Maraş’ta 6 Şubat günü yaşanan depremin ardından bölgede arama-kurtarma çalışmaları devam ediyor. Konuyla ilgili görüştüğümüz Van İMO Başkanı Mihail Atik, “Türkiye’de oluşturulan deprem yönetmeliklerinin ne kadar uygulandığı konusu tam bir muamma. Dolayısıyla böylesi bir yıkım çokta sürpriz olmadı” diyor.
Maraş’ın Pazarcık ilçesinde 6 Şubat günü saat 04.17’de 7,7 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Aynı gün öğle saatlerinde 7,6 büyüklüğünde ikinci bir depremle sarsılan Kahramanmaraş’ta ve bu her iki depremden etkilenen 10 kentte büyük yıkımlar ve can kayıpları yaşandı. Yaklaşık 13,5 milyon kişinin yaşadığı ve depremden etkilendiği bölgede arama-kurtarma çalışmaları devam ederken bir yandan yardım koordinasyonları ve enkaz kaldırma çalışmaları sürüyor. Depremin üzerinden günler geçmesine rağmen hala çok sayıda vatandaşın cansız bedeninin enkaz altında kaldığı ve yakınlarını kaybeden insanların hesap sorduğu görüntüler sosyal medyada paylaşılıyor.
Neredeyse Türkiye’nin üçte ikisinin hissettiği depremin ardından deprem uzmanları, Maraş depreminden önce de olduğu gibi riskli bölgeler için uyarılarda bulunuyor ve buna yönelik önlem alınması gerektiğini söylüyor. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğine (TMMOB) bağlı İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Van Şube Başkanı Mihail Atik ise, Maraş depreminin etkilediği bölgelerdeki son durumu, Türkiye’de kentsel dönüşümler, deprem yönetmelikleri, yeni yapıların yıkılması, ovalara imar izninin verilmesi ve yardım koordinasyonlarında yaşanan aksaklıklarla ilgili sorularımızı yanıtladı.
‘Deprem yönetmelikleri uygulanmıyor’
Atik, deprem bölgesindeki yapı stokunun bir kısmının 2000 yılı ve öncesinde yapıldığını belirtiyor. 2000’li yıllar ve öncesinde yapılan yapıların aynı depremle yıkılmasını ise deprem yönetmeliklerine bağlayan Atik, “Aslında Türkiye’de çok profesyonel olmasa da deprem yönetmelikleri 2000’li yıllardan önce de mevcuttu. Fakat bu deprem yönetmeliklerinin ne kadar uygulandığı konusu tam bir muamma. 1999 yılında yaşanan depremin ardından 2000’de yeni bir deprem yönetmeliği oluşturuldu ve geçmişe oranla daha uygulanabilir olsa da tam bir uygulanabilirlik yine söz konusu olmadı. Bu deprem yönetmeliği ile beraber önceki dönemde yapılan yapıların hiçbirine dokunulmadı; çünkü yönetmelikte buna yönelik bir planlama yoktu. Deprem bölgesindeki yapılar için bu hafta inceleme yapacağız ve detaylı bir veri böylece ortaya çıkacak. Ama 2000’li yıllardan önce kullanılan betonun kalitesi bugünün şartlarından çok uzaktı. Dolayısıyla bu depremle yıkılmaları sürpriz olmadı. Yeni binaların yıkılmasında ise apaçık bir ihmal olduğu söz konusu” dedi.
Bölgede çok ciddi bir oranda yapı stokunun yok olduğunu yineleyen Atik, 2007 yılında bazı deprem yönetmeliklerinin çıktığını kaydediyor. Atik, depreme dayanıklı yapıların tespit edilip bunun dışında kalan yapıların riskli yapı tespit esasına uygun olarak güçlendirilmesi ya da dönüştürülmesini esas aldığını ifade ederek, bunun da uygulanmadığını aktardı.
‘İmar affı’ bir umuttur!
