Van’da kaybolduktan 18 gün sonra ölü bulunan 21 yaşındaki üniversite öğrencisi Rojin Kabaiş ile ilgili soruşturma sürüyor. Artı Gerçek’e konuşan eski cumhuriyet savcısı Ümit Avcı, etkili bir soruşturma yürütülmediğini belirterek, ihmalleri sıraladı.
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Okul Öncesi Öğretmenliği birinci sınıf öğrencisi Rojin Kabaiş 27 Eylül akşamı Van Gölü sahilinde kayboldu. Kabaiş’in kaldığı yurtta yemek yedikten sonra saat 18.30 sıralarında arkadaşlarında sahile çakıl taşı toplamaya gideceğini söylediği belirtildi. Rojin’e ait cep telefonu, kulaklık, kek ve su arkadaşları tarafından ertesi gün sahilde bulundu.
Rojin’in ailesine ise yaklaşık 18 saat sonra kızlarının kayıp olduğu yurt yetkililerince haber verildi.
Rojin’in cesedi kaybolduktan 18 gün sonra 15 Ekim’de, kaybolduğu yere yaklaşık 20 kilometre uzaklıkta kırsal Mollakasım Mahallesi’nde bahçe sulamaya giden Mehmet Emin Ankay tarafından Van Gölü sahilinde bulundu. Vücudu büyük oranda deforme olan Rojin’in otopsisinde boyun, diz, kol ve göğüs ön yüzünde kanama ile uyumlu olabilecek renk değişiklikleri tespit edildi. Ön otopside Rojin’in kesin ölüm nedeni belirlenemedi. Soruşturmaya gizlilik kararı getirildi.
Van’da uzun yılladır avukatlık yapan eski cumhuriyet savcısı olan Ümit Avcı, Rojin Kabaiş soruşturmasıyla ilgili Artı Gerçek’ten Zelal Sahidenur Sarı’’nin sorularını yanıtladı.
‘Savcılar insiyatifi kolluk güçlerine bırakıyor’
Kaybolma ve kaybettirilme olayları son dönemde oldukça arttı. Bunun en son örneği Rojin Kabaiş. Kayıp vakalarında süreç nasıl işliyor?
Herhangi bir suç veya şüpheli bir durum olduğunda ihbar alındığı andan itibaren savcılığın görevi başlıyor. Savcı, kayıp olaylarında görevi sadece kolluk kuvvetlerine bıraktığında soruşturma tamamen jandarma ya da polisin inisiyatifine kalıyor. Mesela bugünkü kolluğun çalışma sistemi şu şekilde: Hazır bir matbu formları var. O matbu formlarında herhangi işlenmiş bir suçla ilgili savcılıkla sanki görüşmüşler ve savcılığın vermiş olduğu talimatlar doğrultusunda hareket etmişler gibi bir hâl var. Aslında uygulamada savcıların hiçbirinin bu sürece dahil olmadığını biliyoruz. Kolluk kuvvetleri suça ilişkin deliller neyse topluyor ya da şüpheli olaya ilişkin toplayabildiği ne varsa savcının önüne getiriyor. Savcı da bunun üzerine bir işlem yapıyor. Bunun sonucunda da soruşturmayı tamamlayıp dava açıyor ya da delilleri yeterli görmediği zaman kovuşturmaya yer olmadığı kararı veriyor. Burada sorun savcının inisiyatifi olduğu gibi kolluk kuvvetlerine bırakması. Normalde savcının yapması gereken şu: Kaybolan bir kadın, bir öğrenci. Daha dün 8 yaşında bir çocuk (Narin Güran) öldürülmüş. Kadınlara yönelik cinayetler ve kaçırmalar var. Savcıların infial uyandıran böyle bir davada birebir soruşturmanın başında olması gerekiyor. Soruşturmanın patronu o çünkü. Kolluğu onun yönlendirmesi gerekiyor.
