Büyüdüğü Nurdağı’na giden MA Muhabiri Berivan Kutlu, depremde büyük çoğunluğu yok yok olan kentti gezdi, gördüklerini yazdı. Korkunç bir manzaranın hakim olduğu kentin yüzde 80’i tamamen yok olmuş.
Maraş depreminin ağır faturasını ödeyen Antep’ın Nurdağı ilçesinde büyüyen Mezopotamya Ajansı’nın (MA) bir muhabiri olarak çalıştığım Van’dan yola çıktım. Van’dan Dîlok’a gelmek için yola çıktığımda, kente hala yardımlar ulaşamamıştı. Başta ailem olmak üzere birçok arkadaşım yardım istediklerine dair mesajlar atıyor, aramalar yapıyordu. Kentte korkunç bir manzaranın beni beklediğini biliyordum, fakat tahmin ettiğimden daha kötü olduğunu bilmiyordum. En son yazın gelmiştim Nurdağı’na. Kent yeni dikilen ve adına rezidans denilen binaların varlığı dışında yıllardan beri değişmemişti. Şimdi ise korkunç bir manzara hakim kentte. Kentin yüzde 80’i tamamen yok olurken, geriye kalan kısım ise harabeye dönmüştü. Fotoğraflarda görünen o kocaman binaların sadece gövdeleri kalmış. Koca bir kent, yok olmuş durumda.
Kentin üzerinde toz bulutları yükseliyor
Dîlok’a vardığımda Nurdağı’na geçmek için saatlerce bekledim. Yollar çökmüş, AKP’nin yıllarca övündüğü duble yollar kullanılamaz durumda olduğu için otobüs seferleri iptal edilmişti. Saatler sonra, depremzedelere yardım etmek için kente gelen Halkların Demokratik Partisi (HDP) Şirnex heyetinin aracıyla Nurdağı’na geçmek için yola çıktık. Otobandan ilçeye gelirken hem Mereş’e bağlı, hem de Nurdağı’na bağlı birçok köyün yakınında geçtik. Tüm köyler harabe hale gelmişti, otobanın üst geçitlerinde ve uzantı yollarında yıkılmalar meydana gelmişti. İlçeye yaklaştıkça tedirginliğim artıyordu. Nihayet uzaktan kent görülüyordu, fakat kentin üzerini bir toz bulutu kaplamıştı. Kent bir toz bulutu içinde yok olmuş gibiydi. Yıllardır, kentin girişinde bizi karşılayan Nadir Yağ Fabrikası başta olmak üzere, 2-3 yıl önce büyük övüntüyle açılan oto galeri sitesi yıkılmıştı. Yeni binaların bile kâğıt gibi yıkıldığını gördükçe, kentte yaşanan yıkımın boyutunun tahminimden daha büyük olduğunu fark ettim.
Her yer yıkım
Kentte giriş yaptığımızda, bizi büyük bir yıkım karşıladı. Kent merkezinde neredeyse ayakta kalan bina bulunmuyordu. Her taraf yıkılmış, her binanın önünde onlarca kişi meraklı gözlerle enkazlardan gelecek olumlu haberi bekliyordu. Kent umduğumdan daha fazla yıkılmış, halk umduğumdan daha kötü durumdaydı. Araçtan inip halkla konuşmaya başlayınca, durumun vahametini iyice anladım. Kimle konuşsam yardım ekiplerinin geç geldiğini, enkazda canlı kalanların soğuktan, açlıktan ve susuzluktan öldüğünü ifade ettiler.
Sakallı market artık mezar
Kentin sokaklarını geçtikçe, eğitim gördüğüm Fatih İlköğretim Okulu’nun bulunduğu sokağa girdim. Okul, Sağlık Bakanlığı tarafından sahra hastanesi olarak hizmete konulmuş. Okul her ne kadar sahra hastanesi olarak kullanılsa da, binada çatlaklar mevcut. Okulu geçince okul çıkışı arkadaşlarla meybuz aldığımız ve merdivenlerinde oturduğumuz Sakallı Market’in yerle bir olduğunu gördüm. “Sakallı Amca” dindar bir bakkaldı. Adını bilmediğimiz için ona bu ismi takmıştık. O ismi o kadar benimsemişti ki marketin adını da “Sakallı Market” olarak değiştirmişti. Sakallı amca, her zaman biz çocuklara güler yüzle yaklaşırdı. Komşulardan öğrendiğim bilgilere göre, Sakallı Amca Umre’ye gitmiş bu yüzden kurtulmuş, fakat çocukları ve torunları o kadar şanslı değildi. Çocukken meybuz aldığımız market sakallı amcanın çocuklarına ve torunlarına mezar olmuştu.
