İsrail’in 7 Ekim’de başlattığı yeni işgal ve etnik temizlik harekâtı aralıksız devam ediyor. 2,5 milyon nüfusa sahip Gazze tamamıyla yıkılmış, boşaltılmış, yol, köprü, hastane, okul, mescit, kanalizasyon, elektrik ve temiz su şebekeleri gibi alt ve üst yapılar tahrip edilmiş ve kullanılamaz hale getirilmiştir.
En korkunç olanı vahşi ve barbar saldırılarla 20.000’nin üzerinde insan katledilmiş ve bunların yaklaşık 7.000’i çocuklardan oluşmaktadır. Bu vahşeti zulüm ve terörle açıklamak elbette kâfi gelmemektedir.
Biliyoruz ki İsrail, karşılıklı şiddet ve terörle hayat buluyor. Çünkü varlığını teröre borçludur. Daha önce de defalarca katliam ve soykırıma varan vahşete damga vurmuş bir devlettir. Yeryüzünde Soykırımdan ibret almayan, başına gelenlerden ders çıkarmayan devletlerin başında da İsrail gelmektedir.
SIYKIRIM bir İnsanlık utancıdır. İzleri ebediyen silinmez. Acısı asırlarca unutulmaz ve hatırlandıkça da failleri hep lanetlenir. Bunu en iyi bilen de Yahudilerdir.
Son olaylarla öncelikli hedefin; Gazze’yi ve Batı Şeria’yı Filistinli Araplardan temizlemek olduğu biliniyor. İhtiyaç duyduğu tetikleyici eylemi de HAMAS ortaya koyarak işgalin önünü açmış oldu.
Hiç kuşkusuz tetikleyici HAMAS olsa da işgal, katliam ve soykırımın tek sorumlusu İSRAİL’dir. Bu katliamlar ilk de değil, durdurulamazsa son da olmayacaktır.
Hiçbir devlet kendisini; uyguladığı İŞGAL, YIKIM, KATLİAM ve SOYKIRIM’la savunma hakkına sahip değildir. İşgal ve katliamları meşru ve haklı kılacak hiçbir siyasi, hukuki, vicdani, ahlaki, insani gerekçe de yoktur.
Bir kez daha ortaya çıktı ki yayılmacı-dinci İsrail devleti, Siyonist ve ırkçı uygulamalarla insanlık için en büyük tehdit ve yıkım organizasyonudur.
İsrail, uyguladığı barbarca yöntemlerle dünyamızı ve insanlığı kirletmektedir.
Kuşkusuz bu durum, İsrail devletiyle sınırlı değildir. Yayılmacı, işgalci ve ırkçı ideolojilerin tamamı dolaylı da olsa İsrail ile aynı safta yer almaktadır.
Hepsinin ortak paydası ırkçılıktır, IRKÇILIK da lanetlenmiş bir ideolojidir.
Barış yanlısı Yahudi toplumunu istisna kılarak belirtmeliyim ki, SOYKIRIMCI İsrail devleti de dinci ve ırkçı ideolojisiyle insanlığın lanetini hak etmiştir. İşbirlikçileri de bu lanetten paylarını elbette alacaklardır.
…
Hakikatlerin üzeri uzun süre örtülemez.
Üzeri örtülmek istenen bir gerçeği belirtmek isterim:
Gazze katliamıyla bir kez daha İslam maskesiyle kutsanarak istismar edilen, siyasi ve ideolojik emellere alet edilen Kudüs, Mescid-i Aksa ve Filistin davasının arkasına gizlenen dinci, dinbaz Müslümanların da gerçek yüzü ortaya çıkmıştır.
Altını çizerek belirtmek isterim ki Filistin Meselesi; İslam kisvesine bürünen politikacıların, siyasi partilerin, dinci grupların, dinbaz kesimlerin iddia ettiği gibi bir “İslam davası” değildir.