‘Savcı ihbar gelir gelmez keşif yapmalıydı’
Rojin, cuma günü kayboldu, ihbar cumartesi yapıldı. Dolayısıyla dosya nöbetçi savcıdaydı. Soruşturma savcısı pazartesi günü atandı ve salı günü sürece dahil oldu. Burada dört günlük bir süre var. Ortada kayıp biri var ama nöbetçi savcı inisiyatif kullanamıyor mu? Nedir bu işin aslı?
Bu çok ciddi bir zaman kaybı. Hele kayıp olaylarında saniyeler oldukça kıymetli. Burada hem nöbetçi savcılar hem de müracaat savcıları var. Diyelim ki olay savcılığa intikal etti. Eğer siz mesainin başlamasını beklerseniz en başta bahsettiğim gibi inisiyatifi kolluğa vermiş olursunuz. Dosya önce müracaat savcısına gelir sonra tevzi yapılır. Bu süreçte aile de avukatlar da müracaat savcısıyla muhatap oluyorlar. Müracaat savcısı kolluktan gelmiş evraklarla ilgili acil işlemleri yapıyor. Mesela ifade alınması gerekiyorsa ifade alıyor. Şikâyet varsa şikayetleri alıyor. Ondan sonra dosyayı belirlenmiş savcıya gönderiyor. Halbuki ihbar anından itibaren polis ve jandarmanın nöbetçi savcıyla irtibat kurması gerekiyor. Nöbetçi savcının ilk yapması gereken de kolluk kuvvetleri ile birlikte üniversiteye gitmekti. Orada bir keşif yapılması gerekiyor. Güvenlik kamerası kayıtlarına el koyması gerekiyor. Arkadaşlarının ifadesine derhal başvurması gerekiyor. Öğrencinin bütün özel eşyalarına el koyması gerekiyor. Bunlar üzerinde bir arama kararı çıkarması gerekiyor. Hatta gerekirse arkadaşlarının özel eşyalarına da el koyması ve araması gerekiyor. Yurda giriş-çıkışları tespit edecek. Bunların hepsini hâkim kararıyla yapacak ama sonuçta bu detaylardan tüm materyallerden burada şüpheli bir durum var mı onu anlayacak. Sonrasında aramayı genişleterek üniversitenin giriş-çıkışları, güzergahlardaki Mobese ve güvenlik kameraları, bölgedeki sakinlerin beyanları ile soruşturmayı daha da genişleterek üniversite dışına çıkacak.
‘Helikopter, sonar cihazı, köpekler çok geç gelmiş’
Üniversite ve Bardakçı Mahallesi arasında bulunan sınır ortadan kalkmış suyun çekilmesiyle. Rojin de bu bölgede kayboldu. Bardakçı’nın hemen yanında Çitören ve Mollakasım Mahalleleri bulunuyor. Cenaze de Mollakasım yakınlarında sahilde bulundu. Rojin’in üniversite yerleşkesinden çıkmadığı da güvenlik kamerası kayıtlarıyla belirlendi. Bardakçı Mahallesi’nde ise aramalar dördüncü, beşinci günde yapıldı. Kayıp olaylarında yerleşke belli bile olsa ilk andan itibaren bu alanın genişletilmesi gerekmiyor muydu? Yurt müdürü, güvenlik müdürü ve rektörle ilgili idari bir soruşturma başlatılması gerekmiyor mu?
