Türkiye’nin en büyük sodalı gölü olan Van Gölü, kirlilik ve kuraklık riski ile karşı karşıya. Prof. Dr. Faruk Alaeddinoğlu, Van Gölü’nün, atık sulardan dolayı hızla kirlendiğine dikkat çekerek, gölün kirlenmesi ile beraber insanların da gölden uzaklaştığını vurguluyor.
Son yıllardaki yağışların azlığı, Van Gölü’nün suyunun metrelerce çekilmesine neden oldu. Suyun çekilmesiyle birlikte özellikle yerleşim yerlerine yakın alanlardan kötü kokular yükselmeye başladı. Yıl içerisinde oluşan yağışlardan sonra su seviyesinin düşmesi ile suyun çekildiği noktada bırakmış olduğu bataklık ve balçık sıcaklıklarla beraber kurumaya ve kokmaya başlıyor. Akarsuların taşıdığı çöplerin göle ulaşması ise göl kıyısında vakit geçirmeyi imkânsız hale getiriyor.
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Faruk Alaeddinoğlu, Van Gölü’nde yaşanan kirliliğin önüne geçmenin mümkün olduğunu vurguluyor. Aleaddinoğlu, çözüm önerilerini ise şöyle sıralıyor: “Öncelikle şehirlerin atık ve artıklarını göle atmamaları, arıtmaları gerekiyor. Bunun için yatırım yapmaları gerekiyor. Böyle bir iç gölünüz var, bu bir hazine, hakikaten çok önemli bir değer. Bunu kirletmemek, bunu yaşatmak lazım. Yaşatmanın yolu, ne kadar insan yaşıyorsa o kadar insanın atığını, artığını arıtabileceğiniz tesisler yapmak.”
‘Ekosisteme müdahale tahribat yaratıyor’
Alaeddinoğlu, dünyanın bütünüyle ısındığını, dünyanın farklı bölgelerinde göllerde, akarsularda su seviyesinin düştüğünü hatta bir kısmının kuruduğunu söylüyor. Göllerin kendi ekosistemlerinin olduğunu ifade eden Aleaddinoğlu, o ekosisteme müdahale olduğu sürece, ister insan eliyle, ister doğanın kendi yaptığı tahribat, ekosistemi bozduğunu vurguluyor. Kuraklık ve sonrasındaki çekilme ve alan küçülmesi ile gölün kimyasal biyolojik yapısının değiştiğini, doğal olarak kirlendiğini belirtiyor. Aleaddinoğlu, “Çünkü sadece insanlar gölleri, iç suları, akarsuları kirletmez. Doğanın kendisi de kirletir. Dolayısıyla bu küçülmeler, kirliliği beraberinde getirir” diyor.
Aleaddinoğlu, iç göllerin yıl içerisinde yükselme ve çekilmelerinin oluşunu bir dezavantaj olarak değerlendiriyor. “Yağışlı sezonlarda yükselir kurak sezonlarda seviye düşer” diye ekleyen Aleaddinoğlu, bunun sonuçlarını şu şekilde açıklıyor: “Seviye düştüğü zaman çekildiği noktada bırakmış olduğu bataklık, balçık sıcaklıklarla beraber kurumaya ve kokmaya başlar. Şüphesiz bu koku da çevrede rahatsız edici bir etkiye neden olur.”
‘Kirlilik, insanların gölle temasını engelliyor’
Ortaya çıkan kirliliğin insanların gölle olan temasını engellediğini söyleyen Aleaddinoğlu, “Aslında geçmişte baktığınızda, Van halkının özellikle şehirde yaşayan insanların ulaşım araçları olmadığı için belki çok uzak mesafelere gidemedikleri için o güzel, harika kumsalları göremedikleri için büyük çoğunlukla gölle ilişkileri olmamış” diye konuşuyor.