Filistin Meselesi; işgal, yıkım ve katliamlar karşısında öldürülen, sürülen, yerinden yurdundan edilen, ezilen, direnen bir halkın hak-hukuk-adalet-özgürlük- barış-vatan ve ‘Bağımsız devlet’ davasıdır.
Dindar ve İslami hassasiyeti olanların da bu ilkeler bağlamında İslami, ahlaki ve insani bir duyarlılık ve sorumluluk gereği Filistin halkına ve ‘Bağımsızlık’ mücadelesine destek vermeleri gerekir.
Ne yazık ki gerçek böyle değildir. Çünkü dinci kesimlerin Hamas’la yakınlığı ahlaki ve insani değil, dini, fikri, ideolojik ve politik nedenlere dayanmaktadır.
Cihatçı örgütler ve HAMAS kurulmadan bu kesimlerin geçmişte Filistin meselesine ilgi duymadıklarını biliyoruz.
İsrail’e karşı El-Fetihle başlayan silahlı mücadele, Filistin halkının haklı ve meşru taleplerinin dünya tarafından görülmesine ve önemli bir kesimin desteğine yol açarken, dinci kesimler tarafından “SOL” referanslara dayandığı gerekçesiyle ‘bağımsızlık’ talebi desteklenmiyordu.
Bu dönemde de Kudüs yine işgal altındaydı ve Mescid-i Aksa sınırlı ve kontrollü olarak ancak ibadete açık tutuluyordu. Kadın, çocuk katliamları ve işgal, hız kesmeden devam ediyordu ancak ortada siyasal İslamcıların bir kaygısı ve tepkisi yoktu.
…
İsrail devleti, kurulduğundan itibaren senaryo hep aynı.
İşgal, katliam, yıkım, göz yaşı, acı ve dram Filistin halkı için bir “KADER” olarak dayatılmıştı.
Siyonizm’in de dünyayı sömürmek ve Ortadoğu’ya fiili olarak hâkim olmak gibi bir hedefinin olduğu da biliniyordu. Buna rağmen Türkiye’de İslamcı kesimlerin bir “Filistin davası” yoktu.
Hatırlamakta yarar var; Altı Gün Savaşları olarak bilinen Arap-İsrail savaşında İsrail Savunma güçleri Doğu Kudüs’ü ele geçirerek Kudüs üzerindeki yönetim gücünü artırmaya başladı. 1980 yılında da Kudüs, İsrail’in bölünmez başkenti oldu. Türkiye dahil, hiçbir ülkede “İslamcı” diye tanımlanan örgüt ve gruplardan ciddiye alınacak bir tepki gelmemişti.
Ne oldu da dinci kesimlerin bir Filistin davası ortaya çıktı?
Neden HAMAS ve CİHAD davası “Filistin davası!” olarak sunuluyor?
Yaklaşık 50 yıldır ülkemizde “Bağımsız Filistin ve Halkın Özgürlüğü” yerine Barış karşıtı dinci Hamas örgütü desteklenerek Filistin halkının gerçek sorunları, din, kıble, ezan, cami ve benzeri suni hamasetle örtülmektedir.
Hamas’la başlayan silahlı mücadele boyunca bir karış toprak elde edilmediği gibi El-Fetih zayıflatılmış, Filistin ikiye bölünmüş ve İSRAİL’in işgal, katliam ve soykırımları kolaylaştırılmıştır.
Biliyoruz ki HAMAS üzerinden verilen destek, Filistin ve halkına değil, “CİHAD” iddiasıyla şiddet ve savaşa destektir. Savaş da sürdükçe kazanan İsrail, kaybeden hep Filistin ve halkı olacaktır.
Bu nedenledir ki işgal ve SOYKIRIM karşıtı protesto ve gösteriler bütün dünyada İsrail aleyhine büyük yankılar uyandırırken HAMAS lehine yapılan gösterileri dikkate alan dahi yoktur.
