Seçimler adeta “Devlete(KPSS) giriş sınavını andırıyor. Seçimde görünürde oy veren ve verilen olmak üzere iki taraf varken, gerçekten ekonomik koşullar, eşitsizlikler, devletle olan ilişkiler, mevzuatın durumu işin öyle olmadığını gösteriyor. Seçimin örgütlü aktörleri olan siyasi partilere bakıldığında siyasi partilerin gerek örgütsel yapıları gerekse tüzük ve programları devletin merkezi yapıları gibidir. Küçük olsun büyük olsun her bir parti devletin kopyası gibidir.
Sosyolojinin diğer bilimlerden ayrılıp ayrı bir bilim haline gelmesi toplumsal yapının seçimler veya devrimler yoluyla düzene tehdit olma ihtimalini bertaraf etmekle ilgili olabilir. Başka bir deyişle sivil siyasal alan kontrol edilerek kapitalist düzenin sürdürebilirliği esas alınır. Zorlamalar, yasaklarla birlikte ta baştan beri “eğitimle” yaşam boyunca medya gücü ile bu durum pekiştirilir. İnsanlara gerçek tercihlerini sunma yolu kapanır. Türkiye’den örnek verecek olursak Kürt Siyasal Hareketlerin((KSH) veya diğer toplumsal sol hareketlerin önüne hep yüzde on seçim barajları konuldu. Barajlar aşıldığında ise sonuçları tanımama yoluna gidildi. Bu açıdan KSH ve diğer sol toplumsal hareketler için seçimler devlete giriş sınavı olmaktan çok devlete başkaldırma sınavına dönüştü. Bu da ne olursa olsun KSH çerçevesinde görülecek başarının onun lehine yazılmayacağının işaretlerinden biridir.
Sınavda Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na “kopya” verilse de durum değişmeyecektir. Çünkü verilen oyun üzerinde Kılıçdaroğlu’nun adı yazılı olsa da bu oyun Meral’a ve Mansur’a gideceği açıktır. Memurluğu onlar kazanacak, copu elinde tutana bu kez onlar emir verecektir.
‘Çıkacak sonucun kendileri için olmayacağını bilseler de sandığı gidiyorlar’
Sınav benzetmesine devam edecek olursak eğitimde fırsat eşitliğine sahip olmayan milyonlarca genç yine de sınavlara giriyorlar. Seçimlerde de hep böyledir. Çıkacak sonucun kendileri için olmayacağını bile bile sandık başına giderler. Var güçleri ile seçime asılırlar, dayak yerler, engellenirler. En önemli örneği de 2019 Belediye Seçimlerinde yaşandı. HDP Eski Eş Genel Başkanı hapishaneden “gönderdiği” twitlerle CHP’nin Belediye Başkanlıklarını kazanmasını sağladı. Gücü ve nefesini bunun için kullandı. Eleştiri olsun diye söylemiyorum. Demirtaş ve onun gibi düşünenlere başka bir yolda bırakılmadı. Çünkü hukuksuzluk kural haline geldi. Kimden gelirse gelsin küçücük bir Hak/Hukuk arayışının peşine düşüldü. O yüzden Demirtaş ve arkadaşları bu seçimleri özellikle Haziran 2019’da “yenilenen” İstanbul seçimlerinin bir devamı olarak görüyorlar. İstanbul’dan sonra Ankara’yı değiştirmeyi hedefliyorlar. Bunun işaretleri de görülüyor. Erdoğan ve ahbaplarının Ankara’ya da veda edecekler. Elbette sınavı kazanacaklar iki taraftan biri olacak ancak şu da unutulmamalı bu sınavın bir de mülakatı olacaktır.
Demokrasi, insan hakları, kadın hakları, ekolojik haklar, ekonomik eşitsizliklerin giderilmesinde gösterilecek pratik de bu sınavın mülakatı olacaktır. Emek ve Özgürlük ittifakı oluşturacağı etkili gruba sokağı da yanında tutarak bu mülakata yön vereceğini ummuyorum.
Serhat News