1. Haberler
  2. Özel
  3. Kürt Gücü: Temsiller, aidiyetler

Kürt Gücü: Temsiller, aidiyetler

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

“Çalışmamız kesinlikle klinik psikolojik bir çalışma değil sosyal ve politik psikolojik bir çalışma,” diyen araştırmacı Canan Coşkan ve Ercan Şen, Kürtlerin güç anlayışına yönelik genel bir tablo çıkardı.

Avrupa Sosyal Psikoloji Derneği’nin (European Association of Social Psychology) desteğiyle Araştırmacılar Canan Coşkan ve Ercan Şen, Kürtlerin güç anlayışına yönelik genel bir tablo çıkardı. Araştırma 2019’da yapıldı. Nitel çalışmada Van’dan 9, İstanbul’dan 7 olmak üzere toplam 16 kişi ile derinlemesine görüşme gerçekleştirildi.

Araştırmacılar, 2019 yılının sonbahar döneminde gerçekleştirdikleri nicel çalışmada ise Van, Şırnak ve Diyarbakır’dan 104, İstanbul, Ankara ve İzmir’den 103 olmak üzere toplam 207 kişi ile birebir anket çalışması yürüttü. Hazırlanan raporda, “Çalışmalarımıza davet ettiğimiz katılımcıların tamamı kendilerini Kürt aidiyetiyle tanımlayan insanlardı. Çalışmanın sonuçlarını genelleyebilmek ve grup heterojenliğini temsil edebilmek için de farklı siyasi yönelimlerden katılımcılara erişmeye çalıştık,” ifadeleri yer aldı.

Canan Coşkan, kendisini bağımsız araştırmacı olarak tanımlıyor. Ercan Şen ise Ankara Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden ihraç edilen bir Barış Akademisyeni.

Yürütülen çalışmanın sonunda bir rapor yayınlayan Coşkan ve Şen ile bir röportaj gerçekleştirdik: “Biz insanlara ‘Kürt hareketi deyince neyi anlıyorsunuz?’ diye bir soru sorduk. Cevaplar çeşitleniyor ama önde gelen cevaplardan birincisi mesela Kürt halkı oluyor. ‘Sizin için Kürt hareketini ne tanımlar?’ diye sorduğumuz zaman öncelikle Kürt halkı geliyor. Arkasından PKK geliyor arkasından HDP geliyor HDK geliyor.”

Çalışmanızın amacı neydi?

Canan Coşkan: Esas olarak insanların sosyal yaşamlarında; kendi kimliklerinden, bağlı oldukları coğrafyalardan, kültürlerden, topraktan nasıl etkilendikleri bununla beraber ne yaptıkları ne yapabildikleri, sosyal süreçler ve daha kolektif süreçlerde grup olarak bireysel seviyede nasıl hissettikleri ile ilgili bir çalışma. Bizim çalışmamız kesinlikle klinik psikolojik bir çalışma değil sosyal ve politik psikolojik bir çalışma.

Beraber çalışma fikri nasıl ortaya çıktı? Yollarınız nasıl kesişti?

Canan Coşkan: Uzun zamandır çalıştığım, Ercan’ın da kendi cephesinden çalıştığı, okuduğu bir konuydu. Fakat birbirimizin araştırmalarından geç haberdar olduk ve o esnada tartışmaya başladığımızda aslında ele aldığımız kavramların veya yaklaşımın yeterli olmadığına kanaat getirdik. Nedir o yaklaşım? Buradaki toplumlar, buradaki halklar barış ister mi? Ne kadar ister? Barış nasıl olur? Ortada çözülmemiş bir mesele varken hiçbirimizin barıştan bahsetme ihtimali bizce yok. O yüzden de başka meselelere odaklanma ihtiyacı duyduk.

Çalışmanın yürütüldüğü kentleri nasıl neye göre belirlediniz? Van ve Şırnak gibi kentler biraz daha göç yolu olarak anlaşılabilir fakat Ankara, İzmir ve İstanbul’un çalışmada olma nedeni nedir? 

Ercan Şen: Baktığımız şeylerden biri de göç olgusuydu. Bu insanlar nasıl hissediyorlar hem bireysel olarak hem de kolektif olarak? Kürtler yıllardır direniyor da ‘nasıl direniyorlar? Niçin direniyorlar?’ sorusuna çok cevap bulamadık. Politik bir gerekçesi var ama gündelik hayatta nasıl oluyor da bu gücü bulup hayata devam edebiliyorlar.

