Özel Haber – Kuruluş tarihi olan 2018’den buna PİA’nın resmi olarak kurulmasına İçişleri Bakanlığı tarafından izin verilmiyor. Genel Başkan Mehmet Kamaç, “Antidemokratik bir uygulamadır. Partimizin kuruluşu engelleniyorsa var olan partilerin de bir şekilde kapatılması, siyaset yapamaz hale getirilmesi belki hukuk dışı ya da normal siyaset dışı tavırlarla karşılaşabileceğinin bir göstergesidir” diyor.
Genel Merkezi Van’da bulunan İnsan ve Özgürlük Partisi (PİA), başvuru tarihi 5 Mayıs 2018’den bu yana resmen kurulmasına izin verilmiyor. Parti 2020’de, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na, İçişleri Bakanlığı hakkında dilekçe hakkını engellemek, örgütlenme özgürlüğünü engellemek ve görevi kötüye kullanmaktan dolayı suç duyurusunda bulunmuştu. Suç duyurusuna, savcılık takipsizlik kararı verdi. Bunun üzerine partililer, Ankara 13. İdare Mahkemesi’nde, İçişleri Bakanlığına karşı, dosyanın hem yürütmeyi durdurma kararı için hem de dosyanın başvuru esasıyla ilgili dava açtılar ve mahkeme 2020’de yürütmeyi durdurma kararı verdi. İçişleri Bakanlığı, yürütmeyi durdurma kararını Bölge İdare Mahkemesi’ne taşıyarak kararı iptal ettirdi. Ankara 13. İdare Mahkemesi, İçişleri Bakanlığı’nın, İnsan ve Özgürlük Partisi’ne yönelik tavrının haksız ve hukuksuz olduğuna karar verdi. İçişleri Bakanlığı, bu kararı uygulamamakla birlikte, kararın üzerinden iki ay geçtikten sonra davayı, Ankara Bölge İstinaf Mahkemesi’ne taşıdı. Hukuki süreç Ankara Bölge İstinaf Mahkemesi’nde devam ediyor.
İnsan ve Özgürlük Partisi Genel Başkanı Mehmet Kamaç, partinin beş yıldır süren kuruluş aşamalarını, hukuki boyutunu ve partinin neden kurulamadığını Serhat News’e anlattı.
‘Kuruluş süreci Türkiye’de gerçekten en sancılı olan parti’
“İnsan ve Özgürlük Partisi, bu coğrafyada devasa bir boşluğun ortaya çıkardığı partidir” diyen Kamaç, partilerinin kurulmasında yapılan engellemeleri şu sözlerle anlatıyor: “Kuruluş süreci Türkiye’de gerçekten en sancılı olan parti bizim partimizdir. 2018’den bu güne kadar geçen beş yıldır resmi kuruluşunu tam gerçekleştirememiş bir parti. Bunun sebebi İnsan ve Özgürlük Partisi değil. Çünkü İnsan ve Özgürlük Partisi, anayasa ve yasaların gerektirdiği bütün şartlarını ve örgütlenmenin gereklerini tamamıyla yerine getirmiş bir siyasi parti. Ama İnsan ve Özgürlük Partisi’nin resmi kuruluşu, İçişleri Bakanlığı tarafından hiçbir yasal gerekçe, hiçbir hukuki gerekçe, hiçbir sosyal ya da farklı gerekçe ortaya konulmadan keyfi bir şekilde engellenmektedir. Biz, bu süreç içerisinde İnsan ve Özgürlük Partisi olarak iki boyutlu bir çalışma yürüttük. Hem hukuki boyutu beş yıldır sürdürüyoruz hem de diğer bütün siyasi parti, insan hakları kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve toplumun kendisiyle beş yıldır bir süreç yürüttük ve bu sürecin sonucunda, 2022’ye gelmemize rağmen hâlâ fiili bir sonuç elde edebilmiş değiliz.”
Kamaç, İçişleri Bakanlığı hakkında yaptıkları suç duyurusunu hatırlatıyor ve bakanlığın dava kararını tanımayarak tekrar mahkemeye taşımasını anayasal suç olarak yorumluyor. Ankara İstinaf Mahkemesi’nde devam eden dosyalarının olduğuna dikkat çeken Kamaç, “Bölge İstinaf Mahkemesi’nin vereceği karar ile bundan sonraki süreci nasıl sürdüreceğimizi ya da olumlu bir karar çıkarsa İnsan ve Özgürlük Partisi’nin resmi kuruluşunu gerçekleştireceğimiz bir durumla karşı karşıyayız” diyor.
