Van’da 1994 yılında tutuklanan, 14 yıl süren yargılamada müebbet hapis cezası verilen, AYM’nin “hak ihlali” kararıyla yeniden yargılanan ve 28 yıl sonra tahliye edilen Hüseyin Duman, kendisine yaşatılanlara dair “Bu bir trajedidir” dedi.
Van’da yaşayan Hüseyin Duman, 19 yaşında iken 1994 yılında tutuklandı. 14 yıl boyunca yargılaması süren Duman’a, en son kapatılan özel yetkili Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nce 22 Şubat 2007 tarihinde “Devletin topraklarının tamamını veya bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya yönelik silahlı eylemlerde bulunmak” iddiasıyla müebbet hapis cezası verildi. Gözaltında avukatları olmadan ifadelerinin alınması nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi (AYM) hak ihlali kararı verdi. Yeniden yapılan yargılamada 28 yıl cezaevinde kalan Duman, 3 arkadaşıyla birlikte tahliye edildi. Yaşadıklarını bir “trajedi” olarak değerlendiren Hüseyin Duman, 14 yıl boyunca süren yargılama, 28 yıl sonra verilen tahliye kararı ve yaşadıklarını Mezopotamya Ajansı’dan (MA) Adnan Bilen’e anlattı.
Cezaevinde 28 yıl
Zindan yoldaşlığı ve 28 yılı özetleyen Duman, “Ben, 19 yaşında tutuklandım ve daha gençken zindanla tanıştım. İlk girdiğimde zindanın bambaşka bir dünya olduğunu ve bambaşka bir yaşam gerektirdiğini hissettim. Bizim yaşamımız parçalı değil ve bir felsefesi var. Başta zordu, çünkü bir dünyadan başka bir dünyaya gidiyorsun. İlk başta sürekli dışarı ile ilgili rüya görüyor ve hayal kuruyorsun. Van’dan Antep’e, oradan Siirt, Diyarbakır, Muş, Kırıkkale ve son olarak Burhaniye cezaevine gittim. Yerler farklı olsa da her cezaevinin başka bir yaşamı var. 28 yılda çok duyduk, çok yaşadık ve çok öğrendik. Cezaevinin bir kültürü, bir felsefesi var. Ben de o felsefeye göre yaşadım. 28 yıl boyunca binlerce mektup yazdım ve aldım. Bu benim için çok büyük bir manevi sermayedir. Cezaevinde en fazla zorlandığım şey; 14 yıl boyunca sürekli mahkemelere götürülmemdi. Mahkemeler uzak olunca, bu çok daha zor oluyordu. Cezaevi bir mücadele alanıdır ve orayı anlamak gerekiyor. 28 yılım, yazmak, okumak ve araştırmakla geçti. Tarih, felsefe ve Kürt dili üzerinde çalışmalar yaptım. Görmek ve işitmek ne kadar kısıtlıysa hayaller o kadar büyük olur. Bunu en çok cezaevinde olan insanlar anlar. Biz en çok hayallerimize ve umutlarımıza güç verdik. 28 yıl sonra ‘keşke daha çok öğrensem ve okusaydım’ diyorum kendime” diye konuştu.
Duvarlar ve hayaller
Rêdil adlı şiir kitabı, Xeyala Vegerê adında da basılmış bir roman ile üç basılmamış kitap yazan Duman, şunları anlattı: “Yazmak ve araştırmak çok önemli. Herkes için bilmem ama eğer hayallerin, hislerin ve umudun büyükse o duvarlar seni etkilemiyor. O duvarlar, insanları hayallerinden ve umutlarından koparmak için konulmuş. Ne olursa olsun o duvarlarla bir kavgan var. O duvarlar sana ‘Seni esir aldım ve benim gibi yaşayacaksın’ diyor ama sen de ona, ‘Evet dört duvar arasındayım ama sana teslim olmayacağım. Ben insanım ve insani tüm duygularımı savunacağım’ diyorsun. Elbette 28 yıl cezaevinde kalmak kolay değil ama manevi anlamda kendini korursan, çok daha iyi bir ruhla oradan çıkarsın. Ben 28 yıl önce Kürtçe yazamıyor, okuyamıyordum ama bugün roman, şiir yazıyorum. Ben çıktığımdan beri ‘İnsan fiziki olarak değişebilir ama özümde neleri değiştirdim’ diye kendime soruyorum. Çünkü biz bugün dünyada olmayan bir şeyi inşa ediyoruz. Yaşamın her alanında ayakta kalmak için o maneviyat seni ayakta tutmalı.”
