Kanun açık, yabani hayvanların avlanmalarında idari cezalar mevcut. Ancak avlayanlar, durumu spor olarak yorumlasa da buna karşı gelenler avcılığı cinayet olarak görüyor.
Türkiye, 2003 yılında Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi’ni imzaladı. Sözleşmenin imzalanmasından bir yıl sonra, 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu kabul edildi ve resmi gazetede yayınlandı. Kanuna göre, hayvanın bakımını, gözetimini, barınmasını ve korunmasını esastır. Ayrıca gerek sahipli gerek ise sahipsiz hayvanları kapsar. Kanunun en temel ilkelerinden biri de hayvanın yaşam hakkıdır. Yasada düzenlenen temel ilkelerden bir diğerinde ise, ‘Yabani hayvanların yaşama ortamlarından koparılmaması, doğada serbestçe yaşayan hayvanın özgürlüğünden yoksun bırakılmaması esastır’ denilmekte. Kanun çok açık olasına rağmen Türkiye’de pek çok canlısının nesli tükenme tehlikesi ile karşı karşıya. Türkiye Hayvan Hakları Koruma Vakfı Başkanı Erman Paçalı, avcılık sporu adı altında cinayet işlendiğini söylüyor. Van Avcılar ve Atıcılar İhtisas Kulübü Derneği Başkanı Latif Tatar da nesli tükenmekte olan hayvanları bile avladıklarını itiraf ediyor ve avcılığın bir ata sporu olduğunu, Feqîyê Teyran Kültür Sanat Spor Doğa Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (FEQÎ-DER), Başkanı Muammer Takıs ise avcılığın spor değil cinayet olduğunu söylüyor.
‘Bir canlının yaşam hakkı pusu kurularak elinden alınamaz’
Türkiye Hayvan Hakları Koruma Vakfı Başkanı Erman Paçalı, avcılığın tarihte insanlar tarafından beslenme ve gıdaya erişim maksadıyla gerçekleştirildiğini ancak günümüzde artık böyle bir ihtiyacın söz konusu olmadığını söylüyor. Dolayısıyla günümüzde avcılık gıda ve beslenme ihtiyacına yönelik olarak gerçekleştirilmiyor diye de ekliyor: “Hatta av ve avcılık bir sportif faaliyet olarak görülüyor. Ancak bunun kabulü mümkün değil elbette. Bir canlının yaşam hakkını pusu kurarak elinden almak spor olamaz. Av cinayettir. İnsanların ilkel dürtülerini hayvanlar üzerinden dışavurumudur.”
‘Doğada hayvanlar para karşılığı zevk için katlediliyor’
Paçalı, Kara Avcılığı Kanunu’nun kaldırılması ve avcılığın yasaklanmasına yönelik kamuoyunda ciddi bir talep ve beklentinin mevcut olduğunu ancak hayvanları koruma kanunu yasama çalışmalarında bunun hükümet tarafından yok sayıldığını ve avlanmanın yasaklanmadığını vurguluyor. “Bir canlının yaşamını hedef alan her tür eylem illegal kabul edilmelidir” diyen Paçalı sözlerine şöyle devam ediyor: “Halen Tarım ve Orman Bakanlığı her yıl binlerce hayvanın yaşamı üzerinden katillerle masaya oturup pazarlık yapıyor, av ihaleleri açıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı, av turizmi adı altında kotalar veriyor. Doğada hayvanlar para karşılığı zevk için katlediliyor. Kaçak avcılık ile mücadele ediliyor gibi bir izlenim yaratılsa da avcılığın legali illegali olmaz.” Paçalı, avcılığa karşı mücadelelerinin sürdüğünü belirterek, bazı ülkelerde avcılık yasak olduğu için av turizmi kapsamında bu ülkelerden hayvanları öldürmek üzere ülkemize gelen insanların olduğunu söylüyor ve bu durumu utanç verici bir durum olarak yorumluyor.
‘Avcılık spor değil cehalettir’
Feqîyê Teyran Kültür Sanat Spor Doğa Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (FEQÎ-DER) Başkanı Muammer Takıs, avcılık olayını günümüz şartlarında çok ilkel bulmakla beraber ekolojik dengeye olan zararları da göz ardı edilmemesi gerektiğini savunuyor. avcıları keyfi ve zevki duygularını tatmin etmek için bir canlının canına kıyıp kendini mutlu hisseden gözü kara insanlar olarak gördüğünü ve bir canlının, canına kıymanın bir spor değil, cehalet olduğunu söylüyor: “Doğadaki canlıların sayı popülasyonu düşürmek ve ortak yaşam alanlarımıza zarar veren avcılık zevkinin ve keyfinin günümüz doğasına aykırı olduğunu belirtmek isterim.”