Deprem bölgesinde bazı binaların altındaki dükkanların daha kullanışlı hale gelmesi amacıyla kolonlarının kesildiğine ilişkin iddialar henüz güncelliğini korurken yapıların inşası sırasında müteahhitler tarafından yapılan yanlışlıkları belirtAtik, “Türkiye’deki yapı stoku birbirine benzer. Genelde üç aşağı beş yukarı aynıdır. Fakat her bölgede karşılaştığımız şöyle durumlar var: 12-15 arası kolon sayısı olması gereken yapılarda birkaç kolon eksik yapılmış. 4-5 kat olması gereken yapılar 6 kattan daha fazla yapılmış. Dolayısıyla bunların tamamına baktığımızda bunların kullanılabilir olmasını sağlayacak tek şey ileride doğabilecek bir imar affı umuduydu. Yani imar affı gelir biz bunu telafi ederiz anlayışı çok hâkim” dedi.
İmar affının da kendi içinde bir mekanizması olduğunu belirten Atik, bu sistematiğin şeffaflığı ile ilgili sorunlar yaşandığını aktardı. Atik, “İmar affının bütün maliyeti vatandaşa yükleniyor. Vatandaşa ‘git yapının ilgili mühendislik bürolarından rölevesini al, numunelerini al eğer kullanıma elverişli ise riskli değilse projelendirmelerini yap biz sana kullanım izni verelim’ diyor. Bu işler Türkiye’de genelde kara düzen ilerliyor. Yapısını yıkmak istemeyen vatandaş da bunun bir şekilde yollarını bulup ruhsat alabiliyordu. Yani yönetmelikler de bu noktada çok etkin değil” dedi.
‘Yardımlar organize edilemedi’
Depremin başından bu yana AFAD’ın bölgedeki çalışmaları ile yetersizliklerin olduğu bölgedeki gazeteciler, siyasetçiler, yurttaşlar ve bölgeye ilk giden STK temsilcileri tarafından aktarılıyordu. En son İç İşleri Bakanı Süleyman Soylu’nun da konuya ilişkin yaptığı, “Bizim hazırlığımız İstanbul depremiydi” açıklaması da gündem oldu.
AFAD’ın bölgedeki çalışmalarına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Atik şunları ifade etti: “Ben öyle sanıyorum ki AFAD’ın böyle geniş çaplı bir yıkımla karşılaşabileceği öngörüsü yoktu. Çünkü 10 ilde ciddi bir şekilde sarsıldı ve enkaz haline geldi. Deprem olduğundan bu yana ise tüm Türkiye’de bir seferberlik hali söz konusu, ama yetkililer bunu nasıl organize edeceklerini bilemediler. Biz TMMOB olarak depremin yaşandığı ilk andan itibaren ilgili kurumlarla görüşmeler gerçekleştirerek bu sürece dahil olmak istediğimizi belirttik. Çünkü bu durumlar hızlı refleks gösterilmesi gereken durumlardır ve onların da bunu tek başına yapamayacağı aşikardı. Dolayısıyla en azından özel olarak eğitim almış arama kurtarma ekiplerinin, bu işte o kadar profesyonel olmasa bile teknik odaların, bu işin içerisine dahil edilmesi gerektiği konusunda ısrarcı olduk. Çünkü şunu biliyorduk bazı bölgelerde bu çalışmalar yapılacak ama bu yıkımın gerçekleştiği bölgelerin çoğuna da gidilmeyecek. Nitekim haber kaynakları da bunu doğruladı.”