‘Bu bir trajedidir’
14 yıl boyunca yargılanan, 28 yıl sonra AİHM ve AYM tarafından hak ihlali kararı verilerek tahliye edilmesini bir trajedi olarak yorumlayan Duman, yaşadığı hukuksuzluğu ise şöyle anlattı: “Ben ve arkadaşlarım hukuksuz yere tutuklandık. Bugün binlerce kişi, bu hukuksuzluk nedeniyle halen tutuklu. 1994 yılında tutuklandım ve 2008 yılında müebbet hapis cezası verdiler. Ancak AİHM verilen cezanın haksız olduğunu ve adil bir yargılama yapılmadan ceza verildiğine hükmetti. Yani ben 14 yıl boyunca mahkemeye gidip-geldim bundan daha büyük bir hukuksuzluk mu olur? Ben, 28 yıl cezaevinde kaldım ve bunca süreden sonra gelip ‘evet biz adil yargılama yapmamışız’ dediler. Bu bir trajedidir. Bir insan nasıl 28 boyunca tutuklu kalır. Adil yargılamadığın bir kişiyi 28 yıl içerde nasıl tutarsın? Bizim davamızın emsal olmasını istiyorum. Çünkü mahkemelerin verdiği her karar bir trajediye yol açıyor. Hukuk olsaydı, asla böyle bir durum olmazdı. Benim durumumda olan yüzlerce arkadaşımız var. Bu son trajedi olsun istiyorum.”
Hasta tutsaklar
Yaşadıkları tüm hukuksuzlukların yanında bir de infazların ertelendiğini söyleyen Duman, “Bu hukuksuzluk yetmiyor bir de onca yıl içerde kalan arkadaşlarımızın infazları yakılıyor. Tahliye hakkı insanların elinden alınamaz. Ülkede çok büyük bir hukuksuzluk var. Tabi cezaevindeki en büyük sorun hasta tutukluların durumudur. Her cezaevine giren arkadaşımız mutlaka bir hastalık kapıyor. Hasta tutsaklar bizim için büyük bir yaradır. Şuan yüzlerce arkadaşımız ölümün kıyısında duruyor. Hiçbir hukuk ve inançta böyle bir şey yok. Bu çok büyük bir trajedidir. Bu trajedinin artık bitmesi gerekiyor” diye konuştu.
28 yıl sonra gelen tahliye kararı
Tutulduğu Burhaniye T Tipi Kapalı Cezaevi’nden tahliye edilmesine dönük bir umudunun olmadığını, ancak küçük de olsa bir beklentinin olduğunu belirten Duman, “Saat 17.00 gibiydi. Bir gardiyan geldi ve benim tahliye olduğumu söyledi. Mutlulukla beraber bir üzüntü de beni sardı. Ben çıkacaktım ve arkadaşlarım orada kalacaktı. Belki orada bir ranza boşalacaktı ama benden sonra on binler kalacaktı ve o ranza yine dolacaktı. Benim ya da benim gibi insanların tahliye edilmesiyle sorunların çözülmeyeceğini iyi biliyordum. Daha sonra eşyalarımı topladım ve büyük bir bölümünü arkadaşlarıma hediye ettim. 28 yıl sonra çıkmak benim için çok zordu. Çok acı ve mutluluğu birlikte yaşadığım insanlardan ayrılmak zordu. Sürgünde, açlık grevlerinde birlikte olduğumuz arkadaşlarımı geri bırakıyordum. O kapı açıldığında benim için yeni bir mücadele, yeni bir süreç başlıyordu. 28 yıl önce ardımdan kapanan o kapı, bu kez çok farklı bir şekilde açılıyordu” dedi.
28 yıl sonra çıkış anı
Cezaevinden çıktığında en acı duyduğu durumun, koğuştan çıktığında kapının diğer arkadaşlarının üzerine kapanması olduğunu kaydeden Duman, cezaevin kapısında yaşadıklarını şöyle anlattı: “Belki bir daha o arkadaşları göremeyecektim. Ama bizim hayalimiz var; bu hayal de özgür bir ülkede geri kalan yaşamımızı birlikte geçirmek. Koridoru geçerken arkadaşlarımızın tutulduğu bir oda vardı. Kapılarında onlara iki saniye bile olsa ‘hoşça kal’ demek için izin istedim ama vermediler. Bir gardiyan bana kaç yıldır içerde olduğunu sordu, ben de ‘28 yıl deyince’ gardiyan bana; ‘Bir insan nasıl 28 yıl cezaevinde kalabilir’ dedi. Ben de ‘irade’ dedim. Cezaevi kapısına çıktığımda askerler beni aldı. Askerlik ile ilgili işlemlerimi yapacaklar ama benim TC. kimlik numaram yok. Asker bana kimlikte neden TC. olmadığını söyledi, ‘Bizim dönemde kimlik numarası diye bir şey yoktu’ dedim. Tabi hepsi güldüler ve şaka yaptığımı zannettiler. Sonra evraklarımdan 28 yıl içerde olduğumu öğrenince şaşırdılar. Ardından 28 yıl sonra kapının dışındaydım.”
Cezaevi kapısı
Kapıya çıktığında ilk dikkatini çeken şeyin toprak, ağaç ve ağaç dallarının rüzgarda haşırdaması olduğunu anlatan Duman, “Bir ağacın dalları rüzgarda haşırdıyordu. Sanki bana ‘hoş geldin’ diyordu ya da ben öyle hissettim. Etrafa baktım bir ağaç yaprağı yerde, diğer yandan toprak ve hava. Sonra kapının önünde arkadaşlar beni karışladı. O kadar mutlu oldum ki anlatamam. Kimse cezaevi kapısına gelmezse, sanırım çok incinirdim. Cezaevi önünde bulunan bir ağaca dakikalarca sarıldım ve 28 yıl sonra ilk kez toprak ve ağaçla buluştum” şeklinde konuştu.
Hücreden bulutların üzerine
Van’a gelmek için ilk kez yaptığı uçak seferini anlatan Duman, “Beni Antalya’ya akrabalarımızın yanına götürdüler ve daha sonra Van’a gelmek için uçağa bindim. Pilot bilmem kaç fit havada olduğumuzu söyledi. O an bulutların üzerindeydim. Ama birkaç gün önce ben zindanda, dört duvar arasında ve tellerle kaplı bir yerdeydim. İki gün sonra bulutların üzerinde ve duvarsız bir yerdeydim. O an; ‘Özgürlük; sanırım duvarların olmadığı bir yer’ diye iç geçirdim. Daha birkaç gün önce sürekli baktığım gökyüzü ve bulutların üzerindeydim bu kez. ‘Demek gün gelir insan bunları da yaşar’ dedim kendi kendime. Uçakta sürekli hayal kurdum. Yaşadıklarımı, yaşayacaklarımı ve en çok da annemle bulaşmanın hayallerini kurdum. Uçakta Van Gölü ve Axtamara’yı görünce çok mutlu oldum, gözlerimin içi parladı. Çünkü tutuklanmadan birkaç gün önce Axtamara’ya gitmiştim” diye anlattı.
