ÖZEL HABER
Türkiye’de hayvancılığın azalmasının ve Zootekni (Hayvansal Üretim) bölümünün daha az tercih edilmesinin arkasındaki nedenleri Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Zootekni Bölüm Başkanı Mehmet Bingöl ile konuştuk.
Dünya genelinde yaşanan kuraklık ve Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz nedeniyle üretim yapılan birçok sektör durma noktasına geldi. Bu sektörlerin başında gelen hayvancılık ise kuraklığın bitkisel üretimi etkilemesi ve ülkede yaşanan ekonomik kriz nedeniyle hayvancılıkta ihtiyaç duyulan birçok ürünün fiyatının artması ile birlikte gün geçtikçe azalmaya başladı. Hayvansal üretimin en yetkin biçimde yapılması için lisans düzeyinde eğitim veren zootekni bölümü ise artık daha az tercih edilen bölümler arasına girdi. Türkiye’de hayvancılığın azalmasının ve zootekni bölümünün daha az tercih edilmesinin arkasındaki nedenleri Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Bölüm Başkanı Mehmet Bingöl serhat news’e anlattı.
Bingöl, hayvansal üretimin azalmasının arkasındaki nedenleri konuşmaya başlamadan önce ‘Tarım ve Hayvancılık’ tanımıyla ilgili bir düzeltme yapıyor. Tarım ve hayvancılık kavramlarının bir arada kullanılmaması gerektiğini çünkü hayvancılığın bir tarımsal üretim çıktısı olduğunu belirterek, “Tarımsal üretim, iki temel bileşene ayrılır. Bunlar; hayvansal üretim ve bitkisel üretimdir. Zootekninin de tam karşılığı hayvansal üretimdir,” diyor.
Hayvansal Üretim Ve Bitkisel Üretim Birbirini Etkiliyor
Hayvansal üretimin, tarımın en temel bileşenlerinden biri olmasının yanı sıra tarımsal üretim içindeki payı her geçen gün artıyor. İklim değişiklikleri, bitkisel üretimi etkilediği kadar olmasa da hayvansal üretimi de etkiliyor. Fakat bunun da ötesinde üreticinin hayvancılık faaliyetlerinden kâr etmediğini vurgulayan Bingöl, “Üretici, hayvancılık faaliyetinden kâr elde etmediğini gördüğü için bu faaliyetten uzaklaşıyor. Özellikle kentleşme bunu çok ciddi etkiledi. Bakın 1980’lerde ülke nüfusu 40 milyon iken koyun varlığımız 47 milyondu yani kişi başına birden fazla koyun düşüyordu. Fakat bugün ülke nüfusumuz 85 milyona yakınken sadece 34 milyon koyunumuz var. Aynı durum kır ve kent nüfusu içinde böyleydi. 80’lerde nüfusun yüzde 80’i kırsalda yaşıyorken bugün tam tersi yüzde 80’i kentte yaşıyor. Kırsalda yaşayan insanlar ister istemez tarımsal üretime devam ediyor. Fakat durum böyle olunca kırsalda üretim yapacak kimse kalmadı. En önemlisi de hayvansal üretim ve bitkisel üretim birbirini etkileyen faaliyetler olduğu için beraber götürülmesi gerekiyor,” diyor.