Yerleşkenin belli olması önemli ama arama alanı ne kadar geniş tutulursa süreç o kadar kısa tutulur. Tabii bu aramayı genişletmek için de hızlıca ilk yapılması gerekenlerin yapılması ve ortaya çıkan deliller sonucunda buralara yönelmek gerekiyor. Yetkililer hakkındaki işlemler ise hep ikinci kısma kalır. Genelde önce acil olan şeyler halledilir. Çünkü her dakika mağdurun aleyhine işliyor. Ama burada ilk kısımda yapılması gerekenler de çok geç yapılmış ve zaman kaybı var. Mesela her savcı bunları bilir. Şehir merkezinde arama yapılmamış. Helikopter, sonar cihazı, köpekler hepsi çok geç gelmiş. Burada herkes birbirini beklemiş. İrtibatlı olan kimse tespit edilmemiş. Sadece hızlı hareket etmek bu işin esası. İkinci durumda da elbette idari bir soruşturma başlatılmalı üniversite tarafından. İhmallerin üzerine gidilmeli. Yapılan soruşturma neticesinde de gerçekten bir ihmal var mı, yok mu ortaya çıkar. Ama Türkiye’de hiçbir zaman sadece bu olay için değil, cezaevlerinde ölüm olaylarında da intihar olaylarında da maalesef cezaevi idaresi ve personel hakkında açılan soruşturmalardan daha bugüne kadar hâkim önüne hiç kimse görmedik. Bu olayda da olmayacak. Yani şöyle diyecekler: Kız yetişkin, kendisi yapmış, kusur varsa onun kusurudur. Ve böylece kapatacaklar.
‘Dosya müştekilere kapatılmamalıydı’
Dosyada ‘gizlilik’ kararı var. Bu karar gerekçe gösterilerek aile, avukatlar, kamuoyu bilgilendirilmiyor. Nedir bu ‘gizlilik’ kararlarının esası?
Gizlilik kararı şu açıdan sakıncalı. Siz dosyayı taraflara kapatıyorsunuz. Örneğin; müşteki taraf savcıya elinde hangi veriler olduğunu sorduğunda cevap alamıyor. Dosya kapatılabilir. Örneğin şüpheliler varsa, şüpheliler hakkında soruşturma devam ediyorsa mevcut delillere etki edilmesini istemiyorsa, basına yansırsa şüpheliler kaçar, deliller karartılır gibi durumlar varsa kapatabilir. Ama bu olayda sen müşteki tarafa niye kapatıyorsun? Avukatlara bilgi verilmiyor, yapılan işlemler söylenmiyor.
‘Savcı hiçbir işlem yapmamış, dosya bomboş’
Van Barosu taraf olmadıkları gerekçesiyle tamamen sürecin dışında tutulduğunu aktardı. Barolar bu sürece nasıl dahil olacak? Toplumsal olaylarda baro doğrudan taraf değil mi?
Böyle bir vekalet zorunluluğu yok. Burada aslında toplumsal bir olay var. Yani sadece bir şahsı ilgilendiren bir olay değil ki. Düşünün herhangi bir insan kaybolduğunda siz ona ilişkin gerçek anlamda kamuoyunu tatmin eden bir sonuca ulaşamazsınız kamu düzeni bozuluyor. Yani insanlar kendini güvende hissetmiyor. Dolayısıyla toplum kendini güvende hissetmiyor. O zaman bu şahsın vekaleti sende yok denilebilir mi? Ki Rojin’in babası vekaletini sunduğunda da gizlilik kararı devam ediyor. Mesela baroyu otopsiye almıyorlar. Böyle bir şey olabilir mi?
Nesnel, denetlenebilir, herkesin vicdanını rahatlatacak bir rapor olması için sen niye mesela avukat almıyorsun, almak zorundasın. Ya da siz bir doktor getirin, ‘siz giremezsiniz’ deniyor. Yapılan işlemlerle ilgili müşteki tarafa nasıl bilgi vermezsiniz? Bu insanlarda soruşturmanın nasıl yürütüldüğünden emin olamadıkları için bu defa gecikme oluyor. Savcı hiçbir işlem yapmamış. Savcı orada tamamen olayı kolluğa bırakmış, dosyada kısıtlılık kararı almış, kızın ya canlı bulunmasını ya da cenazenin bulunmasını beklemiş. Dosya bomboş. Herhangi bir işlem yapılmamış çünkü.
‘Aramanın sağlıklı olmadığı cenazeyi yurttaşların bulmasından belli’
Rojin’in cenazesini bulundu ama yine kolluk değil bir yurttaş buldu.
Günlerce güya arama yapılıyor. Aramanın sağlıklı olmadığı cenazeyi bir yurttaşın bulmasından da belli. Belli bir saatten sonra arama yapmadılar. Teknik ekipman yetersizse hızlıca destek istenir. Sonar cihazını bile çok geç istediler.
