Maraş’ta 6 Şubat’ta yaşanan ve 11 ili etkileyen depremin hemen ardından bölgeye giden ve depremin ilk 20 gününü bölgede geçiren Gazeteci Gonca Tokyol, “İkinci günün akşamı güneş batarken arabaya doğru yürüdüğümüzde ‘ne gördük biz bugün’ diye kendimden uzaklaştığımı hatırlıyorum” diyor.
Maraş’ta 6 Şubat’ta yaşanan ve 11 ili etkileyen depremin hemen ardından bölgeye giden ve depremin ilk 20 gününü bölgede geçiren Gazeteci Gonca Tokyol, bölgede gazetecilerin karşılaştıkları sorunları ve yıkımın medyaya nasıl yansıtıldığını anlattı. Depremin ilk 20 gününü bölgede geçiren Gazeteci Gonca Tokyol, depremin ilk 10 gününü Antakya olmak üzere ağırlıklı olarak Hatay’da çalıştığını söylüyor.
“Bu kadar büyük bir yıkımla karşılaşabileceğimi düşünmüyordum” diyen Tokyol, 99 depreminden dolayı bir fikri olduğunu söylüyor. Karşılaştığı yıkımın boyutlarını ise şöyle tanımlıyor: “Bir şey bekliyordum, ama gördüğüm şey beklediğim şeyin çok üstündeydi.”
Deprem boyunca BBC ve Turkey recap ile çalışan Tokyol, ekip arkadaşlarının arasında daha önce Nepal’daki depremi takip etmiş, hava saldırısı görmüş gazetecilerin de olduğunu fakat onlar için de beklenenin çok üzerinde bir yıkıma şahit olduklarını söylüyor.
‘Kendimden uzaklaştığımı hatırlıyorum’
Özellikle Hatay’da büyük bir yıkımla karşılaştığını belirten Tokyol, depremin ilk günü Adana’ya varıyor. Adana’da yıkılan noktalara giden Tokyol, “O, biraz daha insan aklının alabileceği seviyede bir yıkımdı. Akan bir hayat vardı ve bazı yerlerde de enkaz çalışmaları devam ediyordu” diyor.
Depremin ikinci günü Adana-Hatay arası yolu giderken İskenderun Limanı’nda yangının hâlâ devam ettiğini gördüklerini yalnızca itfaiye araçlarının yolu biraz kapattığını söylüyor. Hatay merkeze doğru gittiklerinde herhangi bir yardım aracıyla karşılaşmadıklarını, kendileri gibi sivil araçların olduğunu söylüyor. Tokyol, “Merkeze varmadan geçtiğimiz yerlerde yıkım vardı. Belen’de, İskenderun’da, yıkım gördük, ama Hatay’da gördüğümüz şey tamamen bütün şehrin çökmüş olmasıydı” diyerek yıkımın boyutunu anlatıyor.
Şahit olduğu yıkımın duygusal olarak zor olduğunu belirten Tokyol, “Özellikle ikinci günün akşamı güneş batarken arabaya doğru yürüdüğümüzde ne gördük biz bugün diye kendimden uzaklaştığımı hatırlıyorum” diyor.
Araçtan indikleri ilk anda karşılaştıkları şey hem Tokyol hem de ekip arkadaşları için oldukça ağır bir sahne oluyor. Kameraman arkadaşını önündeki yığınla ilgili uyarmak üzere gittiğinde ‘yığın’ dedikleri şeyin aslında cenazeler olduğunu anladıkları an için Tokyol, “Ekipte biz dört kişiydik. Hepimizin aynı anda anladığını suratlarımızdan görebiliyordum. Neyin ne olduğunu, nereye indiğimizi o zaman anladım” diye kaydediyor.
‘Afet bölgesinde habercilik yaparken insanı merkeze almak gerekiyor’
Yaşanan depremin kapsam olarak gazetecilik açısından da afet yönetimi açısından da çok üst seviye ve istisnai bir durum olduğunu belirtiyor Tokyol. “Çok profesyonel bir ekiple çalıştığım için şanslı hissediyordum” diyerek, bölgede 99 depremini de takip eden ve mesleki anlamda beraberinde neleri de getirdiğini bilen çok fazla insanın olduğunu belirtiyor. Gazeteciler arasında birbirlerini kollayan bir durumun oluştuğunu, bunun da zor durumlarla karşılaştıklarında etkilerini tolere etmelerine imkân tanıdığını söylüyor.