Şehrin yanı başının, bataklıklar, şehrin atık artığıyla dolu olduğu için insanların göle gittiklerinde kötü bir kokuyla karşılaştıkları için mesafeli davrandıklarını ve gölden uzak durduklarını aktarıyor. Aleaddinoğlu, “Göldeki, özellikle kuraklığa bağlı olarak yaşanan bu geri çekilme, seviye farkı doğal olarak kıyılarda bir kokmaya neden olur. Ama bu daha çok nerede olur; kent çevrelerinde olur. Akarsuların göle döküldükleri yerlerde olur. Çünkü oralar, atık artıkları taşır, akarsuların geçtikleri bütün köylerin atık artıklarını taşır. İnsan kaynaklı çevre kirleticiler, doğal olarak göle boşalır. Göle boşaldığı yerde de bir şekilde kokuya neden olur” diye kaydediyor.
‘Yayılan koku insanları uzaklaştırmaya başlar’
Seviye farkının balçığa dönüştüğünü ifade eden Aleaddinoğlu, balçığın içindeki mikro yapı itibariyle sıcakla beraber kokmaya ve insanları uzaklaştırmaya başladığını vurguluyor. İnsanların bu yüzden orada gölle buluşmak istemediklerini ve gölden kaçtıklarını söylüyor. Bu kirliliğin önüne geçmenin mümkün olduğunu belirterek, öncelikle şehirlerin atık ve artıklarının göle atılmaması ve gölün arıtılması gerektiğinin altını çiziyor. Aleaddinoğlu, bunun için de yatırım yapılması gerektiğini ifade ediyor. Van Gölü’nün, bir hazine olduğunu, çok önemli olduğunu söyleyen Aleaddinoğlu, gölü kirletmemek ve yaşatmak gerektiğini vurguluyor.
Van Gölü’nü yaşatmanın yolunun olduğunu kaydeden Aleaddinoğlu, “Ne kadar insan yaşıyorsa o kadar insanın atığını, artığını arıtabileceğiniz tesisler yapmak. Akarsuların taşıdığı artık, atıklar için de önlemler var, dünyada bununla ilgili önlemler var. Mazgallarla, başka türlü önlemlerle onların göle ulaşmasına engel olunması gerekiyor” diyor.
‘Van Gölü’nü koruyabilirsek turizm merkezine dönüşebiliriz’
Aleaddinoğlu, iklim değişikliği ile beraber yaşanan süreçte Van Gölü’nün korunması, kirletilmemesi sağlanabildiği takdirde yakın gelecekte çok önemli bir turizm merkezine dönüşebileceğini ifade ediyor. Aleaddinoğlu ayrıca, Van’da hem kış hem de deniz turizmi potansiyeli olduğunu ve Van Gölü’nün kenarında tarih ve kültürün bulunduğunu söylüyor.
Dünyadaki kuraklık devam ettiği sürece göl seviyelerindeki değişimin de devam edeceğini söyleyen Aleaddinoğlu, “Bu yıl kış aylarında, Van Gölü Havzası için söylüyorum, yaşanan yağış sanki bir kurtuluşmuş gibi görüldü, öyle değil tabii ki. O yağışlar çok bir anlam ifade etmiyor. Niye anlam ifade etmiyor; baktığımızda çok uzun yıllık periyotlardan çok da ekstra bir yağış gerçekleşmiş değil” diye vurguluyor.
‘Kıyılar herkesin kullanımına açılmalı’
Esas olarak sıcaklık ve kuraklık kısmına bakılması gerektiğini dile getiren Aleaddinoğlu, buharlaşmanın yağıştan fazla olduğu sürece sulak alanların ve göllerin su kaybedeceğini ifade ediyor. Bu durumun önüne geçilemeyeceğinin altını çizen Aleaddinoğlu, Van Gölü’ndeki seviyenin düşebileceğini, çekilmeler olabileceğini fakat yok olmasının mümkün olmadığını vurguluyor. Bu sebebi ise şöyle açıklıyor: “Çünkü oldukça geniş ve derin bir alan söz konusu. Ama kirlenmesi mümkün, onun önüne geçmemiz lazım. Kıyıları herkesin kullanımına açmak ve gerçekten bunu açarken de başta ikinci konutlar olmak üzere kontrol etmek, planlamak lazım. Gelişigüzel yapılaşmaya izin vermemek lazım” diye aktarıyor.
Kamera/Montaj: Dıldar Güler-Barış Aslan
Serhat News