Bir 25 Kasım’ı daha erkek-devlet şiddetiyle karşılarken, bu şiddetin karşısında kadınların direnişi de hızla yayılıyor. 2016’da çıkarılan KHK’lerle açığa alınan Psikolog Nurşen Tangut “Artık sağcı, solcu diye bir şey kalmadı. Mağdurlar var, bu hükümetin mağdurları… Bu mağduriyet bizi bir araya getiriyor,” diyerek yaşanan devlet şiddetine dikkat çekiyor.
Her yıl olduğu gibi bu yıl da 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü, dünyanın her yerinde kadınlar tarafından düzenlenen eylem, yürüyüş ve kongrelerle karşılanıyor. Şiddetin bütün türlerine karşı sesini yükselten kadınlar, her yıl olduğu gibi bu yıl da dayanışma vurgusu yapıyorlar. Fakat bu dayanışma çağırılarına rağmen bazen bir kadın kendi evinin salonunda, başka bir kadın yan balkonda, diğer bir kadın iş yerinde ve son yıllarda birçok kadın devlet şiddetine maruz kalıyor.
Zaman zaman çeşitli şekillerde karşımıza çıkan devlet şiddeti son yıllarda Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) gibi kitlesel sorunlar olarak karşımıza çıkıyor. 15 Temmuz 2016 tarihinden bu yana yayınlanan KHK’ler ve süreci yönetmesi için kurulan Olağanüstü Hal (OHAL) İşlemleri İnceleme Komisyonu sayısız dosya için ret ve kabul kararı verdi.
Yakın zamanda OHAL Komisyonu’ndan dosyası ret alan Psikolog Nurşen Karakoç, 15 Temmuz sonrasında yayınlanan ilk KHK’yle FETÖ suçlamasıyla açığa alınıyor. KHK’nin yayınlandığı tarihte hamile olan Tangut, Hakkari Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü’nde çalışıyordu.
‘Gözaltından çıktıktan sonra anne oldum’
Açığa alındıktan sonra Van’a ailesinin yanına gelen Karakoç, doğum yapmadan bir gün önce gözaltına alınmış ve ifade vermişti. Doğum sancıları arasında ifade verdiğini söyleyen Tangut, adli kontrol şartıyla serbest bırakıldığının ertesi günü anne oluyor.
Aynı KHK ile Din Kültürü Öğretmeni olan eşinin de açığa alındığını söyleyen Karakoç, yaşadıkları zorlu süreci anlatmaya başlıyor. Tangut, “Biz silahlı terör örgütü üyeliğinden yargılandık. Fakat bu süreçte bu dosyadan yargılanan kişilerin hiçbirini evinden arama sonucunda tek bir silah çıkmadı. Hatta biz OHAL Komisyonu’nu beklemeden hukuki süreci başlattık. Van İdare Mahkemesi’nde dava açtık ama reddedildi. Daha sonra Erzurum İstinaf Mahkemesi’ne başvuru yaptık. Fakat yeni bir kararla bize, ‘Bizim yetkili kıldığımız idare mahkemeleri dışında açılan davalar hükümsüzdür’ denildi. Bu durumda Van ve Erzurum’da boşuna dava açmış olduk ve bizim için aynı süreç Ankara’da yeniden başladı,” diyor.
‘Kendimi korumak için yaptığım davranış suç sayıldı’
Hukuki süreci hâlâ devam eden Tangut, “Ben, Bank Asya’da açtığım bir hesap ve sosyal etkinliklerine katıldığım bir dernek üyeliği üzerinden yargılanıyorum. Hâlbuki ben o derneğe memur olduğum için ve bir sorunla karşılaşmamak için üye olmuştum. Meğer sıkıntı yaşamamak için saklamam gerekiyormuş,” diye kaydediyor.
Tangut şu an işsiz. Karakoç’un eşi ise çıraklıkla başladığı telefon tamir işini, açığa alındığı günden bu yana sürdürüyor. Karakoç’un kendisi ise çocuğu üç yaşına gelene kadar herhangi bir işte çalışamıyor. Fakat ondan sonra kısa bir süre bir Psikoteknik Merkezi’nde çalışıyor ve orası da kapanınca yeniden işsiz kalıyor.
