TBMM’nin gündeminde 2025 bütçe komisyon görüşmeleri devam ederken geçen Cuma günü bütçe açığının yıllık olarak 2 trilyonu aştığı, bu Perşembe günü TCMB Faiz Oranını yüzde 50’de tutan kararı kamuoyuna açıklandı. Bu Cuma günü de Hakkari ile başlayan, Esenyurt, Batman, Halfeti ve Mardin ile devam eden kayyım gaspları Ovacık ve Dersim ile devam etti. Türkiye’de çoklu bir kriz halinin ekonomide, hukukta, siyasette derinleştiğini gösteren birçok vaka neredeyse her gün yaşanıyor. Türkiye’de ilan edilmemiş bir olağan üstü halin olduğu ve bunun toplumsal bir maliyet çıkardığını bilmeliyiz.
İlk kayyum atamalarının yapıldığı 2016 yılından bu yana ülkede ekonomi göstergelerinde yaşanan olumsuz seyir her geçen dönem derinleşiyor. 8 yıllık “kayyumrasi döneminde” döneminde faiz, enflasyon, işsizliğin toplumsal faturası tüm halk kesimlerine çıkarıldı. Açlık sınırının altında emekli maaşı alanların oranları her geçen dönem artmakta, asgari ücret ile açlık sınırı arasındaki makas açılmaktadır. Mülteciler hariç 85 milyonu aşkın kişinin yaşadığı Türkiye’de yatırım ve istihdamın neredeyse donduğu bir dönemden geçiyoruz. İstihdamın nüfusa (mülteciler hariç) oranı 2016-2023 döneminde % 34,3 ile % 37 oranı arasında gerçekleşmiştir. Bu oran Türkiye’de ortalamada 1 kişinin çalışıp 3 kişinin geçimini sağladığını ifade etmektedir.
2011 yılında ilan edilen “2023 Hedeflerine göre, 2023’e gelindiğinde istihdam oranı yüzde 50’nin üzerinde gerçekleşecekti ama olmadı. Enflasyon tek haneli olacaktı ama süreç içerisinde yüzde 85,51’e kadar yükseldikten sonra bu yıl itibariyle resmi verilerle yüzde 50 bandına yakın gerçekleşti. Kayıtdışı istihdam yüzde 15 bandına yaklaştırılacakken güncel olarak yüzde 25 bandına yakındır. Özetle ilk 10 ekonominin içerisine girme hedefi olan Türkiye’nin dönem dönem ilk 20 içerisinde kalamayacağına ilişkin veriler kamuoyuna yansımaktadır.
25 Kasım 2016’da yüzde 8 olan Haftalık repo faizi bu yılın 25 Kasım’ında yüzde 50 oranındadır. Gecelik borç verme faizi aynı dönemde 8,5’tan 53’e yükselmiştir. Venezuella’dan sonra en yüksek faiz oranları olan Türkiye’de mevcut faiz oranları ile kur şoklarının/oynaklığının sınırlandırılması ve negatif olan TCMB rezervlerinin bu durumdan çıkarılması hedeflenmektedir. Ancak bu yüksek faiz oranları kredi kartlarında, kredilerde ve ek hesap kullanımlarında yurttaşların ve işletmelerin de yüksek faizle borçlanmasına yol açmıştır.
Yüksek faiz oranlarının yanı sıra ihtiyaç duyulan kredi miktarının önemli bir bölümünün bankalarca kullandırılmaması birçok yurttaşın konut, taşıt ve ihtiyaç kredisi kullanmasını engellemiştir. 2016 yılında 26-28 Milyon kişi bandında olan “İhtiyaç Kredisi Kullanan Sayısı” 2024 yılında talebi kısmak amacıyla yükseltilen faiz oranlarının sonucu 12 milyon bandına düşmüştür. Benzer bir şekilde 2016 yılında 2,3 Milyon kişi bandında olan “Konut Kredisi Kullanan Sayısı” 2024 yılında talebi kısmak amacıyla yükseltilen faiz oranlarının sonucu 1,9 milyon bandına düşmüştür. 2016 yılı sonunda “ilk defa konut kredisi kullanan kişi sayısı” aylık bazda 40 bin kişinin üzerine çıkmışken 2024’te bu sayı bazı aylarda 4 bin kişi olmuş ve maksimum 13 bine çıkmıştır. Yine 2016 yılında 815 bin kişi bandında olan “Taşıt Kredisi Kullanan Sayısı” 2024 yılında talebi kısmak amacıyla yükseltilen faiz oranlarının sonucu 600 bin bandına düşmüştür.