‘PİA’nın kurulamayışı bütün insan hakları kuruluşlarını ilgilendirir’
Kamaç, PİA’nın kuruluşu hakkındaki engelleri antidemokratik bir uygulama olarak değerlendiriyor. ‘Bariyer’ tanımlamasından bulunarak sözlerine şöyle devam ediyor: “İnsan ve Özgürlük Partisi’nin kurulmasının engellenmesi açık ve bariz bir şekilde anayasanın çiğnenmesidir. İnsan ve Özgürlük Partisi’nin kurulmasının engellenmesi, bütün insan hakları kuruluşlarını ilgilendirir çünkü en temelinde örgütlenme özgürlüğünü, dilekçe hakkını, siyaset yapma hakkını engellemedir. Partimizin kuruluşu engelleniyorsa var olan partilerin de bir şekilde kapatılması, siyaset yapamaz hale getirilmesi belki hukuk dışı ya da normal siyaset dışı tavırlarla karşılaşabileceğinin bir göstergesidir. Bu açıdan, herkesin bu konuya duyarlı olması ve üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi çağrısını yapıyoruz.”
‘Partimize yönelik siyasi bir tavır uygulanıyor, pandemi bahane’
Kamaç, bakanlığın iki madde olarak başvuruları hakkında bir cevap vermişti. Bu cevabı da sorularımıza yanıt olarak yanıtlıyor. Bakanlığın en çok pandemiyi bahane olarak öne sürmesine karşıt olarak Kamaç, başvurunun pandemiden çok önce olduğunu hatırlatıyor. Partilerin kurulma aşamasında herhangi bir izne tabi olmadıklarını sadece bildirme yükümlülükleri olduğuna da dikkat çekiyor. “İçişleri Bakanlığı, bir partinin kuruluşu ile ilgili sadece dilekçeyi kabul makamıdır” diyen Kamaç, “Bir partinin hukuki denetim yetkisi, İçişleri Bakanlığı’nın görev ve yetki alanında değildir. Biz bunu defalarca hem basında hem kamuoyunda hem de diğer siyasi partilerle ya da insan hakları kuruluşlarıyla yapmış olduğumuz görüşmelerde dile getirdik ama ortaya çıkan şey şu ki, İnsan ve Özgürlük Partisi’nin kurulmasının önündeki engelin hiçbir şekilde hukuki bir engel olmadığı, tamamıyla İnsan ve Özgürlük Partisi’ne yönelik siyasi bir tavır olduğunu hem mahkeme kararları hem de o süreçte yapmış olduğumuz görüşmeler açık ve net bir şekilde ortaya koymuş oldu” diyor.
İçişleri Bakanlığı PİA’nın başvuru hakkında verdiği savunması şu şekilde:
İnsan ve Özgürlük Partisi, Ankara İdare Mahkemesi’nde dava açtıktan sonra İçişleri Bakanlığı, mahkemeye gönderdiği savunmayı iki temel esas üzerine kurgulamış: Birincisi, pandemiden dolayı İnsan ve Özgürlük Partisi’nin başvurusunu alamadıkları şeklinde. Mahkeme, izahında da şunu belirtmişti: Devlette, pandemiden dolayı iş ve işlemlerin esnek çalışma programı dolayısıyla gecikebileceğini, yavaşlayabileceğini ama devlette iş ve işleyişin asla durmayacağını, pandemi bile olsa parti kuruluşu gibi önemli bir başvurunun işleme konulmamış olmasının hukuki bir gerekçesinin olamayacağını belirtmiş.
İkinci gerekçe olarak, İnsan ve Özgürlük Partisi’ndeki bir maddenin, Anayasa’nın 68. Maddesi’ne aykırılığını, savunmasına ekleyerek bitirmişti. Yine mahkemenin cevabı; siyasi bir partinin hukuki denetim yetkisinin İçişleri Bakanlığı’na ait olmadığını, hukuki denetim yetkisinin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ve Anayasa Mahkemesi’ne ait olduğunu vurgulayarak, bu iki savunma maddesini de reddederek İçişleri Bakanlığı’nı bu konuda haksız bulmuş ve İnsan ve Özgürlük Partisi ile ilgili işlemlerin yürütülmesi adına İdare Mahkemesi oy birliğiyle karar vermişti.
Haber: Yeşim Karaağar
(ro)