‘İzlerin kaybolmaması için zamanında bulunmalıydı’
Cenazenin gölde kalmasından dolayı deforme olduğunu biliyoruz. Van-Hakkari Tabip Odası’ndan doktor Hüseyin Yaviç gözlemci olarak otopsiye katılmasına rağmen ön otopsi raporu kendisine verilmedi. Savcının vermemek gibi bir hakkı olabilir mi? Ya da deformeden dolayı adli tıp incelemesinde ölüm nedenine dair bulguya ulaşılamazsa ne olacak?
Bu tam bir skandaldır. Bu şüpheli bir ölüm mü, intihar mı ya da başka bir durum var mı bunu nasıl anlayabilirsiniz? İşte sağlıklı bir otopsiyle anlayabilirsiniz. Ama bunu diyelim ki kanda bulgu kalmışsa bulabilirsiniz. Örneğin ciğerleri su toplamışsa, şişmişse, patlamışsa buradan anlayamazsınız. Dolayısıyla burada zaman da çok önemli. Oradaki izlerin kaybolmaması için zamanında bulunması gerekirdi. Burada çok ciddi bir handikap var şu anda. Yansıyan bazı bilgiler var onlar da doğru mu değil mi bilmiyoruz mesela. Özellikle darp konusunun netleşmesi gerekiyor. Eğer otopside bir şey netleşmezse savcının yapacağı şey eğer şüpheli bir durumsa faili meçhul olarak bırakacak, yok intihar derlerse dosyayı kovuşturmaya yer olmadığı kararıyla kapatacak. Bilirkişi raporlarının hiçbirisi gizliliğe tabii değildir. Kendisine ait taraf ifadeleri kısıtlanamaz. Ön otopsi raporu, otopsi raporu da bilirkişi raporudur. Dolayısıyla paylaşılması gerekir. Savcının bunu paylaşmaması, ‘dosyada gizlilik var’ demesi yasal değildir. Böyle bir durumda işte tarafların itiraz edip bu kısıtlılığın en azından bu raporlar yönünden kaldırılmasının sulh cezadan istenmesi lazım. Ondan sonra mecburen vermesi gerekir. İfadeler Terörle Mücadele Kanunundaki bir maddeyle kısıtlanabiliyor ama bu olayda yok böyle bir şey. Barodaki katılmak isteyen avukatlara vermeyip ya da dediğiniz gibi imza atan doktora vermeyip işte kendileri basına veriyorsa bu zaten suçtur. Ama işte bunu soruşturacak kim? Yine kendi üstleri. O yüzden sıkıntı oluyor.
‘Arama çalışmaları aralıksız devam etmeliydi’
Hava karardıktan sonra arama çalışmaları devam etmedi.
Böyle şey olabilir mi mesela? Canlı da olsa ölü de olsa onu buluncaya kadar aramayı aralıksız devam ettirmeniz gerekir. Ne zaman aramayı bitirirsiniz? Şöyle bitirirsiniz, bu denizdeyse yani günlerce denizde kalamayacağına göre boğulmuş kabul edersiniz ama bilmiyorsunuz ki denizde olup olmadığını.
‘Ortada eksik bir soruşturma var’
Savcı aileye ve avukatlara ‘elimizde herhangi bir somut delil yok’ diye bilgi verdi. Somut bir delil yoksa intihardan nasıl şüphe edilir? Ve intihar şüphesiyle aramalar nasıl gölde yoğunlaştırılır?