Elimizde 207 kişilik bir katılımcı var ama Kürtler homojen bir grup değiller, heterojen bir grup. Biz elimizden geldiğince o heterojenliği ortaya koyabilecek olan kentleri seçtik. Van daha heterojen bir şehir, hem Serhat Bölgesi’nde olması hem de Botan Bölgesi’nin arasında olması nedeniyle. Bir tane de Botan Bölgesi’nden seçelim dedik. Diyarbakır var çok daha heterojen bir şehir. İstanbul, Ankara, İzmir’i seçmemizin nedeni ise Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı üç büyük metropol olması. Tabii elimizde kısıtlı bir bütçe ve kısıtlı imkanlar vardı. Bu yüzden çok kısıtlı bir katılımcı sayısıyla çalışmak zorunda kaldık. Aslında örneklem sayısı her zaman doğru veriye ulaştırmayabilir. Dolayısıyla doğru örneklemle çok daha küçük bir örneklemle o doğru fotoğrafı çekebilirsiniz.

Canan Coşkan: 2 bin kişi ile de çalışma yapabilirsiniz ama doğru yöntem de önemli. Anketler genellikle telefonla hızlı soru cevap formatlarında yapılıyor ama biz böyle yapmadık. Biz 207 kişinin her biriyle soru cevap şeklinde kendi cevaplarını dinleyebilecekleri şekilde yüz yüze ve onlarla işleyerek yaptık. Bu da zaman ve emek demek. Belki biraz daha gücümüz olsaydı 400’e de erişebilirdik. Ama zaman ve bütçe kısıtlıydı.

Bir çalışmaya bir beklentiyle giriyorsunuz nihayetinde. Çalışmanızda beklediğinizin dışında sizi şaşırtan sonuçlar ortaya çıktı mı?

Canan Coşkan: Bizim alandaki bazı araştırmalarda çok net beklentiler oluyor. Bizim çok daha genel bir beklentimiz vardı. Aidiyetler, yani burada sahiplendiğimiz aidiyetler, güç algılarını besleyecektir. Ve bu güç algıları kolektif eylemliği de besleyecektir. Bizim aslında temel beklentimiz buydu. Bu bağlamda bizi şaşırtan şey, güce dair anlatıların ve içeriklerin bu kadar çeşitli olabileceğini beklemiyorduk herhalde. Belki tepe gücü, devlet gücü, halk gücü gibi birkaç faktör çıkar diye düşünüyorduk ama bizim eriştiğimiz çok daha farklı içeriği dolduran güç kavramları oldu. Bence bu beklenmedik bir şeydi diyebilirim.

Ercan Şen: Biz Kürdistani aidiyeti ölçtük. Genelde Kürt aidiyeti ölçülür ve Türkiye Cumhuriyeti kimliği. 6 farklı şehirde çok farklı örneklem gruplarıyla veri topladık. Türkiye metropollerinde yaşlanmış, bir bölümü Kürtçeyi unutmuş, artık Kürtçeyi iş çevresi, sosyal çevresinde kullanmayan katılımcıların bu soruda bu kadar yüksek bir oranda çıkacağını düşünmemiştim. Beni bireysel olarak şaşırtan şey bu oldu.

Çalışmanızda barış ve diyalog kanallarıyla ilgili nasıl sonuçlar elde ettiniz?

Ercan Şen: Çalışmamızın oturduğu şeylerden biri de uzlaşı ve barış meselesi. Hak temelli uzlaşıdan söz ediyoruz bir de diyalog temelli uzlaşıdan söz ediyoruz. Kürtlerde ikisi de çok yüksek çıkıyor. Hem haklarını istiyorlar hem oturalım konuşalım istiyorlar. Türkler, oturalım konuşalım ama işte ana dilde eğitim verelim, özerklik verelim oranı çok daha düşük çıkıyor. Dolayısıyla Kürtler hem haklarını istiyor hem de bir arada olmak istiyorlar ama Türkler ise daha çok bir arada bulunalım istiyorlar. Barış dediğiniz şey tek parça paket halinde verilen bir şey değil. Birçok aşaması olan bir süreç. Sorularımızdan biri Kürtler barışı ne kadar istiyor, Türkler barışı ne kadar istiyor? Ciddi bir asimetri var bu konuda. Kürtlerin barışı çok yüksek düzeyde istediği düşünülüyor Türklerin ise daha az düzeyde. Türklerin buna ihtiyacı yok gibi düşünülüyor; zaten üstünler, güçlüler dolayısıyla bu gücü ve üstünlüğü niçin bizimle paylaşsınlar gibi bir durum. Bu muhtemelen bir umut düzeyi ile ilgili bir şey, istiyoruz ama olmayacak. Çünkü 2013-2015’teki barış sürecinden sonrası muhtemelen olumsuz etkilemiştir bu durumu. Şundan dolayı, orada bir olumluya doğru gideceğine yönelik ciddi bir inanç vardı ve bu birden kırılıp devlet şiddeti geçmişte olduğundan daha şiddetli bir şekilde tekrarlanınca muhtemelen azaldı.