Ülkemizde de daha çok iktidar yanlısı grupların, Hamas’a destek veren örgüt ve partilerin organize ettiği yürüyüş ve protestoların dünya kamuoyu tarafından dikkate alınmadığı gibi İsrail devleti tarafından da dikkate alınmamaktadır.
Peki sormak gerekmez mi Filistin-GAZZE hamaseti yapanlar; yıkım, kıyım, katliam ve SOYKIRIM’a engel olmak bir tarafa, Türkiye-İsrail ilişkilerini geriletecek bir adımın atılmasını dahi başarabildiler mi?
Gerçek olan; Filistin Meselesi ne Kudüs ne de Mescid-i Aksa davasıdır. Filistin Meselesi; ırkçı ve işgalci İsrail’e karşı bir halkın ÖZGÜRLÜK davasıdır. Gerisi ideoloji ve hamasetten ibarettir.
…
HAMAS’ı yeterince tanımıyoruz.
HAMAS’ın hangi amaçla kurulduğu, samimi olup olmaması bir tarafa, eylemlerinin İsrail yayılmacılığına hizmet ettiği ortadadır.
Atılan tek bir füzeye karşılık yüzlerce bombayla karşılık verilmesi, öldürülen bir İsrailliye karşılık onlarca Filistinlinin öldürülmesi, yüzlerce evin yıkılması ve binlerce insanın evinden, yurdundan kaçmak zorunda bırakılması, HAMAS işlevini göstermesi için yeterli değil mi?
Füzelerin ateşlendiği bölgelerin bir süre sonra işgal edildiğini ve bu alanın tamamıyla İsrail kontrolüne geçtiğini görüyoruz. HAMAS’ın bu eylemlerinin Filistin halkına değil, İsrail stratejisine hizmet ettiği açıktır.
Füze gerekçesiyle köyler, mahalleler, binalar, kentler, Mülteci kampları, alt yapı ve üst yapıların yıkılması, binlerce insanın hunharca katledilmesinin HAMAS’a nasıl bir yarar sağladığını bilmiyoruz ancak Filistin halkına yıkım, ölüm, kan ve göz yaşı olarak büyük felaketler yaşattığını biliyoruz.
HAMAS bahanesiyle Gazze’nin tamamıyla işgal edildiğini ve dünyanın gözü önünde SOYKIRIM yapıldığını görmüyor muyuz?
Soykırımdan daha büyük bir felaket olabilir mi?
Müslümanlıktan siyaset, ticaret ve iktidar devşirenler kabul etmese de bu gerçeğin daha fazla gizlenmesi artık mümkün değildir.
Müslüman ülkelerin yöneticileri, parti başkanları, dini gruplar, cemaatler ve örgütlerin ortaya koyduğu tepkilerden anlıyoruz ki, bu kesimler doğrudan veya dolaylı bu çirkin senaryonun bir parçası durumundadırlar.
Bu kesimlerin hiçbirisinin talebi iki devlet temelli bir barış değil, “cihad” adı altında sürdürülecek ve sonu gelmeyecek bir çatışma ve savaştır.
Bu stratejinin, İsrail’in işgal politikalarına ve Siyonizm’in hedeflerine hizmet ettiğini cahiller dışında herkesin bildiği kuşku götürmez bir hakikattir. Bu hakikat, dinci ideolojiler tarafından açıkça istismar edilmektedir.
Siyonist yöneticiler ve ırkçı Yahudi yerleşimcilerin “Tanrı’nın kendilerine vaat ettiğine inandıkları topraklardaki varlıklarını genişletmek ve güçlendirmek için” her türlü katliamı meşru gördüklerini dikkate aldığımızda, bu savaşın hem Müslüman hem de Yahudi dincilere yaradığı anlaşılacaktır.
Bu bağlamda denilebilir ki; savaşın en büyük destekçileri Kudüs ve Mescid-i Aksa’yı ideolojik bir “dava” olarak siyasal alana taşıyanlardır.