Bu Alanda Devletin Desteği Şart
Bingöl, her iki faaliyetin beraber yürütülebilmesi ve hayvancılıktan verim alınabilmesi için öncelikle doğru bir planlama yapılması gerektiğini söylüyor. Genel bir planlamanın ardından bölgeler bazında yeniden planlamalar yapılması gerektiğine dikkat çeken Bingöl, sözlerine şöyle devam ediyor:
“Öncelikle hayvancılık faaliyetinin kârlı olabilmesi için faaliyetin yürütüldüğü yerde ki çevre koşullarına uygun olan tür ve ırk belirlememiz lazım. Bu kararın doğru verilmesi gerekiyor. Bu kararı tabii ki etkileyen en önemli faktör iklimdir. Ama şunu da hatırlatmalıyım ki iklim elverişli değilse burada hayvancılık yapılamaz fikri doğmamalı. Aksine tarım çok stratejik bir alandır ve orada ileri düzey hayvancılık faaliyeti yapılmalıdır. Örneğin; üretici yaptığı faaliyetten kâr elde etmiyorsa devletin bu noktada destek olması gerekiyor. Elbette son yıllarda tarıma ciddi destekler verildi ama bunlar dünyada verilen tarımsal desteklerle karşılaştırıldığında yeterli değil. Bu faaliyetin sürdürülebilir olması için devletin hem desteklemesi hem de doğru planlamayı yapması gerekiyor. Bu anlamda dünyada hak ettiğimiz yeri alabilmemiz için bu adımların acilen atılması gerekiyor.”
Hayvancılık, Bir ‘Aşağılanma’ Unsuru Olarak Görülüyor
Zootekni bölümünün tercih edilmemesinin arkasındaki nedenlerin çoğunlukla ekonomik olduğunu belirten Bingöl, “Bu tercih edilmeme sorunu sadece bizim bölüm için değil birçok bölüm için geçerli. Bizim de öğrenci kontenjanımız istediğimiz düzeyde değil. Öğrenciler tercih yaparken mecburen ekonomi temelli tercih yapmak durumunda kalıyorlar. Bitirdiklerinde iş bulma imkanının çok daha fazla olduğu alanları tercih etmek zorunda kalıyorlar,” diyor.
Gençlerin hayvancılığa olan ilgisinin son derece azaldığını ve toplumda bir çeşit aşağılanma unsuru haline geldiğini söyleyen Bingöl, “Bazen gençlere, ‘Neden, hayvan bakıcısı olmak istemiyorsunuz? ’diyorum. Hayvan bakıcısı ya da çoban olduğumuzu söyleyince bize kız vermiyorlar diyor. Bu çok üzücü bir şey ve bu bakış açısı maalesef hayvancılık üzerinde olumsuz etkiler yaratıyor,” diyor
Organik tarım demek kontrollü üretim demektir. Belli bazı kıstaslar ölçüsünde üretim yapmak demektir. Ve bu yapılan üretim bir sertifikasyon firması tarafından hem insan sağlığına hem de hayvan sağlığı ve refahına uygun olup olmadığı konusunda denetlenir. Dolayısıyla bu ölçülerde bir tarım yaparken, kayıt altına da alıyorsunuz. ‘Organik tarım’ kavramının ise insanların tarım piyasasında sahtecilik yapması üzerine ortaya çıktığını belirten Bingöl, “Organik tarım, yoğun tarım, geleneksel tarım kavramları çoğu yerde kullanılıyor ve bazen de yanlış ifade ediliyor. Organik tarım, yoğun tarımın ya da geleneksel tarımın bir alternatifi değildir. Bunlar farklı alanlardır. Bugün organik tarım tabii ki yapılmalı. Gelişmiş ülkelerde organik tarım ile ilgili ciddi yollar alındı. Bizim ülkemizde de buna ilişkin olarak atılmış birtakım adımlar var. Burada esas olan ise işin sürdürülebilir olmasıdır,” diyor.
Organik ürünlerin üretim tarzının farklı olmasından kaynaklı piyasadaki fiyatları da değişkenlik gösteriyor. Bu yüzden organik ürün alabilmek en başta bir alım gücü istiyor. Bingöl, organik tarımı muhakkak gerçekleştirmeliyiz diye bir şey düşünürsek bu bizi yanlışa götürür aksine her iki üretim tarzının da sürdürülebilir olması için uğraşılması gerektiğini belirtiyor.
Haber: Zelal Sahidenur Sari
Fotoğraf: Zafer Avnaş
Serhat News
(YK)