Kürt siyasetinin önemli isimleri arasında yer alan, dört dönem milletvekilliği dahil olmak üzere birçok üst düzey görevde bulunan Leyla Zana, 2015’te sonlandırılan çözüm sürecini anlattı.
Kürt siyasetine damga vuran isimler arasında yer alan, ancak yaklaşık sekiz yıldır siyaset sahnesinden elini ayağını çektiği görülen Leyla Zana, ‘çözüm süreciyle’ ilgili olarak dikkati çeken açıklamalarda bulundu.
Zana, Gazete Duvar’dan Vecdi Erbay’la gerçekleştirdiği söyleşide “2013’teki barış süreci aslında biraz sizin talep ettiğiniz şekilde ilerledi. Çünkü bir akil insanlar heyeti kurdular. Türkiye’nin her tarafına gittiler, görüştüler. Kandil’le, siyasi partililerle, cezaevleriyle, diasporayla her tarafla görüşmeler yapıldı. Şimdi hep sorulan soruya geldik. Süreç neden bozuldu?” şeklindeki soruya şu yanıtı verdi:
“Bu sorunu Öcalan’sız ve Erdoğan’sız çözmek isteyenler, bu işi kendi aramızda çözeriz diyenler oldu. Dünya kadar risk göğüsleyeceksiniz ve kimileri sizleri bu işin dışında bırakarak yol almak isteyecekler. Kabul eder miydiniz? Zor. Bu kadar net. Bunu ilk defa duyuyorsunuz değil mi?
‘Bu işi Erdoğan’sız götürmek istediğiniz için süreç bozuldu’
Bunu bazılarının yüzüne vurduğum için bu rahatlıkla söylüyorum. Kişilerin adını vermeyeceğim. AKP’nin içindekiler bana dediler ki, ‘Biliyor musunuz sizinkiler Öcalan’ı dışlamak için bu süreci bozdular.’ Ben de döndüm dedim ki, ‘Ben başka bir şey daha biliyorum. Siz de Erdoğan’sız bu işi götürmek istediğiniz için süreç bozuldu.’ Tek bir cevap alamadım. Karşımdaki sustu.”
Zana, 7 Haziran 2015’te düzenlenen seçimlerde iktidar partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki çoğunluğu kaybettiğini hatırlatarak ‘çözüm sürecinin’ halen sürdüğünü kaydetti:
“İddia ediyorum ki, tekrar seçime gitmeyi engelleyecek bir formül yaratılabilseydi, Türkiye’deki vicdanlı, duyarlı kamuoyu, demokratik güçler, Kürtlerin bir kısmı ve Erdoğan, güvenlikçi zihniyete karşı durabilselerdi süreç farklı gelişebilirdi.
‘Bu sorunu çözebilmek için iktidar gücü önemliydi’
Sürecin bozulmasında Milli Güvenlik Kurulu kararlarının mutlaka etkisi olmuştur ama sadece MGK kararlarıyla bozulduğu tek başına yanıt olamaz. Bu sorunu çözebilmek için iktidar gücü önemliydi. O zaman da söylemiştim; ‘İkinci bir seçime (1 Kasım 2015) gidersek korkarım ki 90’ları arar hale geliriz.’ O dönem dirsek teması kurulmaya çalışıldı ve Erdoğan’la görüşüldü. Ama artık çok geçti.”
Söyleşinin tamamı.
7 Haziran – 1 Kasım 2015 arasında ne olmuştu?
Bahsi geçen dönemde AKP, yüzde 40.8 oy alarak iktidara geldiği 2002 seçimlerinden sonra ilk kez parlamentodaki tek başına iktidar çoğunluğunu kaybetti. HDP ise yüzde 13.1 oyla 80 milletvekiliyle Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki (TBMM) yerini aldı.
Meclis’teki aritmetik koalisyon hükümetini zorunlu kılıyordu. AKP’nin ilk koalisyon teklifini götürdüğü MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise çözüm sürecine göndermede bulunarak, 3 formül öne sürdü.
Bahçeli, ‘AKP – HDP’ ya da ‘AKP – CHP – HDP’ koalisyon hükümetlerini önerdi; bunlar olmazsa en erken tarihte seçime gidilmesi gerektiğini söyledi.
Erdoğan’ın hükümeti kurma görevini verdiği dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, bu gelişmenin ardından CHP’yle koalisyon görüşmelerini başlattı. Ancak CHP’yle 26 Ağustos’a kadar süren ‘istikşafi’ görüşmelerden sonuç çıkmadı. 1 Kasım için erken seçim kararı alındı.
Çözüm süreci bitti
Bu sırada 2009’da Oslo görüşmelerinde temeli atılan ve zaman zaman kesintilerle devam eden Kürt sorunu konusundaki ‘çözüm süreci’ de noktalandı. Seçimlerden kısa süre sonra PKK, yol kesme ve şantiye basma eylemlerine başladı.
Suruç ve Ceylanpınar saldırıları
Çözüm sürecinin sona ermesinin ardından Türkiye, canlı bombaların intihar saldırılarına sahne oldu, bu saldırılarda onlarca insan yaşamını yitirdi.
Saldırıların ilki 20 Temmuz’da, Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde yaşandı. Kobani’ye yardım göndermek için toplanan Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyelerinin basın açıklaması yaptığı sırada intihar saldırısı düzenlendi. IŞİD tarafından düzenlenen canlı bomba saldırısı sonucu 33 kişi hayatını kaybetti.
Suruç saldırısından 2 gün sonra, 22 Temmuz’da ise Şanlurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde iki polis evlerinde başından vurularak öldürüldü.
Ceylanpınar saldırısını önce sahiplenen, sonra reddeden PKK, çözüm sürecinde aldığı ‘ateşkes’ kararını sona erdirdi.
Ankara Gar saldırısı
7 Haziran seçimlerinden sonra Türkiye, tarihinin en kanlı olaylarından birini de 10 Ekim’de yaşadı.
Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Tabipleri Birliği (TTB), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), HDP ve çok sayıda sivil toplum örgütünün katılımıyla Ankara Garı’nda düzenlenen ‘Barış mitingi’, iki canlı bombanın saldırısıyla kana bulandı.
IŞİD tarafından yapılan saldıda 102 kişi yaşamını yitirdi. Başbakan Ahmet Davutoğlu ise saldırıda IŞİD ve PKK işbirliği olduğunu belirtip, ilk kez ‘kokteyl terör’ ifadesini kullandı.
1 Kasım seçimleri: AKP tek başına iktidar
Saldırılar ve katliamların gölgesinde 1 Kasım seçimlerine giden Türkiye’de güvenlik kaygısı ön plana çıktı. AKP, yüzde 49.5 oy alarak 317 milletvekilini Meclis’e gönderdi ve yeniden tek başına iktidar oldu.
HDP oylarında ise ciddi düşüş yaşandı; yüzde 10.7 oy alarak seçim barajını kıl payı geçebildi.
Serhat News