Sayısız Yahudi’nin katliamlara ve işgallere karşı olduklarını ve Filistin halkıyla ‘Barış’ içinde yaşamak istediklerini bildikleri halde Siyonistler yerine Yahudi düşmanlığı yaparak savaşı dini gerekçelere dayandırmaya çalışmaktadırlar.
Bu gerekçe dahi tek başına gerçek yüzlerini göstermek için yeterlidir.
…
Kutlanacak bir zafer, gurur duyulacak bir sonuç ortada yok.
Trajikomik olan bir başka husus ise bu SOYKIRIM vahşeti karşısında İsrail’e atılan füzeler, imha edilen zırhlı savaş araçları ve sayısı 100’ü dahi bulmayan esirler üzerinden zafer devşirmeye çalışılmasıdır.
Hatırlanacaktır; Avrupa, Amerika, Avustralya ve Japonya’da SOYKIRIM protesto edilirken, işçiler, İsrail ordusuna savaş malzemesi taşıyan gemi ve uçaklara hizmet vermeme kararı aldılar.
Peki Siyasal İslamcılar, partiler ve dinci örgütler hamaset ve istismar dışında İsrail’i olumsuz etkileyecek hangi eylemler yaptılar?
İsrail’le ilişkilerde hükümetin bir adım dahi geri atmasını sağlayabildiler mi?
Türkiye’de bir kez olsun limanlara yürüyüp İsrail’e mal taşıyan gemilerin engellendiğine şahit olabildik mi?
Bu gemilerin çoğunun Mücahit müteahhitlere ait olduğu günlerdir yazıp çiziliyor. Umursayan bir yetkili veya dini grup var mı?
Her gün İsrail’e gemilerle çelik, petrol, çimento, gıda gibi mal ve malzeme taşınıyor. Çeliğin silah yapımında kullanıldığı, petrolün zırhlı araç ve savaş uçakları için yakıt olduğu, çimento ile işgal sonucu ele geçirilen alanlarda binaların yapıldığı ve gıda ile katliam ve soykırım yapan askerlerin beslendiğini bilmiyor muyuz?
Hamaset dışında İsrail’in barbarca katliam ve soykırımına karşı Müslüman ülkeler ve Türkiye ne yapıyor?
…
Dini ve toplumsal değerleri HAMASET olarak sunan bir Siyaset Tarzı geliştirildi.
Filistin meselesinde de bu anlayışın toplum tarafından kabul gördüğü anlaşılıyor.
Peki neden işgal ve katliamların son bulması ve Filistin’in bağımsız bir devlet olması için mitingler, gösteriler yapılmıyor da Hamas’a destek mitingleri yapılıyor?
Filistin halkını, özgürlük ve bağımsız devlet mücadelesini desteklemek yerine HAMAS’ın desteklenmesi ve sözde HAMAS sözcüsü Ebu Ubeyde’nin yüceltilmesinden ne amaçlanıyor?
Görüntüsü kırmızı kefiyle örtülü sözde Hamas’ın askeri kolu İzzeddin el-Kassam Tugaylarının sözcüsü Ebu Ubeyde hakkında hakikatte neler biliniyor?
Gerçek kimliğini bilen var mı?
Kim ve ne olduğu bizim için meçhul birisinin, maskeli afişlerinin ülkenin her tarafında asılarak bir kahraman olarak tanıtılması, destek mitinglerinin yapılması, garabetten öte bir tezgâh, senaryo ve oyun olarak gözükmektedir. Bu oyunda kullanılan hamaset yöntemiyle Müslüman kitlelerin figür olarak kullanıldığı çok açıktır.
Daha önemlisi bütün bunların İktidarın himayesinde yapılmış olmasıdır. Aksi taktirde devletin istihbarat birimlerinin veya sorumlu yöneticilerin Ebu Ubeyde gerçeğini açıklaması gerekirdi.
Kimsenin tanımadığı, bilmediği, fotoğrafını dahi görmediği birisinin adeta kurtarıcı bir “Mehdi” gibi sunulması neden sorgulanmaz?
