Son dönemler artan kadın katliamlarına ilişkin konuşan Van YYÜ KSAUM Müdürü Sosyolog Sema Sancak, kadın cinayetlerini önlemek için yasaların zayıf olduğunu kaydederek, caydırıcı yasaların hayata geçirilmesi gerektiğine dikkat çekiyor. İHD Van Şube Yöneticisi Suzan Erçakan ise, İstanbul Sözleşmesi’nin feshine dikkat çekerek, “Bir cezasızlık politikası var bu da cinayetlerin devam etmesine neden oluyor” diyor.
Kadına yönelik şiddet yaşamın her alanında artarak devam ederken Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi de bu şiddet sarmalına bir yenisini ekliyor. Zaman zaman kamusal yerlerde ve çoğunlukla evlerde açığa çıkan şiddet, büyük bir oranda cinayetle sonuçlanıyor. 2023 Ocak ayından bugüne kadar en az 105 kadın, erkekler tarafından hayattan koparılırken, son bir ay içinde Van’da 4 kadın katliamı yaşandı. Yaşanan katliamların arkasındaki nedenler kesin olarak bilinmese de bu alanda uzun yıllardır araştırma yapan kadınlar, bu ve benzeri durumların tek bir sebebe bağlanmasının mümkün olmadığını söylüyor.
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (Van YYÜ) Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi (KSAUM) Müdürü Sosyolog Sema Sancak ve İnsan Hakları Derneği (İHD) Van Şube Yöneticisi Suzan Erçakan ile konuştuk.
‘Kadın cinayetlerinin birçok sebebi var’
Sema Sancak, sadece Van’da değil dünya geneline bakıldığında kadın cinayetlerinin işlenmesinde bir değil birçok sebebin olduğunu söylüyor. Bu sebeplerden biri olan erken yaşta evliliklere de saha araştırmalarında çok fazla karşılaştığını aktaran Sancak, “11 yaşındaki bir çocuğun haklarını bilmesi beklenemez. 11 yaşında henüz regl olmamış evlendirilen çok fazla çocukla karşılaştım. Geleneksel aile yapılarının baskın olduğu bölgemizde 11 yaşındaki bir çocuğun bir eve gelin gitmesi demek kimsenin kendisine çocuk olarak yaklaşmadığını, sabah erkenden güne başlayıp gece yarısına kadar çalıştırıldığını ve bir yıl sonra kucağında bir çocukla kaldığını söylüyor. O hengâmenin içerisinde hak neymiş, hukuk neymiş kim olduğunu bile unutur” diyor.
‘Bu sebeplerden biri eğitime erişememek’
Sancak, kadına yönelik şiddetin artmasının bir diğer nedeni olarak da kadınların eğitime erişememesini işaret ediyor. Van’da geleneksel aile yapısının bulunduğunu ve bunun şiddeti tetikleyen unsurlardan biri olduğunu belirten Sancak, “Eğitim almayan bir kadının 18 yaşına geldiğinde kendini bilmeden istihdama girmesini nasıl bekleyebiliriz? Bu da kadınları; yoksul, dezavantajlı, çaresiz kılıyor. Ve bu durum beraberinde; şiddeti, cinsel tacizi, erken evliliği, eğitimden yoksunluğu ve çaresizliği getiriyor. Van’da özellikle geleneksel yapı gelinlerin susup, konuşmamalarını bir saygı gereği addediyor. Şiddet de görse susacak. Kadın diyor ki, ‘Kocam beni bıçakladı, üçüncü kattan attı, satmaya bile kalktı.’ Gidip; babasına, abisine, kardeşlerine yalvarıyor, yine de kimse almıyor. Hayır diyor, ‘Gideceksin, ölene kadar orada kalacaksın.’ Ölüyor da kadın” diye vurguluyor.
‘Önemli olan yasaların iyi uygulanabilmesi’
Kadınların şiddete uğraması durumunda kurumların çoğunlukla ara buluculuk rolü üstlendiğine değinen Sancak, “Kadınlar şiddet gördükleri zaman nereye gideceklerini biliyorlar. Hiçbir yere gidemezlerse bile 155’i arayacaklarını biliyorlar. Ama var olan yasa, yasa uygulayıcılar tarafından düzgün uygulanamıyor. Yasanın olması önemli değil önemli olan var olan yasanın iyi uygulanabilmesi. 6284 dediğimiz yasanın içerisinde, İstanbul Sözleşmesi’nde daha belirgindi, koruma, önleme, alınacak tedbirler, her şey maddelerle geçmişti. Ama bu maddeler 6284’ün içerisinde de var. Yasada, emniyet güçlerine, ‘can güvenliğim yoktur’ diyen bir kadın olursa onu dışarı gönderemezsiniz. Gönderirseniz ölümle karşılaşırız. Nitekim karşılaştık da. Ama polis biraz arabuluculuğa soyunuyor. Kendince iyilik yapıyorlar, ama polis memurunun görevi ona gelen şikâyet dilekçesini alıp kayda sokmak ve karşılığında ne yapması gerekiyorsa onu yapmaktır” diye kaydediyor.
Kadın cinayetlerinin çoğunun basına ve resmi kayıtlara intihar diye yansıdığını aktaran Sancak, Van’da 2000 yılında intiharlarla ilgili sosyolojik bir çalışma yaptıklarını ve Türkiye’nin en yüksek intihar vakasının burada ortaya çıktığını belirtiyor.