Endişeli bekleyen dostlar
Biraz ilerleyip kent merkezine geldim. Bir binanın başında enkazı endişeyle bekleyenleri gördüm. Enkazda hala yaşayanların olup olmadığını öğrenmek için yaklaştım. Sorularıma, “Berivan” diye bir yanıt aldım. Biraz düşününce ilkokul arkadaşım olduğunu fark ettim. Endişeli gözlerle arama kurtarma ekiplerini izliyordu, aceleyle İstanbul’dan gelmiş. Ailesinin yaşadığını, fakat amcasının günlerdir enkazda kaldığını ifade ederek sağ çıkmasını umduğunu ifade etti.
Başka bir sokakta karşılaştığım bir diğer çocukluk arkadaşım ise, annesi ve kardeşlerini kaybettiğini ağlayarak aktardı. Her sokakta bir başka tanıdıkla göz göze geldim, herkes sevdiklerini kaybetmiş, haber alamadığı sevdiklerinden gelecek iyi haberleri endişeyle bekliyordu.
Haritadan silindi
Sokakta karşılaştığım Veysel Çakmak, yaşanan yıkım için “Nurdağı haritadan silindi” ifadelerini kullandı. Kelimenin tam anlamıyla Nurdağı haritadan silinmiş durumda. Kentin yeni binaları sadece iskelet olarak ayakta kalırken, geri kalanı ise tamamen yıkılmış durumda. Öyle ki 2-3 yıl önce inşa edilen Nurdağı Devlet Hastanesi bile kullanılmayacak hale gelmiş. Kentte oturup konuştuğumuz tüm yurttaşlar, kentin tamamen yıkılarak yeniden inşa edilmesi gerektiğini ifade ediyor. Yeni yapılan binaların ise, duvarları düşmüş, sadece kolonları kalmış durumda. Dronlarla çekilen görüntülerde kentin bir kısmının ayakta görünmesinin temel nedeni de bu. Kentin yeniden inşa edileceğinden kimsenin şüphesi yok, fakat nasıl bir inşa olacağı konusunda endişeler mevcut.
Köyler unutuldu
Kente yardımlar depremden sonra üçüncü günde geldi, gelen yardımlar ise yetersizdi. Yine kent gibi unutulan başka bir yer ise köyler. Birkaç gün öncesine kadar tarım yapılan, hayvancılık yapılan kendi halinde yaşayan köylerden artık eser yok. Her köy bir moloz yığını, her yer bir ölüm. Köylere günler geçmesine rağmen tek bir arama kurtarma ekibi gitmedi. Gezdiğimiz köylerde insanların temel talebi, cenazelerin enkazdan çıkarılması, çadır, battaniye oldu. Köylere giden çalışma ekipleri, sadece çadır dağıtıp, dışarıda bulunan ağır yaralıları hastaneye götürmüş. Köylerde konuştuğumuz yurttaşlar, kaderlerine terk edildiklerin ve soğuktan korunamadıklarını dile getirdiler. Devletten umutlarını kestiklerini belirten köylüler, diğer bölgelerdeki yurttaşlara umut bağlamış durumdalar.
Kıtlık
Nurdağı’nın köylerini gezdikten sonra, geldiğimiz yerden dönmek yerine diğer yönden ilçeye gelmeye karar veriyoruz. Yani Türkoğlu’ndan, Beyoğlu’ndan ve Şekeroba’dan geçerek Nurdağı’na geliyoruz. Söz konusu bölgelerde yıkım tahmin edilenden daha fazla. Yerleşim yerleri tamamen yok olmuş durumda. Her bölgede hala arama kurtarma ekipleri çalışıyor olsa da, birçok yerde yurttaşlar kendi imkanlarıyla aramaları devam ettiriyor.
Kentlerde yıkılan diğer yapılar ise buğday siloları. Özellikle Türkoğlu’nda bulunan buğday silolarının duvarları yıkılmış, buğday ve arpalar sokaklara dökülmüş durumda. Türkiye’nin yaşadığı kuraklık ve iklim krizi göz önüne alındığında bizi depremden sonra bekleyen ikinci felaketin kıtlık olduğunu tahmin etmek çok zor olmuyor.
Aylar sonra döndüğüm ve çocukluğumun geçtiği kenti böyle görmek içimi acıttı. Kentin dört bir yanını ölüm sarılı görmek, ağır bir şey. Ölümün deyim yerindeyse cirit attığı bu kenti dolduran bir başka şey ise umut. Hala enkazların başında sevdiklerinden gelecek iyi bir haberi bekleyen gözlerdeki umut. Bir Arap şair halkına; “Ağlamayın, ağlamayın acınız azalmasın” diyor, bu dize kentte yaşayan insanları özetliyor.
Kentte karşılaştığım bir anne “O kadar çok ağladık ki artık gözümüzden yaş gelmiyor ama acımız hala ilk günkü gibi sıcak tıpkı umudumuz gibi” diyor. Ailelerin umudu ve bekleyişi kentte hala devam ediyor. (MA)
Serhat News