Ekonominin çökmesi ile birlikte sistemsel kırılmaların, inanç ve değer yargılarının, aynı ruhla ve önlem alınmaksızın bir girdabın içinde döndüğünü düşünürsek eğer…
Sadece ekonomi değil kötüye giden! Daha öncede var olan ama yozlaşmış politikalarını görmezden geldiğimiz sistemlerin daha da belirginleşerek bir tür domino taşı gibi birbirini iterek ve düşerek yıkılışları altında bizlerde eziliyoruz.
Sağlık sisteminin çöküşünü izliyoruz örneğin… Aylar sonrasına verilen randevular, sağlık çalışanlarının emeğinin karşılığını alamaması ve sonunda ülkeyi terk eden sağlık çalışanları…
İşçinin günde on üç saat çalışması ve karşılığını bulamaması gibi ki asgari ücret artırılsa bile işverenin bilinçli ya da bilinçsiz kendine göre haklılığı olsa da belirli yasal maaşı vermemesi ve bunun denetimsizliği gibi…
Ekonominin yarattığı çıkmazlık, kurumların ve sistemlerin zaten kendi içinde var olan yozlaşmış değerleri ve kurallarını daha da kötüleştirerek bizleri bunlara maruz bırakıyor.
Mezun olduğunuz üniversitenin, ardından girdiğiniz sınavların, mülakatların bir karşılığı ve değer atfediciliği yok! Sistemler içinde aynı şeyleri deniyor, aynı handikaplarda başarılı oluyor. Evet, başarılı oluyor ama karşılığını bulamıyoruz. Eğitim adı altında dayatılmış bilgiler, para ve zaman harcanarak tekrardan ezberlenip ve tekrardan tökezleniliyor.
Peki, yıkıntılar arasında kalan genç birey ne yapmakta?
Gereksiz özgüven, şişirilmiş ego, ailesinin altın tepsi ile sunduğu hayatın kibrine sahip genç birey; haklı olarak günümüz şartları altında kendini nereye koyacağını bilmeden farklı yönelimlere ve kolay para arayışına sürükleniyor ve toplum, kötüye giden ekonomi ile birlikte bir tür ahlaki çöküşün içinde çoktan yozlaşmış, itibar kaybetmiş değer yargılarına uymaya maruz bırakılıyor.
Sistemlerin zaten kırık ve bozuk çark dişlileri altında ezilmek, dayatılmış ucuz yaşam koşullarında aynı yalana, aynı hukuksuzluğa ortak olmak ve kral çıplak diyememek…
Toplumun değer yargılarının, aldığı aile disiplinin içi boşaltıldı! Etnik duruşu, kullandığı dil bambaşka bir yöne doğru evrilmekte ve artık inancı bile aynı isim altında ama aynı inanç değil! Erdem, itibar gibi kavramlar bize sunulan kısıtlı yaşamlarımıza, kısıtlı para harcamalarımıza göre şekil değiştirmekte. Bununla birlikte toplum, hayatını idame etme uğruna geçmişindeki doğrularını yok sayarak, biçim değiştirerek kendisinin bile tanıyamadığı imha edilmiş bir kültürün küller bulutun da körleşmiştir.
Belki de kendini ve ailesini geçindirme, statüsünü koruma uğruna yalana, hırsızlığa, sahtekârlığa, dolandırıcılığa bilerek ya da bilinçsiz başvurarak sistemin çarkına ayak uydurma zorunda kalmıştır.
Peki, kırsal bölgede yaşayan kişi ne yapmakta?
Verimli topraklarda durdurulan üretim, biten hayvancılıkla artık geçimini sağlayamayan köylü ve çiftçi şehir merkezlerine göçe zorlandı. Kendi labirentinde bir tür çıkış arayışı içinde ne tümüyle köylü ne de tümüyle şehirli olamayan kişi, çürük bir sistemin enkazı altında kaldı. Doğasından koparılmış, evrenle bağlantısını modern yaşam adı altında kesmek zorunda kalmış, binalara sıkıştırılmış kişi artık önünü göremiyor ve kendi ruhuna anlam yükleyemiyor hale geldi.
Sonuç olarak, birbiriyle bağlantılı bir handikapta çoktan startı verilmiş domino taşlarının düşüşünü izliyor ve birlikte bizlerde aralarında tek tek kayıp gidiyoruz.