Annesiyle ilk buluşması
Sanal medyada büyük ilgi gören annesi ile ilk buluşmasını anlatan Duman, duygularını şöyle dile getirdi: “Benim annemle ilişkim çok farklı, çünkü annemin son çocuğuyum. Hiç annemle zaman geçiremedim. Cezaevinde iken insan güzel olan her şeyi çok özler. Annem çok ağır bir hastalık geçiriyor. Cezaevinde iken tek isteğim annem ölmeden önce onu görmemdi. Çünkü 13 yıldır birbirimizi hiç görmedik. Annem hasta ben ise uzak cezaevlerinde kalıyordum, o nedenle görme şansım olmadı. Cezaevinde hep kendime ‘Bir gün çıkarsam onun fistanını öpeceğim’ diyordum. Ben kapıya geldiğimde annemle karşılaştım. Ayaklarına çöktüm ve eteklerini öptüm ama beni tanımadı. ‘Bu kim?’ diye sordu, sonra benim olduğumu söylediler. O an benim için unutulmaz ve çok zordu. 28 yıl sonra anneme sarıldım ve onun hayallerini gerçekleştirdim. Annem, ‘Ölmeden önce benim tek muradım onu görmek ve sarılmak’ demişti. Yani o an, ben ve annem muradımıza erdik. Ama beni üzen bir diğer tarafı da yüzlerce anne ve yüzlerce arkadaşımız, bir birilerine sarılamadan hayattan göçtüler. Yine binlerce benim gibi olan ve anne hasreti çeken arkadaşımız var. Binlerce arkadaşımızın anne özlemleri vardı ama annelerinin cenazelerine bile yetişemediler, bu beni çok üzdü. Ben tahliye olduğumdan beri her sabah onun ellerini öpüyorum ve ona yılların borcunu ödemeye çalışıyorum.”
Duman’ın yargılanma süreci
Diyarbakır’da aynı davada müebbet hapis cezası verilen Hüseyin Duman, Cahit Tamur, Eyyüp Yaşar ve Fuat Bor, yeniden yargılama ile birlikte tahliye edildi. Duman ve arkadaşlarına, yargılandıkları kapatılan özel yetkili Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nce 22 Şubat 2007 tarihinde “Devletin topraklarının tamamını veya bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya yönelik silahlı eylemlerde bulunmak” iddiasıyla müebbet hapis cezası verildi. Verilen hapis cezası, 2008’de Yargıtay’ca onandı. Bunun üzerine 4 isim, mahkumiyet kararının gözaltındayken avukat olmaksızın alınan ifadelere dayandırıldığı ve yargılamanın çok uzun sürdüğü gerekçesiyle 2008 yılında avukatları aracılığıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurdu.
AİHM ‘ihlal’ kararı verdi
Başvuruyu kabul eden AİHM, 2017 yılında verdiği kararda; “sanıkların emniyetteki ifadelerinde avukat hakkından yararlandırılmadıkları ve yargılamanın makul sürede gerçekleşmemesi” gerekçesiyle Türkiye’yi tazminata mahkûm etti, yargılamanın da yeniden yapılmasını istedi.
Mahkeme kararında direndi
AİHM kararı üzerine 4 isim yeniden Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvurdu. Ancak mahkeme, AİHM kararının hükme esas alınan delilleri etkilemediğini, bu nedenle yeniden yargılamayı gerektirmediğini savunarak başvuruyu reddetti. Avukatlar karara karşı üst mahkeme olan Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi’ne itirazda bulunsa da sonuç değişmedi.
AYM haklı buldu
Bunun üzerine dosya Tamur, Yaşar ve Duman tarafından 2018 yılında Anayasa Mahkemesi’ne taşındı. Başvurucuları haklı bulan AYM, AİHM kararına rağmen yeniden yargılama yapmayan yerel mahkemenin Anayasa’nın 36’ıncı maddesinde güvence altına alınan “adil yargılanma hakkı” kapsamındaki müdafi yardımından yararlanma hakkının ihlal ettiğine hükmetti. AYM, “Hakim önünde doğrulanmayan, avukat olmadan alınan kolluk beyanlarının mahkumiyete esas alınmaması gerekir” diyerek, yeniden yargılama yapılmasını istedi.
Yıllar sonra tahliye
AYM kararı üzerine yargılamalarına yeniden başlanan Tamur, Yaşar, Bor ve Duman, tahliye edildi.
Serhat News
(sg)