15 Temmuz vakasından sonra Türkiye, Avrasya’ya kaymasın diye Erdoğan’ın yanına NATO tarafından yerleştirilen MHP Lideri Devlet Bahçeli, su kaynatmaya başladı.
AYM, Soylu, yüzde 40+1 konularında Erdoğan’ın yoluna taş koyuyor ve artık bunu açıkça yapmaktan çekinmiyor. Bahçeli, tabiri caizse iktidarın ortağı iken ona en sert muhalefeti yapan lider pozisyonuna geçti.
Bu daha başlangıç… İki ortak arasında artık kavak yelleri değil, poyraz yelleri esiyor. Yerel seçime kadar sürecek bu ortaklığın seçimin hemen ardından bitmesi bekleniyor.
Peki, son derece iyi giden bu ilişki neden bu noktaya geldi?
Ekonomik kriz ile boğuşan Erdoğan, parayı bulmak için NATO ile yeniden uzlaşınca şu anda Bahçeli’nin bir misyonu kalmadı ve yavaş yavaş muhalefete dümen kırmaya başladı. Erdoğan sonrası MHP’nin iktidar olabileceğini düşünüyor ve bu yüzden İYİ Parti ile dirsek temasına geçti.
Peki, Erdoğan’ın Bahçeli ile olan soğuk savaşının ve batının yarattığı bu konjonktür ileride Kürt sorununun çözümünü yeniden gündeme getirir mi?
Erdoğan’ın rotayı yeniden batıya kırması ile beraber gelişecek olan AB süreci neler getirecek?
Son günlerde bu soruyu sık sık duyar oldum. Bazı çevreler Erdoğan’ın bunları yapmak için Bahçeli’den kurtulmak istediğini söylüyor.
Levent Gültekin’in fikirsel öncülüğünü bu iddiaya göre; “ Erdoğan yapmak istiyor ama Bahçeli izin vermiyor…” Böylelikle Erdoğan’ı hem aklama hem de yeni bir döneme girmesi için teşvik etmeye çalışıyorlar.
2000’li yılların ‘AKP çözmek istiyor ama asker bırakmıyor,” şeklinde ki AKP yanlısı propagandası şimdilerde; “AKP yapmak istiyor ama Bahçeli bırakmıyor,” diye yeniden tezahür ediyor.
‘Ben yapmadım, o yaptı’ diyerek kafa karıştırmaya çalışıyorlar. Oysaki gerçekler bize başka bir şey anlatıyor.
Çözüm süreci o dönemki devlet aklının Erdoğan’a, ‘Üniter yapıya dokunmadığın sürece bu konuda istediğin adımları atmakta serbestsin,’ demesiyle başladı. Erdoğan, Kürt meselesinde bir şeyler yapıyormuş gibi görünecek ama bir şey yapmayacaktı. Bu gündem ile hem zaman kazanıyor hem de gizli ajandasını adım adım hayata geçiriyordu.
Erdoğan’ın 2013-2015 yılları arasında yaşadığımız çözüm sürecinde bile bir çözüm planı yoktu. İş sürecin finaline geldiğinde ve çözüm kapıya dayandığında, arka kapıdan kirişi kırdı ve bir daha da bu konuyu açmadığı gibi sürecin devamını isteyenleri ya da akıbetini soranları bile cezaevine atmaktan imtina etmedi.
Türkiye, bunu Oslo’da ve Habur’da da yaşamıştı. Erdoğan konuyu önce pişirip kamuoyunun önüne koyuyor, beceremeyince “ Biz yapmak istiyoruz ama işte izin vermeyen güç odakları var,” diyerek her seferinde zaman kazanmayı başardı.
2015 çözüm sürecinin bitmesinin ardından geçen 8 yılda köprünün altından çok sular aktı. Çözüm sürecinde göreceli de olsa birçok konuda rahatlayan Türkiye, sürecin bitmesinin hemen ardından 15 Temmuz vakasını yaşadı. Türkiye çok büyük bir ekonomik krizin içine girdi. Yapılan rejim değişikliği bile sorunlara çözüm üretemedi.
AKP içinde dahi Erdoğan’ın artık siyaseten son dönemi olduğu konuşuluyor. Bazıları da utangaç biçimde Erdoğan’ın sağlık durumuna dikkat çekiyor.
Esas konumuza dönersek Erdoğan siyasi hayatının son döneminde Kürt sorunu konusunda adım atar mı?
Açıkçası ben bunun olacağını sanmıyorum. Öyle, “Bahçeli varken bunu yapamaz,” diyenlere de katılmıyorum. Bunun Bahçeli ile falan ilgisi yok. Topu Bahçeli’ye atıp soyunma odasına kaçıyorlar.
AKP’nin ve tabanının bir şeye inancı kalmadı, bir şeye inanmış olmaları lazım ki o işi yapsınlar ama şu anda tek dertleri ulaştıkları konforu ve siyasi nüfuzu kaybetmemek. Bütün hesapları bunun üzerine kurulu olduğu için herhangi bir sorunun çözümü konusunda risk almaktan çok uzak durumdalar.
Şu anda konuşulanlara göre olacaklar şunlar:
Erdoğan, önümüzde ki günlerde ekonomiyi düzeltmek için göreceli de olsa daha yumuşak bir döneme geçecek.
İstanbul seçimlerinde Kürt oylarına da ihtiyacı var tabi!
Örneğin kayyum atamayacak, suçsuz yere yıllardır cezaevlerinde tutulan Kürt siyasetçileri serbest bırakacak. 20 yıldır izlediğimiz film tekrar edecek. Kürtlere sempatik görünme seansları başlayacak.
Yerel seçim sonrası yeni bir sürecin başlayacağına dair kelamlar edilecek. Orhan Miroğlu ve Ensarioğulları gibi adamları çıkıp; “ Süreç yeniden başlayabilir,” diyecek. Hatta Bülent Arınç, “ Yarım kalan işi tamamlamak lazım,” diyerek olumlu mesajlar verecekler.
Hatta Erdoğan süreci daha da ileri götürüp yeniden çözüm süreci kıvamına da gelebilir. AKP zor durumda ve içinde bulunduğu krizi aşma için her şeyi yapabilir.
AKP Kürt sorunun çözümü gündemiyle elinin kirini yıkamak istiyor o kadar. AKP iktidarının elini kirini yıkamak için yeniden böyle bir sürece evrilmesi an meselesidir.