İşte bu şüphenin oluşması için yurtta arama yapılması gerekiyordu. İlk arama yapılması gereken yer buraydı. Bu şüphe ancak öyle ortaya çıkabilirdi. Bu arama sonucunda gerçekten intihar şüphesi uyandıracak bir şey elinize geçerdi. Ondan sonra arama o bölgede yoğunlaşabilirdi. Ama öyle bir şey yok çünkü yapmamışsın onu. Orada eksik bir soruşturma var zaten. Sen intihar üzerinde yoğunlaşıyorsun. İntihar üzerinde yoğunlaştığın zaman işte şöyle bir sorun oluyor. Örneğin; kırsalda aramayı durduruyorsun. Diyorsun ki denizde yoğunlaşalım. Denizde de işte zaten artık ölmüşse ölmüştür. Dolayısıyla aramayı bırakıyorsunuz. Savcı birebir yürütseydi bu soruşturmayı zamanında bu kızcağıza ulaşırlardı. Yani ulaşmamaları mümkün değil. Belki de ölmeden önce ulaşacaklardı. Yani belki işte bir cinayetse bu cinayet işlenmeden önce ulaşacaklar.
‘Adliye kadın meselesine hassas yaklaşmıyor’
Dosyadaki en önemli delil Rojin’in telefonuydu. Telefon yüksek düzeyde şifreleme yüzünden açılmadı. Bu durumda bu delile ne oldu?
Telefonun çözülmesi zaman alabiliyor. Bu bir yönden iyi, bir yönden kötü bir şey. Bu olay için oldukça kötü bir durum. Ama düşünün telefonunuzun şifresini vermek istemediğiniz zaman bunların gidip hemen şifreyi çözüp içindeki verilere ulaşması da yasal değil. O yönüyle iyi. Teknolojik altyapı bazen şifreleri kırma konusunda yetersiz olabiliyor. Orada bilerek geciktirme gibi bir durumun olduğunu düşünmüyorum. Bunu birçok dosyadan biliyorum, şifre kıramıyorlar. Ama teknik altyapınız yetersizse gerekirse yurt dışından destek istersiniz. Eğer gerçekten samimiyseniz. Samimiyet burada gerçekten çok önemli. Siz eğer bir soruşturma dosyasında ‘ben bu olayı bütün yönleriyle araştırayım, öyle bir dosya oluşturayım’ derseniz, samimi hareket edersiniz. Birçok şeye, veriye ulaşabiliyorsunuz zaten. Ya da varsa eksiğiniz hızlı bir şekilde tamamlayabiliyorsunuz. Bunların böyle bir derdi yok. Benim demek istediğim o. Nöbetçi savcı mesainin başlamasını bekliyor. Mesai başlayınca müracaat savcısı hareket etmiyor, asıl savcısını bekliyor. İşte bir rahatlık, bir keyfilik ya da sıradan bir olaya olarak görüyor. Toplumun önemli bir kesimi kadın meselesine çok hassas yaklaşırken adliye tarafı öyle hassas yaklaşmıyor. Sıkıntı bu.
‘Başsavcı soruşturmayı bizzat yürütmeli, kamuoyuna açıklama yapmalıydı’
Kamuoyu bu meselede artık bir taraf. Hiçbir idari amir bu konuyla ilgili bir açıklama yapmadı. Vali bile bir defa açıklama yaptı. Kamuoyunun bilgilendirilmemesi nasıl bir ihlal oluşturuyor?
Burada adliyeye intikal eden bir süreç var. Bu yüzden açıklama yapması gerekenler adli birimlerdir. Bu açıklamayı da kim yapar, başsavcı yapar. Hatta başsavcının bizzat bu soruşturmayı yönetmesi gerekiyordu. Asıl savcıya da bırakmaması lazımdı. Burada başsavcı da bir şey yapmamış. Ne soruşturmayı yürütmüş ne de kamuoyuyla bilgi paylaşmış. İnsanlara açıklama yapıp onları tatmin etmemiş. Mesela çıkıp ‘her yönüyle bu olayı araştırıyoruz’ dese, ‘bunu, şunu yaptık dese’ insanlar tatmin olacak. Ama şimdi o yapılmadığı için insanlar ne diyor, ‘zamanında etkili bir araştırma, inceleme yapılmadığı için bu kız öldü’ diyorlar, değil mi? Yani tatmin olacak mı toplum ya da kamuoyu, olmaz. Ama vali değil, işin muhatabı adli birimlerdir.
Serhat News