Van’da baskı yapan 12 yerel gazete 2013’te Basın İlan Kurumu’nun talebi üzerine 6 gazete olacak şekilde birleşti. 15 Temmuz olaylarından sonra İpekyolu Gazetesi ise KHK kapsamında kapatıldı. Kalan gazeteler ise artan maliyetler karşısında çeşitli sorunlar yaşıyor.
Kimi yerel gazete 20 yıllık tarihe sahip. Türkiye’nin değişken siyasetinde şehrin dinamiklerini güncel tutmak için kalemini her dönem kullanan yerel basının ekonomik sorunlar yanında bir de mental olarak ayakta kalma sorunları da var.
‘Muhalif’ ve ‘yandaş’ ikileminde yerel gazeteler ve gazeteciler ne diyor? Van’ın sorunlarına dair takınılan tavır nedir? Teknolojinin gelişmesi yazılı basımı nasıl etkiliyor?
Bölge Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Bişar Ulutaş ve Şehrivan Gazetesi Medya Grup Başkanı Ömer Aytaç Aykaç Van’ın yerel basın geleneğinin geçmişten günümüze gelişim süreçlerini, yaşadıkları ekonomik sorunları, sansür ve oto-sansürleri Serhat News’e anlattı.
‘Teknolojik imkanlar kısıtlıydı’
Ulutaş, 1999’un sonlarında İki Nisan Gazetesi’nde, gazetecilik mesleğine başlıyor. 2002’de haftalık olarak kurulan Bölge Gazetesi’nin yazı işleri müdürlüğünü yapan Ulutaş, “Yaklaşık üç yıl Bölge Gazetesi haftalık yayın yaptı. 2005’te günlük gazeteye geçtik. Bölge Gazetesi yaklaşık 17 yıldır günlük olarak yayın hayatına devam ediyor” diyor. Teknolojik imkanların kısıtlı olduğu dönemlerde yaşadıkları zorlukları aktaran Ulutaş, “Biz haberlerimizi 24 saatlik internet esasına göre yapamıyorduk. 2000’de birkaç saatliğine interneti açardık haberlerimizi aldıktan sonra interneti kapatırdık çünkü sınırlıydı. Haftalık gazete çıkardığımızda Van’da basmıyorduk. Gaziantep’te basıyorduk gazetemizi. Bir hafta boyunca Van’da bilgisayar ortamında haberlerimizi yapar, dizgimizi ayarlar ondan sonra gazetemizi iki ayrı CD’ye kaydederdik, CD’leri otobüse verirdik otobüs Gaziantep’e götürürdü, oradan da gazeteler 500-600 adet koli olarak gelirdi ve Van’da dağıtırdık” şeklinde anlatıyor.
‘Çok zor şartlar altında çalışıyorduk’
Üç yıl boyunca böyle devam ettikten sonra Van’da günlük gazete çıkarmaya başladıklarını söyleyen Ulutaş, teknoloji açısından sorunların o dönemlerde de devam ettiğini söylüyor. Ulutaş, “Bir habere gittiğimizde dikkatli bir şekilde iki veya üç fotoğraf çekiyorduk. Şimdiki gibi telefon veya dijital makinalar yoktu. Çok zor şartlar altında çalışıyorduk,” diyor.
‘Fiyatlarını kafalarına göre arttırdılar’
O dönemlerde gazete baskı fiyatları çok pahalı olmadığını aktaran Ulutaş, “Son iki üç yıl boyunca özellikle pandemi ile birlikte bir dengesizlik başladı. Kalıp fiyatları, kâğıt fiyatları, kimyasal boyalar vs. her şeyi kafalarına göre arttırdılar. Bir denetim mekanizması da yok. Bizim kağıtlar Rusya’dan geliyor, savaş çıkınca fiyatlar tamamen arttı. Hesaplara baktığımda son iki yılda kâğıda yüzde 600 yüzde 700’e yakın bir zam geldi” şeklinde anlatıyor.