‘Engellemelerle karşılaştık’
Her ilde örgütlenmelerinin bulunduğunu aktaran Atik, depremin ilk gününden bu yana bu illerde kriz masaları kurduklarını ve yardımlarını bu şekilde ulaştırdıklarını belirtti. Bu işe bir kimlik aramanın lüzumsuz olduğunu ifade eden Atik, ilk günler yardımlarını ulaştırma konusunda engellendiklerini, yetkililerin yardımları AFAD’a bağlı noktalara teslim etmeleri söylediklerini belirtti. Atik, “Bu yaklaşım doğru bir yaklaşım değildi. Çünkü oralarda organize bir anlayış yoktu ve yeterli insan kaynağı oluşturulmamıştı. Biz bu krizi de aştık ve yardımlarımızı kendimiz ulaştırdık” dedi.
Yakın zamanda hükümetin gündeminde olan imar affına da değinen Atik, bu imar affının olmaması konusunda çok ısrarcı olduklarını ifade etti. 2011 yılında Van’da yaşanan 7.2’lik depremi hatırlatarak, “Biz zaten bir deprem bölgesindeyiz. Ayda en az 3-4 defa sarsıldığımız oluyor” dedi. Atik, uzmanların Van’da tespit ettiği yeni fay hatlarının olduğunu ve birinin Van merkezden geçtiğine ilişkin iddialar olduğunu da belirtti.
Van’da yeniden deprem olabilir mi?
Deprem bölgelerinde inşa edilen yapılarda deprem yaşanmadan önce de yapılarda fonksiyonel bazı hasarların yaşandığını belirten Atik, “Van’daki fay hatları da stres biriktiriyor şu an. Evet, şu tarihte deprem olacak diyemiyoruz ama son tahlilde bu stres belli bir yoğunluğa ulaştığı zaman büyük bir sarsıntı ortaya çıkacak. 2011 depreminde hasar gören ve henüz yıkımı tamamlanmayan çok sayıda yapı söz konusu. Van dışında birçok bölgede kentsel dönüşümlerin yapılmasına ilişkin kararlar alınıyor. Bu dönüşümlerin kentsel dönüşüm yönetmeliğine uygun yapılması gerekiyor. Fakat kentsel dönüşümler rant dönüşümüne, çıkar elde etme dönüşüme dönüşmüş durumda” dedi.
Kayyım protokolü feshetti, siyasi partiler gündemine bile almadı
Atik, bölgedeki HDP’li belediyeleri kayyım atanmadan önce belediyelerle protokolleri olduklarını ve bu sayede projelerin kendileri tarafından denetlenerek uygunluk verilmesi halinde uygulandığını aktardı. Atik, “Kayyımlarla beraber bu protokol tek taraflı feshedildi. Projeler odamıza uğramadan uygulamaya sokuluyor. Kamu kuruluşlarında çalışan bu işte uzman birçok arkadaşımız da ihraç edildi. Türkiye’nin genelindeki uygulamalarda özellikle işçilik uygulamalarında belli bir eşik aşılmıyor. O düzeyin aşılması için de bir baskı oluşmuyor. Yapılarda en basit ama en can alıcı noktalardan biri olan etriyeler bile düzgün sıklaştırılmıyor. Bunun sonuçlarını Van depreminde gördük. Sarsıntılar sonucunda düzgün sıkılaştırmayan etriyeler kopmuştu ve böylece yapı çökmüştü. Bu nedenle yapı inşa süreçlerine bu alanda liyakatli kadrolar yetiştiren TMMOB’un dahil edilmesi gerekmektedir” diye belirtti.
Bu depremin son olmadığını, bundan sonra da yaşayacağımız depremlerin olacağını hatırlatan Atik, deprem dirençli kentlerin oluşturulmasının bu nedenle önemli olduğunu vurguladı. Buna ilişkin bir planlama yapılması gerektiğini ifade eden Atik, “Seçim arifesinde olmamızdan dolayı partiler programlarını açıklıyorlar. Fakat deprem kuşağı üzerinde yer almamıza rağmen hiçbir partinin programında deprem kelimesi yer almıyor, bunu gündemine alan hiçbir parti yok. Bu durumda halk ne yapsın kime başvursun?” diye sordu.
Serhat News