Önümüzdeki süreçte “öldürüldüğü” iddia edilerek İsrail tarafından bir zafere dönüştürülmeyeceğinden nasıl emin olabiliriz?
Bütün dünyada Müslümanların aşağılanacağını, haysiyet ve onurlarının rencide edileceğini nasıl öngöremiyoruz?
Dini, politikaları için araç kullananların bu istismar ve gafletten yararlandıkları ortadayken, peşlerinden sürüklenmek bir cehalet ve gaflet değil midir?
…
Savaş, Filistin halkının yararına değildir.
Bu gerçeği anlamak için şöyle bir soru sormak, yeterlidir:
İsrail’in katliamlarına ve terör vahşetine karşı yine terör eylemleriyle cevap vermek kimlere yarıyor?
Her katliam sonucu işgal alanını daha çok genişleten ve hep kazançlı çıkan İsrail olduğuna göre HAMAS’ın eylemleri ve verilen destek mitinglerinden kimler nemalanıyor?
Filistin halkına yaramadığı kesin. Buna rağmen Hamas gibi cihatçı örgütlere “Müslümanlık” iddiasıyla verilen bunca desteğin sebebi nedir?
Bunun sebebi de çok açıktır.
Siyonistler kadar bölge ülkeleri, dinci partiler, radikal dinci politikacılar da IŞID ve HAMAS gibi şiddetle ve çok yönlü terörle hayat bulan örgütler ve dinci gruplardan besleniyor ve iktidar iddialarına güç katıyorlar.
Bu gerçeği dikkate aldığımızda HAMAS‘ın şiddet ve terör eylemlerinin kimleri beslediğini, kimleri iktidarda veya siyasette etkin hale getirdiğini daha kolay anlayabiliriz.
Akıl ve vicdan sahibi herkes bilir ki Filistin’in özgürleşmesi ancak BARIŞ’la mümkündür. İki devlet temelinde İsrail-Filistin arasında bir barış anlaşması sağlandığında kazananın Filistin ve Filistin halkı olacaktır.
Öyleyse İslamcı politikacılar, partiler ve gruplar için “kutsal dava” ne Filistin ne Kudüs ne Mescid-i Aksa ne de bu uğurda verilen savaştır.
İstismarcı ve dinbaz kesimlerden farklı olarak biz Müslümanlar için Filistin meselesinde kutsal olması gereken; Filistin halkının özgürlüğü ve BARIŞ’tır.
Bir kez daha altını çizerek belirtmeliyim ki İsrail’in işlediği açık bir SOYKIRIM suçudur. SOYKIRIM ve işgallerle adım adım hedefine yürüyor.
Bu durumda İsrail füzelerle değil ancak BARIŞ ile durdurulabilir.
Soykırıma karşılık Yahudilere yönelik asla bir “soykırım” söz konusu olmayacağına göre barış kaçınılmaz ve zorunlu bir çözüm yolu olarak karşımıza çıkmaktadır.
İSRAİL devletinin işgal ve yayılmacılığını önleyecek tek çözüm; İsrail devleti ile barış temelinde kurulacak Bağımsız bir Filistin Devleti’dir.
Savaş ve terörde ŞER vardır. Barışta ise HAYIR ve YARAR vardır. Filistin halkı için de hayırlı ve yararlı olanı istemeliyiz. Mitinglerimiz, çığlıklarımız, taleplerimiz ve mücadelemiz BARIŞ için olmalıdır.
İnsani, ahlaki ve İslami olan da budur.
FİLİSTİN; Zalim ve Irkçıların değil, Yahudi, Hristiyan ve Müslüman halkların ortak yurdudur. Ortaklığın ilkeleri de ÖZGÜRLÜK, BARIŞ ve HUKUK güvencesidir.
Adil Sultan Selahattin Eyyubi’nin de tesis ettiği bu değil miydi?