‘Kapanan gazetelerin işçileri dışarıda kaldı’
Basın İlan Kurumu’nun resmi ilan fiyatlarını yüzde 70 oranında arttırdığını ve bu durumun kendilerini rahatlattığını belirten Ulutaş, şöyle devam ediyor: “Basın ilan kurumunun satır sütun fiyatları artmamış olsaydı birçok gazete kapanırdı. Çünkü Türkiye’deki bütün yerel gazeteler, Basın İlan Kurumu aracılığıyla ihale ilanlarını gazetelerinde yayınlıyor. Yerel basın ihale ilanlarını almazsa biter. Ekonomik sıkıntıların en önemli göstergesinin 2013’te Van’da 12 gazetenin birleşmesi oldu. Birleşince kapanan gazetelerin işçileri dışarıda kaldı. İstihdam açısından olumsuz bir gösterge oldu bir nevi. 6 gazete kaldık. 15 Temmuz olaylarından sonra Van’da bir gazete KHK kapsamında kapandı. Bir yıl sonra yanılmıyorsam başka bir gazete Van’da yayınlandı şu an yine 6 tane günlük gazete yer alıyor. Birkaç tane de haftalık gazete var, sanırım onlar düzenli haftalık yayınlanmıyor ekonomik sıkıntılardan dolayı.”
2000’li yıllardan 2010’lu yıllara kadar Van’da gazetelerin abone sayısının daha iyi olduğunu ifade eden Ulutaş, son yıllarda abone sayılarının biraz daha düştüğünü buna rağmen her gazetenin 400-500 adet bastığını söylüyor.
‘Çok sert haberler yapamıyoruz’
Ulutaş, “Yerelde haber dili biraz zorluyor. Her ne kadar Van büyükşehir olsa da sonuçta insanların size çok çabuk ulaştığı bir şehirdesiniz. Çok sert haberler yapamıyoruz. Ama ona rağmen yazılı medya genelde doğru habere daha çok ağırlık veriyor. Biz yanlış bir haber yaptığımızda hemen kurumlar veya haber kaynağı kimse onlar bize tekzip yolluyor, biz tekzibi yayınlamak zorundayız. Mahkemelik olabiliyoruz,” diyerek haber sitelerinin de denetlenmesi noktasında yeni adımların atılması gerektiğini söylüyor.
‘Muhalif değiliz ama hükümeti de övmüyoruz’
Ulutaş, kimi haber sitelerinin kafasına göre istediği haberi yaptığını, bazılarının yandaş, bazılarının aşırı muhalif, bazılarının ise yalan haber yapabildiğini yorumluyor. “Biz sürekli denetleniyoruz” diyor ve “Biz çok muhalif değiliz ama çok da hükümeti öven yandaş bir politikaya da sahip değiliz. Yeri geldiğinde eleştiriyoruz” diye de ekliyor.
‘Muhalefet eden gazete sayısı çok azdı’
“Şehrivan Gazetesi 2003’te haftalık olarak sadece babamın dostlarıyla birlikte kuruculuğunu yaptığı bir gazete olarak kuruldu” diyor Aykaç. 2005 yılından beri de günlük olarak devam ediyor Şehrivan Gazetesi. “Bizim gazete kurulduğunda ben çocuktum ama yayıncılıkta biraz farklı bir şeyler yapan sınırların dışında duran muhalefet eden gazete sayısı çok azdı bunu iyi hatırlıyorum, bizim gazetede bunlardan biriydi” diyen Aykaç, “Bu da şundan kaynaklanıyordu, zaten Van’da iki üç gazeteden söz edebiliyoruz şimdiki Vansesi Gazetesi dediğimiz Van Gazetesi, Yurt Gazetesi vs. bu gazeteler köklü gazeteler ve yayıncılıkları vesayet dönemleridir” diyor.
Aykaç, yerel gazetelerin yayıncılığını şöyle anlatıyor: “2000’li yıllara kadar resmi bir ağızla yazıp çizen biraz daha askeri mantıkla yayıncılık yaparsınız ya, çok ciddi bir şey olur öyle bir dil. Bir devlet dili kullanılıyor, haberler de çok resmi. Ondan sonra tabii Prestij Gazetesi’nin 90’lı yıllarda kuruluşu var. Prestij bunu bozuyor. Tamamıyla yurttaş gazeteciliği dediğimiz, vatandaş sorun odaklı bir gazetecilik süreci başlıyor. Onlarla birlikte çizgi değişiyor, 97-98’li yıllarda yerel gazetecilikle ilgili seyir biraz değişiyor.”
‘Gazetelerin iz bıraktığı dönemler var’
Gazetelerin belli başlı, iz bırakan dönemleri olduğunu vurgulayan Aykaç, “Mesela 2010-11 yılları bence önemli bir süreçtir. Bizim de tam da ikinci bir gazeteyi çıkardığımız fakat ilan alma maksadıyla değil dört dilli yayın yaptığımız bir gazete vardı, ‘VanTime’. İngilizce, Ermenice, Farsça, Türkçe ve Kürtçe. Ermeniceyi sonradan ekledik. Akdamar Kilisesi’nde ayinler düzenlendiği zaman AGOS’la çalıştık. Hatta yoğunluktan otellerde yer kalmadığından ‘Evlerimizi Ermenilere Açıyoruz’ diye bir kampanya başlatmıştık. Ermenilere karşı süregelen pompalanmış bir düşmanlık var. Bunu da yıkmaya yönelik toplumsal bir projeye hizmet etmiş olduk” diyor.
‘Süreç bozulunca ayrışmalar oldu’
Aykaç, “Sonra kritik süreç dediğimiz çözüm süreci başladı” diyerek yerel basının öne çıktığı bir sürecin başladığını söylüyor. Gazetelerin biraz gazetecilik misyonunun dışına çıktığını çünkü taraflar nezdinde biraz da sürece aslında katkı sunacak şekilde söylemler dile getirilmeye başlandığını vurguluyor. Bunun normalde gazetecilikten beklenmeyecek bir şey olduğunu ekliyor: “Ama o barış hasreti o kadar büyük bir şey ki gazetelerde buna bu anlamda hizmet edecek noktaya taşındı. Sonra dil sertleşince süreç bozulunca ayrışmalar oldu. Yani gazeteler o rahat söylemi bir tarafa bırakıp daha çok bir tarafın yanında kümelenme eğilimine geçtiler.”
‘Yerel gazetelerin çözülmeye başladığı süreç’
2011’deVan’da meydana gelen depremde yerel medyanın, kentin sesinin duyulması noktasında iyi bir misyonu yerine getirdiğini belirten Aykaç, sonraki süreci yerel gazetelerin çözülmeye başladığı bir süreç olarak değerlendiriyor: “Çünkü siyasi olarak da bir anda değişimin yaşandığı bir kente döndü. Mesela HDP belediye seçimlerini kazanınca HDP etrafında kümelenen bir yerel basın var, AK Parti çok sayıda milletvekili çıkardığında bir anda o tarafa yüklenen bir yerel basın profili vardı. Bu çok net görülüyordu. Ortada yayın yaptığınızda kabul görmeyen eleştiren bir taraf vardı. Buna rağmen bunu sürdürmeye çalışan birkaç gazete oldu olmaya çalıştı ama biraz zor. Çünkü resmi ilan aldığınızdan dolayı belli başlı denetimlere tabisiniz.”
‘Kent, yurttaş ve sorun odaklı gazetecilik yapıyoruz’
Basılı gazetelerin, politik anlamda etliye sütlüye karışmayan bir pozisyonda olduğunu belirten Aykaç, Şehrivan Gazetesi’nde daha çok öne çıkan şeyin kent gazeteciliği, yurttaş gazeteciliği, sorun odaklı gazetecilik olduğunu söylüyor.
Zaman zaman belediyelerin çalışma alanlarıyla ilgili haberler yaptıklarını ve birinci ağızdan kayyum belediye başkanından bir reaksiyon almadıklarını da ekliyor sözlerine: “Fakat yanındaki ikinci-üçüncü kişilerin garip bir şekilde üstü kapalı uyarılarına denk geliyoruz. Size dolaylı olarak cezai bir şey gösterilmiyor ama hemen ‘bakın gördük ettik’ gibisinden bir süreç yönetiliyor.”