Bu çalışma sonucunda Kürtler ve Türkler arasındaki güven duygusuna ilişkin bir veri elde edebildiniz mi?

Ercan Şen: Bir güven sorusu sormuştuk: Türklere ne kadar güveniyorsunuz? O soruya baktığımızda bu olanların, tavuklar birbirine karışmıştaki gibi olmadığını yani bir ortak yaşamın, birilerinin bize söylediği kadar Kürtler açısından kolay görünmediğini gördük, bu çok heterojen bir örneklem de bile böyle çıkıyor. Bu ayrımcılık bu ötekileştirme deneyimini hepimizin, büyük bir şehirde olsun Kürdistan da olsun bir şekilde kendi hayatında deneyimlediğini gösteriyor. Farklı farklı düzeylerde farklı farklı şekillerdedir belki ama yaşıyor bunu Kürtler. Dolayısıyla bu ister istemez Türklere yönelik bir güvensizliği de getiriyor beraberinde ve toplumsal barışa yönelik ‘Biz istiyoruz ama onlar istemiyor’ düşüncesi gelişiyor. Bir yerden sonra onlar istemiyorsa artık biz de ‘istemiyoruz’a dönüşüyor.

Kürtler, Kürt hareketini nasıl tanımlıyor? Kürt hareketi deyince aldığınız cevaplar çeşitli mi yoksa tek odakta mı toplanıyor?

Canan Coşkan: Biz insanlara ‘Kürt hareketi deyince neyi anlıyorsunuz?’ diye bir soru sorduk. Ve bu soru ilk yaptığımız görüşmelerden çıkardığımız bir şeydi. Cevaplar çeşitleniyor ama önde gelen cevaplar, birincisi mesela Kürt halkı oluyor. Sizin için Kürt hareketini ne tanımlar diye sorduğumuz zaman öncelikle Kürt halkı geliyor. Arkasından PKK geliyor arkasından HDP geliyor HDK geliyor. Bunlar bizim ilk görüşmelerde de bulduğumuz şeylerdi ve anketlerde de teyitlendi diyebiliriz. Başka siyasi partiler de kendisini gösteriyor mesela; HAK-PAR, HÜDAPAR, İNSAN ve ÖZGÜRLÜK PARTİSİ, dernekler çıkıyor, TUHAD-DER, İHD çıkıyor. Bu da şunu gösteriyor; insanların kafasında tek bir şey yok aslında. Ve bu biraz kişiye, bölgeye, yere, aileye göre bile değişebiliyor.

Ercan Şen: Bu farklılaşmayla beraber ankette göründüğü gibi yüzde 80 küsur PKK diyor Kürt hareketi deyince. Dolayısıyla halen her ne kadar farklılaşsa bile çoğunluk aynı anlamı yüklüyor.

Son olarak şunu sormak istiyorum: Çalışma 2019 yılında tamamlandı. Aradan yaklaşık üç yıl geçti ve sizler bir örneklem şehir olan Van’dasınız. Burada bulunma sebebiniz yapmış olduğunuz çalışmanın devamının geleceği ile mi ilgili?

Ercan Şen: Rapor daha önce yazıldı evet ama bizim bugün burada olma gerekçemiz şu, odalar ile görüşüyoruz, biz bu raporu böyle yaptık, biz böyle yorumladık sizce nasıl yorumlanır, bundan sonra ne yapılır, yani bir şekilde bu olan bilgiyi bir yerlerde tutmak değil buraya getirmek, burada yaymak ve buradakilerle beraber o bilgiyi teyit etmek. O bilgiyi nasıl daha güçlendirebiliriz nasıl daha farklılaştırabiliriz iki gündür hazırlığını yapıyoruz bunun. 7-8 kişiye soracağız, bunun devamını nasıl yapabiliriz diye. Çalışmada eksik olan ne? Burada yaşamıyoruz nihayetinde, bu yüzden bizim göremediğimiz ne var diye insanlara sorabiliriz.   

Serhat News

(ro)

Tepki Ver | Tepki verilmemiş
0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
Kürt Gücü: Temsiller, aidiyetler
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir