Türkiye, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ne sansür yasası, tutuklu gazeteciler ve gazetecilere yönelik baskı ve şiddet ortamında giriyor. Yaşanan sürece dair konuşan gazeteciler, “İnsanların ve toplumların en dinamik gücü biz gazetecileriz. Bu tür kısıtlamalar karşısında pes etmeyeceğiz” diyor.
10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü gazeteciler; baskı, şiddet ve tutuklama ortamında karşılıyor. Türkiye, Sınır Tanımayan Gazeteciler’in (RSF) 2022 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke arasında 149’uncu sırada bulunuyor. RSF’ye göre Türkiye hapishanelerinde şu an 9 gazeteci tutuklu. Bu sayı Gazetecileri Koruma Komitesi’ne (CPJ) göre ise 18. Türkiye Gazeteciler Sendikası’na (TGS) göre ise tutuklu gazeteci sayısı 38.
‘Kadın gazeteci olmak çok daha zor’
Gazeteci Necla Kırbaş, 2008 yılında Süleymaniye’de gazetecilik hayatına başlıyor. Kırbaş, “Gazeteciliğe Kürt medyası ve yayın organlarında başladım ve şu ana kadar da bu mesleği bir Kürt kadın gazeteci olarak layıkıyla yürütmeye çalışıyor ve çabalıyorum” diyor. Kırbaş, gazetecilik mesleğinin zorluklarının yanı sıra bir kadın olarak bu meslekte yer almanın zorluklarının olduğunu söylüyor. Gazeteciliği sürdürebilmek, meyvesini alabilmek için çaba ve emek harcamanın yanı sıra ekonominin de etkili olduğunu belirtiyor Kırbaş.
Kırbaş, “Daha da önemlisi biz gazetecilerin kendilerini ifade edebileceği ve yaratıcılığını icra edebileceği özgür bir platformun olmaması” diyor ve sahada da en çok zorlandıkları noktanın, insanların kendilerini özgürce ifade edememesi olduğunu vurguluyor.
‘Kısıtlamalar karşısında pes etmeyeceğiz’
Yaşanan korku ikliminin nedenlerini de şöyle sıralıyor Kırbaş: “Bu korkunun en büyük nedeni ise özgür ve adetli bir ortamın olmamasıdır ki, her geçen gün ortaya çıkan zorluklar ve sansür politikaları ile bu mesleğin önüne duvarlar örülüyor. Baskı ile gazetecilik ve basın yayın ne kadar ilerleyebilir ki?” Söz konusu şartlarda gazetecilik yapmanın zor olduğunu ifade eden Kırbaş, “Fakat şunu unutmamak gerekir, insanların ve toplumların en dinamik gücü biz gazetecileriz. Bu tür kısıtlamalar karşısında pes etmeyeceğiz. Birçok yalan ve manipülatif haberin yayıldığı bir dönemdeyiz. Bu yüzden gerçek haberleri topluma yayabilmek, buna vesile olmak benim için çok gurur verici ve özel bir motivasyon sebebi” diye belirtiyor.
‘Haksız yere yüzlerce gazeteci cezaevlerinde’
Kırbaş, “Baskı ve korku politikalarının sonucunu kendi gözlerimizle görüyoruz. Haksız yere yüzlerce gazeteci arkadaşımız bu politikalar sonucu cezaevlerinde. ‘Eğer size çizilen ve gösterilen yoldan yürümezseniz sonuç bu olur’ demek istiyorlar” diye ekliyor. Kırbaş, gerçeklerden yana olan gazetecilerin yaşanan haksızlıklara karşı sessiz kalmayacaklarını söylüyor.
Kırbaş, son olarak, “Nasıl ki biz kadınlar, toplum içerisinde yaratılan ve dayatılan her türlü baskı ve tabuları yıkmak için öncü güç olmuşsak, kadın gazeteciler olarak da, yaratılan bu baskı ve korku politikalarının ortadan kaldırılmasında büyük rol oynayacağımıza inanıyorum” diyor.
‘Sansür yasası ve gazetecilerin tutuklanması birbirinden ayrı okunamaz’
Gazeteci Menduh Aşkan ise, yaklaşık bir yıldır sahada aktif olarak çalışan bir diğer gazeteci. Aşkan, bir dönem İstanbul’da özel bir televizyonun; reji, ses ve görüntü masasında çalışıyor. Aynı dönemde sahada rutin haber takibi de yapan Aşkan, ardından Van’da yine özel bir televizyonda görüntü yönetmenliği yapıyor. Aşkan, “Sahada çalışırken Van özelinde basının haber ve görüntü alma hakkının engellenmesi sorunu nedeniyle büyük zorluk yaşıyoruz” diye vurguluyor. Gazetecilik mesleğini sürdürebilme ve günlük yaşamı idame etmenin birbiri ile paralel olduğunu aktarıyor Aşkan. Bunun yanında sansür yasasının birçok basın yayın kuruluşunu zora sokacağını da ekliyor. Zor koşullar ve baskı ortamı içerisinde gazetecilik mesleğini sürdürebilmek için çabalayacağını da ifade ediyor.
Aşkan, sansür yasası ile gazetecilerin tutuklamalarının birbirinden ayrı okunamayacağını söylüyor. Aşkan, “Seçime doğru giderken bu tutuklamaların daha çok yaşanacağını düşünüyorum. Bu tutuklamaları aşmak ancak gazeteciler arası dayanışma ile mümkün olur” diyor. 10 Ocak’ın gazeteciler açısından çok önemli bir gün olduğunu belirten Aşkan, “Tüm gazetecilerin, gazeteciler gününü kutluyorum. Sansürsüz, tarafsız, özgür bir gazeteciliğin, özgür bir medyanın olduğu bir yıl olmasını diliyorum” diyor.
‘Ülke gazeteciler için kesinlikle bir cehennem’
Bitlis Gazeteciler Cemiyeti Başkanı ve Gazeteci Sinan Aygül de, yaklaşık 16 yıldır gazetecilik yapıyor. Gazetecilik hayatına İletişim Fakültesi öğrencisi iken başlayan Aygül, yerel, yaygın ve uluslararası yayın kuruluşları dışında kendisine ait yayınları da yönetiyor. Bunun yanında birçok defa yaptığı haberlerden dolayı tutuklanan Aygül, gazetecilik mesleğine inatla devam ediyor.
Sahada çalışmanın her anlamda zor olduğunu söyleyen Aygül, “Eskiden nispeten Kürt gazeteci olmak, Kürdistan’da gazetecilik yapmak daha zorken şimdi ülkenin herhangi bir yerinde gazeteci olmak zorluk yaşamak için yeterli bir sebep. Ülke genel anlamda zorlu bir yere dönüştü, ama gazeteciler için gerçekten gazetecilik yapanlar için kesinlikle bir cehennem” diyor.
Aygül, neredeyse yaptığı her haberden dolayı ceza alıp cezaevine girdiğini söylüyor. Aygül’ün tutuklanma süreçleri öyle bir hal alıyor ki, 2 yıl kesintisiz cezaevinde kaldığı süre zarfında yaptığı haberlerden dolayı tekrar soruşturma açılıyor ve yargılanıyor. Aygül, “Yani eğer gazetecilik yapmakta kararlıysanız zindan bile sizi susturamaz, ama sistem, sizi zindanda bile susturmak ister. Ben mesleğe başladığımdan beri böyle, galiba hep böyle de devam edecek” diye belirtiyor.
‘Sansür yasasından tutuklanan ilk ve tek gazeteciyim’
Sansür yasasına karşı çıkmalarına rağmen yürürlüğe girdiğini söyleyen Aygül, “Yasa yürürlüğe girdi, ama ben yine gazetecilik yaptım. Ve ilginçtir ‘dezenformasyon’ önleme adı altında çıkan ‘sansür’ yasasından tutuklanan ilk ve an itibariyle tek gazeteci oldum. Muhtemelen AYM iptal edecek yasayı, yasanın tek mağduru ben olmuş olacağım” diyor. Aygül, “’Hukuk iktidarların fahişesidir’ denilir ya tam da o çağdayız” diyor. Aygül, böyle bir ortamda boyun eğmek yerine ısrarla, adaletin ve hakikatin namus bekçisi olmak için mücadele edilmesi gerektiğini de vurguluyor. Aygül, yaptığı haberlerden dolayı ceza alacağını bildiğini fakat buna rağmen yaptığını belirtiyor. “Bir tercih yapmak zorundasınız bazı kritik eşiklerde. Bedeli ağır da olsa bazen hakikatten yana tavır almak zorundasınız. Aksi durum gazetecilik değil, bülten redaktörlüğüdür, iliştirilmişliktir, trollüktür” ifadelerini kullanıyor.
Türkiye’nin bir gazeteci cehennemi olduğunu ifade eden Aygül, rejimlerin dünyanın her yerinde, halkın bilmesini, duymasını istemediği şeyleri yaptıklarında ilk iş gazetecilere yöneldiklerini söylüyor. Aygül, esas yönelim sebebinin gazetecinin kendisi değil daha çok halkın haber alma-verme hakkı, toplumun aydınlanma hakkı olduğunu söylüyor. Aygül, “Bu hakka yönelince de ilk iş yargı eliyle basını susturmaya çalışmaktır. Bu kadar gazetecinin tutuklu olması ve her gün sayının artması budur başka bir şey değildir” ifadelerini kullanıyor.
‘Basın İlan Kurumu, Demokles’in Kılıcı’
Aygül, “10 Ocak malum gazeteciler günü olarak kutlanıyor hatta uzun bir süre basın bayramı olarak kutlandı. Oysaki 10 Ocak düzenlemeleri ile gelen Basın İlan Kurumu, bana göre bu ülkede basın özgürlüğünün gelişmemesinin en büyük sebeplerinden biri. Rahmetli Abdi İpekçi zamanında Basın İlan Kurumu için ‘Demokles’in Kılıcı’ demişti ve gerçekten de özellikle yerel basını sindiren, her kentte gazetecinin sınırlarını valinin, hatta valinin bile değil valinin basın müdürünün keyfine bırakan bir uygulama bu” diyor.
Aygül, son dönemler hariç ülkede uzun yıllar kitle iletişim mecralarının basılı gazeteler, radyo ve televizyonlar olduğunu ve en önemli gelir kaynaklarının resmi ilan ve reklamlar olduğunu söylüyor. İktidarların bunu hep bir silah olarak kullandıklarını ve başarılı da olduklarını da ekliyor. Basın İlan Kurumu’nun, basının sindirilmesindeki en etkili araç olduğunu da belirtiyor Aygül.
Gazetecilik açısından 212 sayılı yasanın bugün bile ciddi bir sorun olduğunu ifade eden Aygül, “Gazetecilerin çok büyük bir bölümünün güvencesiz olması, sosyal haklardan mahrum kalmasının sebebi bu özel istihdam yasasıdır. Dolayısıyla böyle bir günü bayram olarak görüp, kutlama mesajı vermek bana çok doğru gelmiyor. Yani illa bir mesaj vermem gerekirse ‘Serê we bixwe ser roja we’ derim” diyor.
Serhat News