‘Yasalar hakkıyla uygulanmıyor’
Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden ne olursa olsun çıkmaması gerektiğini savunan Sancak, “Biz yaptığımız bütün çalışmalarda ondan destek alıyorduk. Çünkü hukuki ve uluslararası bir sözleşme. Kadının beyanı esastır maddesi vardı. Buna dayanarak tacizin önüne geçebiliyorduk. Ama şimdi soruşturmacı ‘kanıtın var mı?’ diyor. Tacizin kanıtı olmaz her zaman. Yani yasalar var, ama yasalarımız zayıf. Daha caydırıcı yasaların olması gerekiyor önlemek için. Caydırıcılığı olanlar da hakkıyla uygulanmıyor uygulayıcı tarafından. Daha kalıcı daha keskin çözümler bulmak gerekiyor” diyor.
Son olarak yasaların uygulanabilirliği anlamında önemli adımların atılmasına vurgu yapan Sancak, “Yasalarımızın güçlü olması, yaptırım gücünün yüksek olması önemli ve tabii uygulamanın hakkıyla yapılması çok önemli. Kadınılar daha cesur daha çok ses çıkarıyor. Şiddete dur diyoruz, bilinçleniyoruz. Her ne kadar en iyi yasayı da yapsak zihinsel dönüşümün olması gerektiğine inanıyorum. Yasayla zihinsel dönüşümün aynı frekansta olmasını çok önemli görüyorum. Halkın bilinçlenmesi, kadınların bilinçlenmesi, haklarımızı bilmemiz son derece önemli” diye vurguluyor.
Kadın cinayetlerine neden ‘kadın cinayeti’ denir?
İHD Van Şube Yöneticisi Suzan Erçakan ise kadın cinayetlerinin tanımına değinerek sözlerine başlıyor. Bu cinayetlerin kadın cinayeti olarak adlandırılmasının, kadınların erkekler tarafından, kadın olduklarından dolayı öldürülmesi olarak ifade ediyor ve sözlerine şöyle devam ediyor: “Bu bağlamda toplumların kadınlara yüklediği roller, kadınlığa atfettiği anlamlar nedeniyle kadınların öldürülüşünü adlandırmak için 1700’lerden bu yana şekillenmeye başlanmıştır. Kadınların toplumsal cinsiyete dayalı nedenlerle öldürülmeleri dünya çapında çok yaygın bir durum olduğu için, hemen tüm toplumlarda ve dillerde “kadın cinayeti” olarak adlandırılarak normal cinayetten bahsettiğimiz yönleriyle mutlak anlamda ayrılmaktadır.”
İstanbul Sözleşmesi ve intiharlar
Kadınların kazanımlarına yönelik ciddi müdahaleler yapıldığını belirten Erçakan, “Kadın kazanımlarına özellikle İstanbul Sözleşmesi’nin feshi ile ciddi bir yönelim olmuştur. Çağdışı, gerici zihniyet karşısında bireysel veya grupsal haklarını isteyen ve itiraz eden kadına çok sert bir şekilde yönelim oluyor mahkemelerde. Çoğu kadın davasında görüldüğü gibi toplumsal cinsiyet kodları üzerinden hareket ederek çoğu zaman mükafat değerinde sözde cezalar veriliyor. Bir cezasızlık politikası var bu da cinayetlerin devam etmesine neden oluyor” diyor.
Erçakan da Sancak gibi cinayetlerin üstünün intiharlarla örtüldüğünü belirtiyor ve şunları aktarıyor: “İntihar denilerek üstü örtülüyor. Kadına yapılan en büyük haksızlıklardan biri de budur. Toplumda sisteme işleyen ataerkil kodlar nedeniyle intihar denen birçok olayda yeterince araştırma yapılmıyor ve suçlular cezasız kalıyor. Çoğu zaman kadını intihara sürükleyen bir sürü faktör söz konusu. Aile, eş, çevre, kadına bakış açısı bir bütün olarak bu durumu etkiliyor. Yetkili merciler, adil bir araştırma ve soruşturma yapsa ve sonunda gerekli ceza verilseydi aslında kimse intihar süsü veya yanıltması arkasına sığınmazdı. Etkili bir araştırma ve soruşturma yapılmalı. Kadınlar başta olmak üzere toplum kadın özgürlüğü ve hakları konusunda bilinçlendirilmelidir.”
HÜDA-PAR ve topluma yansıyan şiddeti
14 Mayıs-28 Mayıs seçimlerinde Cumhur İttifakı’nın ortağı olarak meclise gire HÜDA-PAR’ın seçim süreci boyunca kadınları hedef gösteren açıklamalarda bulunmasına ilişkin ise şunları kaydediyor Erçakan: “HÜDA-PAR, deyim yerindeyse kadını modern köle olarak görüyor. Kadınlara en gelişmiş bakışları ‘kadınların çalıştırılmasıdır’. Onlara kalırsa kadın evde erkeğin hizmetinde olan, çocuk doğuran ve yetiştiren bir varlıktır. Bunlarla baş etmenin tek yolu kadının bilinçlenmesi ve hakları için ortak ve güçlü bir şekilde mücadele etmesidir.”
Erçakan, son olarak şöyle söylüyor: “HÜDA-PAR kadınların okumasına çalışmasına engel olan kirli bir zihniyettir buda doğrudan kadın düşmanlığını yansıtmaktadır. Kadının birey olmaktan çıkarılarak aile kavramı adı altında sahiplenmeye çalışıldığı bu zihniyet; kadın sosyal hayatta olmasın, meta olarak görülsün, üreme üçgeninde kalsın istiyor. Ve bunu yaparken kadınları rant masasında pazarlık haline getirerek araçsallaştırıyor. Bütün kadınlar olarak çok vahim bir tabloyla karşı karşıyayız ve inanıyorum ki kadınların gücü bu tabloyu parçalayacaktır.”
Serhat News