CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Ocak ayının sonunda gerçekleştireceğini söylediği ancak olumsuz hava koşulları nedeniyle ertelediği Diyarbakır ziyareti öncesinde, “Bu ülkeye demokrasi gelecekse, bunun yolu Diyarbakır’dan geçer” demişti. Kılıçdaroğlu’nun bu sözüne karşı İyi Parti sözcülerinden birinden yüksek perdeden “Ankara” vurgusu yapılarak itiraz gelmişti. CHP, bu itiraz karşısındaki sessiz kalışı ile birlikte ziyaretin bilinmeyen bir tarihe ertelenmesi acaba bu ziyaret İyi Partinin tepkisi üzerine mu sorularının sorulmasına neden oldu.
Şunu geçmeden belirtmeyelim: Özellikle Kürt sorununun çözümü konusunda “CHP adım atmak istiyor, ortağı İyi Parti engel oluyor” argümanı doğru değildir. Kürtlerin ve diğer toplulukların red, inkar ve imhasını esas alıp resmileştiren tek parti zihniyetlerini her zaman içinde yaşatan CHP’nin genel karakteri de bu konuda adım atmamasında etkilidir. Son olarak HDP’li Semra Güzel’in dokunulmazlığının kaldırılmasındaki tipik davranışı buna örnek olarak gösterilebilir. Anayasaya göre “grup kararı alınmasının yasak olduğu” dokunulmazlık konusunda CHP’nin parti grubunu dokunulmazlığın kaldırılması yönündeki bu kararını hiç kimse İyi Partiye bağlayamaz.
Kılıçdaroğlu daha önce iki kez ertelediği Diyarbakır ziyaretini gerçekleştirken daha önce sarf ettiği “Bu ülkeye demokrasi gelecekse, bunun yolu Diyarbakır’dan geçer” sözünü sanki hiç söylememiş gibi davrandı. Bu davranışına rağmen yine de Diyarbakırlılar tarafından ilgi ile karşılandığı söylemek mümkündür. Bunun en önemli nedeni her alanda kendisini gösteren ekonomik krizin ekonomik yıkıma dönüşmüş olmasıdır. Bundan Diyarbakır gibi illerdeki etkisi daha da ağırdır. Tarımdaki sıkıntıyı temsil eden “traktörlü karşılama” dikkat çekiciydi. Kılıçdaroğlu mesajlarını diğer illerde olduğu gibi Kanaat önderleri ve muhtarlar toplantısı üzerinden verdi. Kürt konusunda belirgin bir vaadi yoktu. Bahçeli’nin bu ziyaretle ilgili olarak Kılıçdaroğlu’na yönelik ileri sürdüğü eleştirilerin gerçekliği olmadığı gibi CHP’nin böyle bir çözüm önerisi de yoktu.
Günümüzde Kürt sorununun en can alıcı konusu Kürtçe Anadilinde eğitime olan yaklaşımdır. CHP ve Kılıçdaroğlu değerlendirilirken bu açıdan bakılması önemlidir. Her ne kadar Kürtler ve Kürtçe üzerinde baskı gerçeği olsa da Kürtçe konusunda çok sınırlı da olsa Kürtçe’nin kullanımı ve Kürtçe eğitim konusunda bazı imkanlar mevcuttur.
Bunların pratiğe geçirilmesini sırf hükümete bağlamak da yanlıştır. Kısıtlı olarak tanınan bu hakkın bir imkan dahilinde ele alınarak Kürt toplumuna anlatılmasında başta HDP olmak üzere diğer Kürt partileri ve Sivil Toplum Örgütlerine görev düşmektedir. Yeterli mi değil mi tartışmasından çok AKP sonrası önecelikle CHP ve onun büyük ortağı İyi Partinin Kürtçe ile ilgili olarak söyleyeceğinin mevcut yasal durumdan daha ileri olması beklentisinin varlığıdır. Diyarbakır ziyareti bir kez daha gösterdi ki, CHP’nin Kürtçe ile ilgili söyledikleri mevcut yasal durumu aşacak nitelikte değildir. CHP içindeki aşırı ulusalcı damar bunun önünde engeldir. CHP Kürt konusunun çözüm dinamiklerine mesaj vermek yerine “devletin Kürt toplumu içinde oluşturduğu devletçi Kürt sosyolojine” hitap etmiştir. Köylülük, tarım, çiftçinin sorunları üzerinden Kürtlere mesaj vermenin zamanı geçmiştir. Şehirlerde hatta Batı metropollerinde yaşayan Kürt gerçekliği daha radikal çözüm ve önerileri gerekli kılmaktadır.
Kılıçdaroğlu’nun Diyarbakır ziyaretini salt seçime bağlamak doğru olmasa da Türkiye seçim atmosferine girmiştir. AKP ve MHP’nin çok öncesinden hazırlayıp sunduğu Seçim Kanun değişikliği teklifi seçimlerin 2023 yılında yani zamanında yapılacağını işaret ediyor. Çünkü yapılacak değişikliklerin bir sonraki seçimlerde uygulanması için yasal değişiklik ile seçim arasında en az bir yıl geçmesi gerekiyor. Buna göre seçimlerin Nisan 2023 öncesi yapılması mümkün görünmüyor.
AKP ve MHP diğer yasal düzenlemelerde olduğu gibi toplum yararı doğrultusunda değil de kendi partilerinin günlük ihtiyaç ve talepleri doğrultusunda hareket ediyorlar. Burada ön plana çıkan seçim barajının yüzde ondan yediye düşürülmesidir. İttifakla seçime girilmesi halinde ittifak içinde yer alan partiler için “sıfır baraj” vardır; yeter ki ittifak yüzde onluk barajı aşsın. Demek ki bu teklifin arka planında başkaca hedef ve niyetler okunabilir.
AKP ve MHP Cumhurbaşkanlığı seçiminde ortak adayla Milletvekili seçimlerinde ayrı ayrı girebilirler. Bu da ittifak siyasetinin sonu anlamına gelebilir. Böyle olması halinde millet ittifakı da bundan etkilenebilir. Erdoğan ve AKP önceki CB seçimlerinde birinci turda seçilme yönteminden ikinci turda seçilme yöntemini tercih edebilir. Buna göre Erdoğan Milletvekili seçimlerinde ortaya çıkan tabloyu gördükten sonra daha rahat bir manevra alanı oluşturarak Deva, Gelecek ve Saadet Partisi ve diğer küskünlerin oylarını almayı hesaplamış olmalıdır. İşte tam bu nedenlerle muhalefet birinci turda seçilmeyi garantileyecek yöntemi bulmak zorundadır. Bunun adresi de HDP’den başka bir adres değildir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Serhat News’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.