleri aklayan ve cezasız bırakan şiddeti toplumda meşrulaştıran tutumların son bulması gerektiği çağrısında bulunan Kılınç şunları dile getirdi:
“6284 sayılı yasanın özenle ve etkili bir şekilde uygulanması talebimizi tekrarlıyoruz. Yaşadığımız coğrafyada şiddetin en yoğun olarak yaşandığı mekanlardan biri de hapishaneler. Maalesef ki hapishanelerdeki kadınlar, LGBTİ+’lar ve çocuklu anneler için şiddet ikiye katlanmakta. Kadınların ve LGBTİ+’ların gerek cezaevi içinde gerekse sevk ve hastane geliş-gidişlerinde yaşadıkları şiddet ve hak ihlallerine karşı yetkili birimlerin tüm tedbirleri almaları gerekmekte. Bunu sürekli hatırlatmaya devam ediyoruz.
Kadına karşı şiddet politiktir. Devleti yönetenlerin kadınlara ya da LGBTİ+’lara yönelik ya da toplumsal olaylarla ilgili kullandıkları şiddet ve nefret dili tüm toplumu kötü yönde etkilemektedir. Kullanılan bu nefret dili maalesef önce kadınlara ve kız çocuklarına karşı şiddet olarak geri dönmektedir. Bu nedenle kadına yönelik şiddetin politik olduğu bilincinde olarak bir kez daha toplumsal barışın da öne çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz. İnsan hakları savunucusu kadınlar olarak şiddetsiz ve çatışmasız bir yaşam için insan hak ve özgürlükleri için mücadelemize kararlılıkla devam ediyoruz.
Bir kez daha ‘kadına yönelik şiddet politiktir’ diyor ve bu şiddete karşı mücadelemizi dün olduğu gibi bugün de kararlılıkla sürdüreceğimizi bildiriyoruz.”
Serhat News