Ülkemizde mevcut partilerin tamamı re-aksiyonerdir ve farklı sorunların tarafı olarak rol almaktadırlar. Her parti dini, etnik, inanç ayrışmaları üzerinden kendisine biçtiği rolü oynamaktadır. Ayrışmayı, kutuplaşmayı, düşmanlaştırmayı sağlayan da bu re-aksiyoner siyaset anlayıştır.
Siyaset, sınırları çizilmiş bir alanda veya kendisine biçilmiş bir rolde aksiyoner ve çoğulcu olamaz. Bu durumda re-aksiyoner olarak ancak varlığını sürdürebilir.
Ayrıca “Biz ve Öteki” üzerinden yapılan siyaseti veya resmî ideolojinin kodlarıyla kurulmuş partileri siyasal çoğulculuk içinde değerlendirmek de yanlıştır.
Çoğulculuk, birden fazla partinin olmasıyla gerçekleşmez. Toplumsal farklılıkların kabulü, fikri zenginlik, kimlik ve söylem çeşitliliği ile ancak gerçekleşir.
Ülkemizde yüz küsur partinin varlığına rağmen çoğulculuğun siyasal alanda olmamasının en önemli nedenlerinden biri resmî ideolojinin partilerin tamamına hâkim olmasındandır. Bütün partiler, “Biz ve Öteki” anlayışıyla re-aksiyoner siyaset yapmaya gayret etmektedirler.
Resmî ideolojiyle kavgalı gibi görünen partiler dahi kendilerini “öteki” olarak konumlamakta ve karşıtlık üzerinden politika geliştirmektedirler. Kuşkusuz bu durum, diyalog ve uzlaşmaya engel olduğu için resmî ideolojiye dolaylı da olsa hizmet etmektedir.
Demokrasi iddiasının asgari şartlarından biri farklı olanların uzlaşması değil midir?
Uzlaşma zorunluluğu sadece partiler arası bir ihtiyaç değil, aynı parti içerisinde gerçekleşince bir kıymet ifade eder.
Bu bağlamda farklılıklar temelinde uzlaşmayı, birlikteliği, ortak hedefi ve ülke yararını önceleyen tek bir parti var mıdır?
Kutuplaşma, karşıtlık ve husumetten beslenen partilerin demokratik siyaset inşa etmeleri mümkün değildir. Aksine demokratik siyaseti engellemek için re-aksiyoner siyaset bir yöntem olarak dayatılmaktadır.
Mevcut partilerin tamamının aksiyoner değil de re-aksiyoner siyaset yapmalarının nedeni de budur.
Re-aksiyoner siyasetin gereği olarak da toplum, farkında olmadan ayrışmak, bölünmek ve kamplaşmak zorunda kalmaktadır.
Çoğulculuğu, çeşitliliği, uzlaşmayı ve demokratikleşmeyi önleyen de bu toplumsal ve siyasal kabuldür. Örneğin Kürtler, neden re-aksiyoner bir partiye mecbur ve mahkûm olsun?
Biliyoruz ki yurtseverlik/vatanperverlik onurunu, hak ve özgürlükler talebini bir ideolojiye, belirli bir inanca veya bir partiye indirgemek akılcı bir siyaset değildir.
HDP’nin re-aksiyoner bir parti olması, Kürt siyaseti açısından da sorun oluşturmakta ve Kürt siyasetini büyük bir çıkmaza hapsetmektedir.
HDP’ye düşmanlık, HDP’yi terörize etmek veya ihanetle suçlamak kuşkusuz haksızlık ve hukuksuzluktur ancak bütün bunlar sadece haksızlık olsun diye yapılmamaktadır. Bir siyaset mühendisliği olarak HDP’de hayat bulmaktadır.
Toplumsal uzlaşmayı ve toplumsal barışı engellemek için re-aksiyoner siyasetin devamı için yapılmaktadır. HDP’nin de radikal tutumu bu re-aksiyoner politikanın gereğidir.
Bu nedenle de demokratik siyaset arayışları sonuç vermemekledir. Adalet Partisi (AP), ANAP, SHP, Abdullah Gül ve arkadaşlarının etkin oldukları dönemin AK Partisi gibi aksiyoner siyaseti önceleyen proje ve hizmet partilerinin kurulmasına da izin ve imkân verilmiyor.
Çoğulcu siyasetin temel ilkesi; toplumsal, siyasal ve kültürel alanlarda görülen farklılıkların siyasi partilerde görünür, aksiyoner ve sorunsuz olarak hayat bulmasıdır.
Demokrasi, farklılıkları bir arada ortak yarar etrafında aynı zeminde uzlaşma ve barış içinde tutan sistemin adıdır. Bir parti kendi içinde bunu gerçekleştiremiyorsa, ülkenin tamamını kuşatan bir barışı sağlaması mümkün olabilir mi?
Sadece partiler değil, Türkiye siyaseti tıkanmış ve kilitlenmiş durumdadır. Söz konusu tıkanıklığı aşmak için kendi içinde çoğulcu, çeşitli ve aksiyoner bir partinin kısa vadede kurulması da çok uzak görünüyor.
Kısa vadede söz konusu tıkanıklığı başta CHP-İYİ Parti-HDP olmak üzere diğer muhalif unsurların ortaklığı ile rövanşizme yol açmadan akılcı, aksiyoner ve cesur bir siyaset anlayışıyla aşmak mümkündür.
Ayrıca bu partilerin her birisinin kendi içinde çoğulculuğu, fikri zenginliği gerçekleştirecek bir açılımla tıkanıklığın giderilmesi mümkün olabilir.
Aksi halde mevcut re-aksiyoner siyaset ve radikal partilerle ülkemizin geleceğini inşa etmek imkânsız olduğu gibi Türkiye’nin temel sorunlarını çözmek de mümkün olmayacaktır.
Makul ve barışçı siyaset ancak çoğulcu, aksiyoner siyaset ve aksiyoner partilerle mümkündür.