‘Bize isnat edilen suçu işlemedik’
Bu zorlu süreçte bazı insanlardan olumsuz tepkiler aldığını ifade etse de yaşadığı tramvaya karşı Tangut’un ailesi her zaman yanında oluyor. Ailesinden aldığı desteğin kendisine iyi geldiğini ve suçlu olmadığını bilmek elbette kendisini rahatlatıyor. Fakat bu süreçte dindar olmasından kaynaklı yargılanmasını doğru bulmuyor. “Bize isnat edilen suçu işlemedik,” diyen Tangut, durumun kendi lehine değişeceğini söylüyor. Karakoç, “Biz KHK’liler artık susmuyoruz,” diyor.
Tangut, “Artık sağcı, solcu diye bir şey kalmadı. Mağdurlar var, bu hükümetin mağdurları… Şimdi ortak noktamız var o da mağduriyetimiz, bu mağduriyet bizi bir araya getiriyor,” diye vurguluyor. İşe dönüşü sağlansa dahi yaşadığı mağduriyetin hiçbir şekilde giderilemeyeceğini ifade eden Karakoç, “Bizim yaralarımız asla iyileşmez, bizim yaşadığımız mağduriyetlerden sonra hiçbir şekilde affedemeyiz mevcut iktidarı. İsterlerse yarın bizi göreve alsınlar, bu zaten bizim hakkımız,” diyor.
‘Sağcı kesim bu mağduriyetle Kürtleri anlamış oldu’
Yaşadıkları bu mağduriyetin aynı zamanda Kürtlerle empati kurmaya yol açtığını belirten Tangut, “Bizler, evimizin basılmasının ne demek olduğunu bilmiyorduk. Gözaltına alınmak, günlerce gözaltında kalmak ne demek biz bilmiyorduk. Bu süreçte anlamış olduk. Kürtlerin dik duruşlarının bir anlamı varmış. İnsan bir yere kadar boyun eğer, bir yere kadar susar. Kürtlerin ilk mağduriyeti değil, ama sağcı kesimin ilk mağduriyeti, Kürtleri anlamış oldular,” diyor.
25 Kasım Nedir?
25 Kasım; 1960’da Dominik Cumhuriyeti’nde faşist Trujillo Hükümet’ine karşı ezilenlerin verdiği bu büyük mücadelede sembol haline gelen Mirabal Kardeşlerin tecavüz edilerek öldürüldüğü gündür. Trujillo, bütün diktatörler gibi halka ölüm, baskı, zulüm dayatmış biri. Kendisine karşı çıkanlar ya tutuklanmış ya da faili meçhul bir cinayete kurban gitmiş.
Mirabal Kardeşler ve eşleri, Trujillo diktatörlüğüne karşı Clandestina isimli gizli bir örgüt kurdu. Trujillo yönetimine karşı insan hakları ve demokrasi için mücadelede simgeleşen kadınlar diktatörlük tarafından defalarca tutuklandı. Mal varlıklarına el konuldu. Bunlarla yetinmeyen Trujillo bir halk konuşmasında “Ülkenin en büyük iki sorunu kilise ve Mirabal Kardeşlerdir” diyerek Mirabal Kardeşleri hedef gösterdi. Bu konuşmadan sadece 23 gün sonra, hapishanedeki eşlerini ziyaretten dönen üç kız kardeş, uçurumdan aşağı atılarak öldürüldü. Bu cinayet resmi kayıtlara “trafik kazası” olarak geçti.
Mirabal Kardeşlerin öldürülmeleri Dominik Cumhuriyeti’nde büyük bir tepki uyandırdı. Direniş güçlendi ve bir yılın sonunda diktatörlük devrildi. 1981 yılında Kolombiya’nın Bogoto şehrinde bir araya gelen Latin Amerikalı ve Karaipli Kadınlar Kongresinde, Mirabal Kardeşlerin anısına 25 Kasım tarihi “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” olarak ilan edildi.
Serhat News