2016 yılında “Bireysel Kredi veya Bireysel Kredi Kartı Borcunu Ödememiş Gerçek Kişi Sayısı” 133-175 bin kişi bandında iken bu veri 2024 yılında 175-297 bin kişi bandına yükselmiş ve bu sayı her geçen dönem artmaktadır. Yani kredi kullanan sayısı azalırken borcunu ödeyemeyen kişi sayısı artmıştır. Adalet Bakanlığı’nın icra istatistiklerine göre 2016’da 18 milyon bandında olan icra dosyası sayısı 2024 Ekim ayı itibariyle 23 milyon bandına yükselmiş olup hergün 300’den fazla icra dosyası bu veriye eklenmektedir. AKP iktidarının “nass-yonel ekonomiden rasyonel ekonomiye geçişinin” yaşandığı bu dönemde, yıllarca faiz oranlarının yüksekliğinin yol açtığı zararlardan söz eden iktidar, sanki o beyanlar hiç yapılmamış gibi “Şimşek Diplomasisi” ile dünyanın ve ülkenin sermaye kesimlerine bir faiz cenneti sunmaktadır. Ancak bu cennetin öte yanında cehennemde kalan milyonlarca işsiz, asgari ücretli, emekli ve kamu emekçisi açlık/yoksulluk sınırlarında yaşamaktadır.
Sonuç olarak Kayyum, OHAL ve KHK uygulamalarının istisna olmaktan çıkıp yasa ve anayasayı yok sayan pratikleri hukuk sistemine duyulan güveni azaltmıştır. Faiz oranları nedeniyle de konut ve taşıt başta olmak üzere birçok sektörde yatırım harcamaları sınırlanmıştır. Türkiye ekonomisinin 2024-25 yılında 2001 krizi ve Covid 19 dönemi gibi bir daralma dönemine girdiğini ifade edebiliriz. Söz konusu faiz oranları üretim, yatırım ve istihdam imkanlarını kısıtlarken kayyum ve OHAL politikaları da hukuki belirsizlikleri derinleştirmektir. Ekonominin düzelmemesinin faturası ise asgari ücretliler, memurlar ve diğer sabit ücretlilere kesilmektedir.
Temmuz 2024 döneminde zam alamayan asgari ücretliler, sadece “resmi enflasyon” farkı alan memurlar bu kriz koşullarında yoksullaşmaya devam edecekler. Resmi enflasyon yüzde 50 bandına yakınken “bir müdahale olmazsa” memurlar 2025 yılı için yüzde 10-13 arasında bir zam alacaklar. Asgari ücretliler için ise iktidar ve sermaye kesiminin kamuoyuna yansıttığı ücret düzeyleri resmi enflasyonun çok altında kalmaktadır. “12 aylık enflasyon ortalamalarının ortalamasına göre” bir yıllık enflasyon yüzde 60’ın üzerinde gerçekleşmiştir. Asgari ücrette yüzde 60’ın altındaki her zam oranı asgari ücretlileri yoksullaştıracak bir düzeydir. Ancak AKP-MHP iktidarı ortaya çıkardıkları hukuki, siyasi ve ekonomik krizin faturasını her geçen dönem daha da ağırlaştırmakta ve bu faturayı emekçilerin sırtına yüklemektedir.
Serhat News