Babil’in Tanrı Kralları, inşa ettikleri kuleye, Akad dilinde “Tanrı Kapısı” anlamına gelen Babil Kulesi adını verirler. Neredeyse tüm kutsal kitaplara konu olan Babil Kulesi, birçok efsaneye de konu olur. Efsanelerden birisine göre, insanlar tanrıya ulaşmak için Babil Kulesi’ni inşa etmeye karar verirler. Kulenin çok yükseldiğini gören tanrılar ise kuleyi inşa eden insanları dünyanın dört bir yanına savurmuş, her birine farklı bir dil vererek birbirleri ile anlaşmalarının önüne geçmiş ve böylece insanların kendisine ulaşmasına yol açacak olan kulenin inşasını da durdurmuştur oldu!
Gelgelelim Van’ın “göğe yükselememesi” meselesine…
Bizim Van’ın bir “Tanrı Kralı”ı yok! Haliyle Van’da göğe yükselmek için inşa edilen bir Babil Kulesi de olmadığı gibi, 10 bin fite çıkabilmek için aylar öncesinden bilet rezervasyonu yaptırmak gerekiyor! Azıcık da olsa göğe yükselmek için Van’ın en yüksek binasına çıkmak istense, o da icradan satışa çıkartıldı!
Yani Van’da göğe yükselerek “tanrı”ya yakın olabilmek neredeyse imkansız!
Ancak gel gör ki Van’ın etkili yetkili insanları, köşe başını tutanlar, köşe başını tutmak için sorviveri aratmayacak parkurları geride bırakarak gözünü karartanlar, bu anlamda Niccolo Machiavelli’ye rahmet okutanlar nedense hiçbir şekilde birbirlerinin dilinden anlamıyor! İnsan Babil Kulesi’nin o ünlü efsanesini okuyunca tek bir şey akla geliyor; acaba bizim Van’ın kaymak tabakası “tanrı” tarafından Babil Kulesi’nden buralara savrulan ve her birisine farklı farklı diller veren insanlardan mı oluşuyor?
Geçen gün Van Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Necdet Takva bir programa konuk oldu. Haliyle bilinmektedir, Van’ın uçamama sorunu gün geçtikçe derinleşiyor ve tam bir rezalete dönüşüyor! Takva da bu soruna parmak basmak, sorunu dile getirmek istemiş olacak ki bu konuya önceden hazırlanmış, bir takım veriler ile ekran karşısına çıktı!
Çıktı ama nasıl çıktı!
Takva, önünde bulunan verilerden hareketle bir yandan hava yolu şirketlerini hedef aldı, öbür taraftan da Van ve Trabzon’un yolcu kapasitesini karşılaştırarak, uçak seferlerinin azlığını, yolcuların yetersizliği ile izah etmeye başladı. Elbette Takva’nın söyledikleri sadece bunlar ile sınırlı değildi. Kendince uçak seferlerinin azlığından dolayı sert ve radikal bir çıkış da yaptı!
Ancak bir kere o rakamlar dile getirilmişti ve rakamlar verildikten sonra öncesinden ve sonrasından söylenenlerin pek bir anlamı kalmadı!
Burada konumuz, verdiği rakamlar üzerinden Takva’yı daha da köşeye sıkıştırmak ve “birkaç tane de ben vurayım” fırsatçılığı değil! Aynı şekilde, “bunlar resmi verilerdi, Takva’ya nasıl böyle yaklaşırsınız” diyerekten eleştiride bulunan kişilere “hadlerini” bildirme de değil!
Ancak Takva için bir parantez açmakta fayda var. Bunca yıllık tecrübe, kan davasına dönüşen karşıtlıklar varken, sana verilen rakamlar üzerinden matematiğin dört temel işleminden bir tanesini yapmayı ihmal etmek nasıl izah edilebilir? Bu anlamda önemli bir kesimin bu açıklamalardan hareketle sizi “madara” etmeye kalkışmasını da doğal karşılamak gerekiyor!
Asıl konumuza gelecek olursak, Van’ın birikmiş dağ gibi sorunları varken, bu sorunlar kangrenleşmişken, ülkenin ilk on ekonomisinden birisi olması gereken Van, ekonomik olarak ülkenin en kötü şehriyken… Sadece ekonomik olarak değil, eğitim olarak, istihdam olarak, üretim olarak… velhasıl hemen her alanda tarihinin en kötü dönemini yaşarken, karar verme mekanizmasında bulunan insanların Babil Kulesi’nden savrulan insanlar misali bir türlü bir araya gelip aynı dili konuşamamaları, bir türlü sorunların çözümü üzerinden hemfikir olamamaları nasıl izah edilebilir!
Evet, Van’ın dağ gibi birikmiş sorunlarında herkes hemfikir, bu sorunların çözülmesi gerektiğini de her kes savunuyor.
Peki ne diyorlar?
“Bu sorunların çözülmesi için şunun şunun gitmesi gerekiyor” yada, “Benim iktidar olmam gerekiyor”, yada “Asıl olarak gücün bende olması gerekiyor” yada, “o veya onlar varsa ben yokum!”
Ve… bu durum kısır bir döngüye dönüşmüş vaziyette!
Sonuç olarak, halen de aynı dili konuşabilmiş değiliz! Medeni toplumlar gibi bir araya gelerek hepimizin, çocuklarımızın ortak geleceğine ipotek koymuş sorunların çözümü konusunda ayak sürçüyoruz!
Bundan sonra ne olur, aynı şekilde devam mı edeceğiz, yoksa “Bu kadarı yeterli artık bir araya gelip konuşmamız gerekiyor” mu diyeceğiz, bekleyip görmek gerekiyor. Çok fazla umut olmasa da, umutsuzluğa da kapılmamak gerekiyor.
Yazının sonuna gelirken, bir hikaye ile bitirmekte fayda var.
Adamın biri köy köy gezmektedir. Gittiği köyün birinde önüne gelen insanlara, “Ben yiğit bir insan arıyorum” der.
-Köylüler: Bu köyde öyle yiğitler var ki, tek başına yüz atlıyı kovalar.
-Gezgin: Ben yiğitten söz ediyorum, siz delilerden bahsediyorsunuz.
-Köylüler: Bu köyde öyle yiğitler var ki aynı anda yüz adamı misafir eder, yedirir, içirir geri gönderir.
-Gezgin: Ben yiğit adamdan söz ediyorum, siz Yahudilerden söz ediyorsunuz!
-Köylüler: Sizin “Yiğit insandan” kastınızı ne olduğunu anlamış değiliz, bize bahsettiğiniz yiğitliğin ne olduğunu anlatır mısınız?
-Gezgin: Burada iki aile, iki kabile, iki köy arasında bir husumet oluştuğunda araya girerek olayın büyümesini engelleyecek, sorunları çözecek birileri var mı? Benim kast ettiğim yiğitlik budur.
-Köylüler: Vala bizim köyde böylesi insanlar yoktur…
Van’ımızdan en azından birkaç tane yiğidin çıkması dileği ile…
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Serhat Newsin editöryal politikasını yansıtmayabilir.