Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim. Depremin yıkıcılığının üzerine devletin yetişememesi durumu daha çok yaralıyor insanları. Bunu Van depreminde gördük. Bunu her depremde her afette her yıkımda gördük. Depremzedeler, göçük altında kalanlar, sel felaketlerinden etkilenenler; olmayan elektrik, sağlıklı olduğu şüpheli içme suyu, ekmeksiz, soğuk havalarda evsiz, barksız, acı dolu günler yaşadı. Kaybettiğimize mi üzülelim? Korkularımızı ne yapalım? Düştüğümüz çaresizliğe nasıl bir çözüm bulalım?
Çocuklarımızı soğuktan, depremden, salgından nasıl koruyalım? Sorularına medyadan üzerimize boca edilen ırkçı yaklaşımlar da eklenince duygusal travmalarımız yıkımlardan kaynaklanan fiziksel ve ekonomik çöküntülerin önüne geçti. Bunu birçok insan yüksek sesle dile getirdi. Soğuk havada çadır almak için kilometrelerce yürüyen insanların üzerine tazyikli su atanlar ellerinde olanları adilane dağıtmadığı gibi dağıtmak isteyenleri de engellediler. İstiflenen yardım malzemeleri nihayetinde bir yangında yandı gitti kül oldu. Van’daki yardım dağıtım pratiğini halk olarak gördük. Bu sebeple kendi dayanışma ağlarımızı kurduk. ‘Depremde toplanan paralar nerede?’ diye sorduğumuz için Van’daki 10 tane sivil toplum örgütüne kapatma davaları açıldı. Bahane olarak yaptığı yardımlardan dolayı ‘silahlı örgütlere sempati toplama’ amaçlandığı iddia edildi.
Niyetim travma canlandırmak değil!
Bunları tekrar hatırlatıp travma canlandırmak değil niyetim tabii ki. Biz toplum olarak bu kadar kötülük görüp nasıl hala ‘nerde bu devlet’ diyebiliyoruz? Yıllardır iktidarda olanların kurumları getirdiği hal belli. Vasat ötesinde başka bir hale bürünmüş durumda.
Her şeye rağmen biz toplum olarak nasıl kendi dayanışma ağlarımızı kuramıyoruz? Neden yaşananlardan ders al(a)mıyoruz?
Devletin afetlerdeki sorumluluğu üzerine bir dolu akademik makale var. Fay hatlarının hareketliliğine dair bir dolu bilimsel veri var. Ülke deprem ülkesi. Her an deprem olabilir, oluyor da. Buna rağmen depreme dayanıklı olmayan evlere neden rağbet ediyoruz? Bir lokantaya gidince bu yemek nasıl yapılıyor? Sorusunu soruyoruz da ailelerimizle oturduğumuz evlerin temelleri, kolonları nasıl atılmış sorusunu neden sormuyoruz. Bilinçli bir toplum olsaydık bu kadar enkaz olur muydu?
Hatay’da bir bina o kadar yıkık binalar arasında sapasağlam duruyor, binanın altındaki züccaciye dükkânında tek bir bardak kırılmıyor. İş yeri sahibi ile röportaj yapılıyor ve söylediği şey “bina yapılırken sağlam yapıldığını biliyorduk, yapan müteahhit arkadaşım” diyor. Tabi hepimizin müteahhit arkadaşı olacak değil ama ev alırken evin kaç odalı olduğu değil de dayanıklılığı önemli olduğu zaman da müteahhitler ona göre davranacaklar. Sağlam eve talep olacak ki arzı oluşsun. Yine her şey bizde bitiyor. Bu bilinçsizlikle hepimiz her zaman risk altında olacağız.
Alternatif planımızın olması şart
Hepimizin yaşadığı apartmanda, sokakta, mahallede alternatif bir deprem planının olması gerekmektedir. Bireysel deprem çantamız olmalı evet ama kolektif bir korunma yöntemi planlayabilmeliyiz. Deprem bölgesinde hiç deprem olmayacakmış gibi süren yaşamlarımızı dönüştürmeliyiz. Yoksa hep olduğu gibi neresinden tutsak enkaza dönüşecek hayatımız.
Serhat News