Deprem bölgesinde bulunmanın gazeteciler için hiçte kolay olmadığını belirten Tokyol, “Ama bir noktada bu bizim işimiz ve bunu en profesyonel çerçeveye yakın şekilde yapmalıyız. Hepimizin başa çıkabileceğimizin çok üstünde şeyler gerektiren bir durumdu. O yüzden birçok meslektaşımın olağanüstü bir çaba gösterdiğini biliyorum. Ama bir taraftan da önemli de olan bazı noktalarda limitlerimizin sonuna geldiğimizi, bunu yapamayacağımızı ya da artık bunu iyi bir şekilde takip edemeyeceğimizin gibi kısıtların da farkına varabiliyor olmak lazım” diyor.
Gazetecilerin bu tür durumlarda profesyonellikten uzaklaşmalarının, kendileri ile yerel yöneticilerin, kolluk güçlerinin ve yetkililerin arasındaki zaten var olan gerilimi arttırdığını ve çalışma şartlarını zorlaştırdığını söylüyor Tokyol.
Afet bölgesinden habercilik yaparken bir öncelik olması gerektiğini vurgulayan Tokyol, bunun insanı merkeze koymak olduğunu söylüyor. Yaşanan felaketi iyi bir şekilde anlatmanın yolunun ajitasyon yapıp bunu propaganda aracına dönüştürmek olmadığını aynı zamanda bir aktarıcı iken mağdur durumuna düşmek de olmadığını belirtiyor.
‘Durumu anlatamamışız’
Tokyol, “Gazetecilik yapacak bir zemin var mıydı derseniz çok zordu. Ben çok büyük ve sonuç itibari ile arkasında güçlü bir yapı olan bir kurumla çalıştım. Buna rağmen birçok şey çok zordu” diye aktarıyor. Ve şunları ekliyor: “Deprem haberciliği diye bir şey var mı bilmiyorum, ama biz oradaki durumu yansıtabildik mi genel olarak diye sorarsanız dönüp baktığımda, yakın çevremdeki sorulara baktığımda fark ediyorum ki biz çok da oradaki durumu anlatamamışız.”
Depremin daha sıcak günlerinde Hatay özelinde birçok kurumun bilgi vermeye çok daha açık olduğunu belirten Tokyol, “Bunda BBC’in ne kadar etkisi olmuştur bilemem, ama onun dışında ben özellikle ilk 20 gün boyunca yetkililerden bilgi almak veya yardım görmek konusunda çok zorlanmadım. Şu anda aynı durumdan bahsedemem açıkçası. Bir iletişim sıkıntısı var bölgeye dair yetkililerle aramızda” diyor.
Hatay’da insanların temel ihtiyaçlara erişimde hâlâ problem yaşadığını belirten Tokyol, “Biz bunu ne kadar anlatmaya çalışsak da demek ki çokta doğru bir şekilde anlatamıyoruz ya da anlatabilmemizin bir kısıtı var. Çünkü ben 2023’te Hatay’daki insanların suya erişemediğini bilip bununla ilgili hiçbir şey yapmak istenmediğine inanmak istemiyorum” diye vurguluyor.
Henüz devam eden sorunlarla ilgili, “Çuvaldızı kendimize batırmayı tercih ederim. Demek ki biz düzgün anlatamıyoruz, yansıtamıyoruz. Kamuoyu doğru bilgilendirildi mi bilmiyorum” diyor. Tokyol, gördüğü her şeyi bir gazeteci olarak hem çalıştığı kurumlara hem de sosyal medya üzerinden dile getirdiğini söylüyor. “Ama sonuç itibari ile kutuplaşmış bir toplumda benim söylediğim şeylerin erişebileceği yerlerin bir sınırı var” diye de ekliyor.
Serhat News