‘Web sitesi gazetenin önüne geçti’
Web sitesinin kuruluşunu anlatan Aykaç, “Gazeteciliği istediğiniz şekilde yapamayınca yeni alanlar arıyorsunuz, Web sitesi o anlamda bizim elimizi çok rahatlatan adımlardan biriydi,” diyor. 2008’de dijitale geçen gazetenin 2011’de babasının vefatından dolayı yöneticilik kısmında yer almaya başlıyor ve matbaa baskı faaliyetlerini dışarıdan aldıklarını, 2012’de kendi matbaalarını kurduklarını söylüyor. 2012-13 yılında tamamen web yayıncılığını ileriye taşıdıklarını aktarıyor ce geçen süre içerisinde web sitesinin gazetenin önüne geçmeye başladığını kaydediyor.
Yerel gazetelerin sonunun geldiğinin hissedildiğini söyleyen Aykaç, pandeminin de bu anlamda bir sebep olduğunu ve Basın İlan Kurumu’nun pandemi döneminde baskı ile ilgili zorunlulukları kaldırdığını söylüyor. Pandemi sonlarına doğru Basın İlan Kurumu’nun dijitalleşme sürecinin başlamasıyla basılı gazetelerin belki de tek misyonunun tarihi belge olması olarak kalacağını ifade ederek televizyon fikrinin de o dönemde oluştuğunu belirtiyor.
‘Bir şeyler yaptıramazsak da konuşulmasını sağlıyoruz’
Ekonomik olarak yaşadıkları sıkıntılara da değinen Aykaç, “Daha önce hem kâğıt üretimi vardı hem geri dönüşüm vardı. Özelleştirme ile birlikte tam dışa bağımlı bir süreç yürüyor şu an. Aslında maliyetler uygunken de ithalat krizi ile de karşılaşabiliyorduk. Dışa bağımlı olma krizi, maddi olarak en büyük sarsıntı. 50 lira 100 lira verdiğiniz bir top kâğıda iki bin üç bin lira veriyorsunuz. Böyle astronomik farklılıklar var. Minimum seviyelerde baskı yapıyoruz. Tüm ağırlığı dijital yayıncılığa veriyor” diyor.
‘Basılı yayına devam eder misiniz?’ diye sorduğumuzda, “Devam etmeyiz çünkü dijital yönümüzü daha güçlü hissediyoruz” şeklinde yanıt veriyor.
Yereldeki çabalarını, “Bir şeyler yaptıramazsak da konuşulmasını sağlıyoruz,” diye tanımlayan Aykaç, valilik ve yerel kurumlarda, 2000 ile 2010 arasında olumlu ya da olumsuz kendilerine hakaret bile edilse, cevap veren, bir şeyler söyleyen bir kurum anlayışı olduğunu söylüyor: “2010’dan sonra hiçbir şekilde size ‘siz yalan konuşuyorsunuz’ diye bile bir açıklama gelmiyor, bu çok gariptir. İftira da atsanız umurlarında değil o kadar kopuklar ki. Sizinle ilgili hiçbir şey yok; bu adamlar ne yazıyor ne çiziyor. E tabii biraz üsteleyince şimdi konuşulur oldu. ‘Bu şehir kirlidir’ dediğinizde dönüp mecburen yıkıyorlar. Yerel basının yaptırması gereken işler çok daha büyüktür ama uzun süreli bir durgunluktan sonra yeniden bunları harekete geçirmekte bence önemli.”
Kentte artık görüntülü habercilik anlayışıyla hareket eden kurumların, internet sitelerinin olduğunu ve bu anlamda yerel gazetelerden çok daha iyi pozisyon aldıklarını belirten Aykaç, “Bence çok daha etkili olarak devam edecektir. Bence yerel basın önümüzdeki yıllarda çok daha güçlenecektir,” diyor.
(ro)