‘Zaten denetleniyoruz ve avcılık bir ata sporudur’
235 aktif üyesi bulunan, Van Avcılar ve Atıcılar İhtisas Kulübü Derneği Başkanı Latif Tatar da aksi bir yorumda bulunuyor. Tatar’a göre avcılık asırlardır sürdürülen bir spor. Avcılığı bir tutku olarak yorumlayan Tatar, şunları söylüyor: “Avcılık, genelde babadan çocuğa geçen bir ata sporu tutkusudur. Avcı en çok doğayı sevdiği için avcılığı sever. Avlanmak için değil hayvanları tüketmek için değil, ama av biz de bir tutku. Her yıl şubat ayında, kentin yetkili kurumlarının katıldığı bir toplantı düzenlenir, bölgeler belirlenir. Bir haritamız var, kırmızı işaretli bölgeler yasaklı. Devletin belirlediği sahalarda avlanabilmek için bin liralık bir ücret ödüyoruz. Ava çıkmadan önce Avlak Yönetim Bilgi Sistemi (AVBİS) üzerinden izin alıp avlanacağı bölgeyi bildiriyoruz ve avlanma kotamız belirleniyor. Bu kota dışında avlanmamız halinde ceza alıyoruz. Avlanmak için çıktığımız sahalarda, polis ve jandarma yetkisine sahip, Çevre Koruma İl Müdürlüğü’ne bağlı mühendisler var ve bizi denetliyorlar.”
‘Doğada genetiği bozuk hayvanlar var’
Üyelerinin hepsinin avlanmak amacıyla doğaya çıkmadığını, avlanma amacı gütmeden sadece doğayla baş başa kalmak için izin alıp çıkan üyelerinin de olduğunu söylüyor Tatar. Bölgeye göre ördek, keklik, bıldırcın ve balık avladıklarını söylüyor: “Yani mevsimine göre avlanıyoruz. Yılda üç ya da dört defa ava gidebiliyoruz. Her şey çok pahalı çünkü mazot pahalı, fişek pahalı bu yüzden gidemiyoruz.” Vurdukları av sayısının senelik olarak 10-15 tane kekliği geçmediğini de söylüyor. Profesyonel olduklarını, belgeli avcılar olarak hayvanların üreme zamanlarını bildiklerini ve genellikle de yaşlı hayvanları avladıklarının altını çiziyor.
‘Nesli tükenmek üzere olan hayvanları da avlıyoruz’
Avcılık yapmalarının meşru yanını kendince anlatmaya devam eden Tatar, yailı hayvanların genç hayvanların üremesi önünde engel olduklarını çünkü doğacak olan yavru hayvanların sakat doğduklarını söylüyor:” Bundan dolayı av turizminin en büyük amacı yaşlı hayvanları vurmak. Hayvanların yaşlarını, kaç tane yaşlı hayvan olduğunu daha öncesinden tespit edip avlarız. Nesli tükenmek üzere olan hayvanları da avlıyoruz. Avcı bir yaban keçisi vurduğu zaman böbürlenir, ‘ben yaban keçisi avladım’ diye, çünkü bunu bir güç olarak görür.”
4915 sayılı kanun açık; yaban hayata ilişkin suç ve kabahatler
Van Barosu Hayvan Hakları Komisyonu Üyesi Avukat Gözde Demirbaş, 4915 Sayılı Kara Avcılığı Kanunu hakkında bilgi veriyor. Kanun, yaban hayvanlarının yaşam ortamlarını, bunların korunmasını, gelişmesini, av ve yaban hayatı yönetimini, avlakların kurulmasını, işletilmesini, işlettirilmesini, av turizminin yaban hayvanlarının üretiminin, ticaretinin düzenlenmesini; av ve yaban hayata ilişkin suç ve kabahatlerini, bunların takibi ve cezalarını kapsıyor. Devamında Demirbaş, günümüzde, insanların av hayvanlarından elde ettikleri besine ihtiyacın kalmaması ya da büyük ölçüde azalması, hayvan hakları noktasında artan duyarlılıkla beraber avcılığa yönelik eleştirileri arttırdığını söylüyor.
‘Asıl sıkıntı hayvanların yaşam alanlarının daraltılması’
Demirbaş, kaçak avcılığın önüne geçilip, bilinçsiz avlanmaların sonlandırması noktasında harekete geçilmesi gerektiğini belirtiyor. Bu hususta kanunun sadece idari yaptırım öngördüğünü, bu yaptırımların kaçak avlanmanın önüne geçemediğini ekliyor sözlerine. İdari yaptırımların caydırıcılıktan uzak olduğuna dikkat çekmek istediğini söyleyen Demirbaş, “Avcılığın tamamen yasaklanması hayvan sayısını arttırmayacaktır. Yapılan araştırmalara göre hayvan türleri üzerinde avcıların baskısı yüzde 5’tir. Bunu destekleyen bilimsel raporlar vardır. Asıl sıkıntı, hayvanların yaşam alanlarının daraltılması, kirletilmesidir. Öncelikle bu soruna el atmamız gerektiği kanaatindeyiz” diyor.
Haber : Yeşim Karaağar
(ro)