1. Haberler
  2. Özel
  3. Bir Kürt Münevverinin Portresi 4: Koçgirili Alişêr Efendi

Bir Kürt Münevverinin Portresi 4: Koçgirili Alişêr Efendi

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Alişêr Efendi, 1882’de Koçgiri’nin Ümraniye ilçesine bağlı Azgar (Atlıca) köyünde dünyaya geldi. Şeyh Hesenan aşiretindendi. Öğrenimini Sivas’ta tamamladı. Kendi akrabası olan Zarife Hanım’la evlendi. Alişêr ve Zarife Hanım’ın evliliği, duygu ve fikir açısından mükemmel bir uyum içindeydi. Amaç, inanç ve kültürel bütünlük, yoldaşça bir aile ilişkisinin yaşanmasını sağlamıştı. Aynı zamanda Zarife, Alişêr’in siyasi ve askeri danışmanlık görevini üstleniyordu. Çiftin bu evliliklerinden hiç çocukları olmamıştı.

İkiliyi yakından tanıyan yakın dostlarından Nuri Dersimi, Alişêr’in eşi Zarife Hanım’ı şöyle değerlendiriyor:
“O aslan gibi bir kadındı. Kendi döneminde okuma-yazma bilen, hem siyasi hem de askeri bir Kürt kızıydı. Çok kez Alişêr, bir şey yapmadan önce onun düşüncesini sorar, fikrini alırdı. Ona sormadan karar vermezdi. Zarife bir savaşçıydı. Çok sayıda kadın da onunla birlikte savaştı. Onlar da silahlıydı. Çarpışmalar başlamadan önce ondan silahlı eğitim aldılar.”

Zarife, eşi gibi Kürt milli davasına bağlı, aynı yüksek idealleri takip eden eşsiz bir Kürt kadını olduğunu hayatı boyunca ispatlamıştır. Zarife, Kürt kadınları arasında milli uyanış için eşsiz bir propagandacı olmuş ve Alişêr’in milli faaliyetlerinde onun sağ kolu ve iş arkadaşı olmuştur. Zarife, Alişêr’e daima Kürtçede “arkadaş” anlamına gelen “heval” sözüyle hitap ederdi. Ne yazık ki, fikir ve duygu itibarıyla tam bir birlik olan bu ailenin bir çocuğu olmamıştır.

Alişêr Efendi, Kürt milliyetçi fikirlere sahip, geniş zekâsı, olağanüstü hafızası, kitleleri cezbeden engin tarih bilinci, askeri duruşu, diplomatik kabiliyeti, şair ve halk ozanlığı ile Kürdistan’ın önder portreleri arasında özgün bir yere sahiptir. Kürtçe dili ve lehçeleri üzerine çalışmalar yapmış ve aynı zamanda beş dil konuşuyordu.

Aydın kişiliği sayesinde, Sultan Abdülhamit döneminde Koçgiri aşiretlerinin lideri Mustafa Paşa’nın özel kâtipliğine getirildi. İbolar kabilesinden olan Mustafa Bey’in artan nüfuzu ve egemenlik alanı, Sultan Abdülhamit’in dikkatinden kaçmadı. Sivas valisi ve eski sadrazam Deli Reşit Paşa’ya gizli bir görev verildi. Bu görev gereği vali, Mustafa Bey’i 1902 yılında Sivas’a davet etti ve yolda zehirleterek öldürttü. Bu durum üzerine, merhum Mustafa Bey’in vasiyeti gereği yerine oğlu Alişan geçti. Alişêr Efendi, Alişan Bey’e vasi olarak atandı. Ancak Alişêr, konumunu daha da ilerleterek Koçgiri aşiretlerini Alişan ve kardeşi Haydar Beyler etrafında topladı ve Kürdistan’ın bağımsızlığı için çalışmalara başladı.

1920’li yılların başında, Koçgiri bölgesinde yaşanan ve bazı Batı Dersim aşiretlerinin de içinde yer aldığı Koçgiri İsyanı teşebbüsü, dönemin aşiret liderleri Mustafa Paşa, oğulları Alişan ve Haydar Beyler ile onların kâtibi olan Alişêr Efendi öncülüğünde başlamıştı.

Alişêr, 1914 yılında Birinci Dünya Savaşı’nda Kürdistan’ın bağımsızlığını sağlamak amacıyla Rus Ordusu’na katılır. Koçgiri, Sivas, Malatya ve Dersim bölgelerinin Kürt temsilcisi sıfatıyla, Rusya koruması altında bir Kürdistan yönetimi kurulması için çalışmalar yürütür. Rusların Erzincan’ı işgali sırasında Alişêr, bir askeri müfreze ile Ovacık ilçe merkezine girer ve orada Osmanlı-Türk idaresini dağıtarak onun yerine Kürt idaresi kurar. Ekim Devrimi’nin gerçekleşmesi nedeniyle Ruslar geri çekilir. Alişêr de yanındaki arkadaşlarıyla Dersim’e yerleşir. Çünkü o dönemde Dersim özerk bir bölge konumuna sahipti. Daha sonra İstanbul hükümeti, onu ve birlikte Ruslara katılan arkadaşlarına af çıkarır. Bunun üzerine Koçgiri’ye geri dönerler.

Alişêr Efendi, hiçbir zaman Türk siyaset geleneğine güven duymamıştır. Ayrıca ümmet kavramına da kuşkuyla yaklaşır. Ümmetin artık sorunları çözemeyeceğini düşünür. Kürt meselesine yaklaşımında ulusal ve milli bakışı esas alır.

Alişêr Efendi’nin Koçgiri’ye yerleşmesiyle, Koçgiri’de ulusal kurtuluşçu düşünceler hızla yaygınlaşır. Wilson İlkeleri’nin 12. maddesi gereğince, Türk egemenliği altında ama Türk olmayan uluslara özerklik tanınması ve sonrasında Mondros Mütarekesi ile dağılan Osmanlı İmparatorluğu, Kürdistan’ın bağımsızlığı için yeni fırsatlar doğurmuştu. Osmanlı Devleti dağılırken, Kürtler de kendi kaderlerini tayin etmek için oluşan bölgesel ve konjonktürel fırsattan yararlanma yollarını aramaya başlarlar. Koçgiri-Dersim yöresinde Kürt milliyetçi aydınlanması çok önemli boyutlardaydı ve örgütlü bir yapıya sahipti. Alişêr de bu siyasal atmosferi değerlendirmek için 1918’de kurulan Kürdistan Teali Cemiyeti’ne üye olur.

Kürt Teali Cemiyeti’nin şubeleri, Koçgiri ve Dersim’in birçok ilçesinde açılır. Alişêr, Zara, Sivas ve Ümraniye şubelerinin başkanlığını yapar ve yoğun örgütlenme faaliyetleri yürütür. Kürt Teali Cemiyeti’nin yayın organı olan Jin Gazetesi’nin dağıtımının yanı sıra, Alişêr tek başına Jepîn adında bir gazete çıkarır. Bu gazetede, Kürtlerin özgürlük için isyan etmeleri gerektiği propagandası yapılır. Gazete, İstanbul’dan getirilen küçük bir baskı makinesiyle basılmaktaydı.

Dersim Harekâtı’nın şiddetlendiği günlerde, Nuri Dersimi Halep’e giderken, Seyit Rıza’nın önerisiyle Sovyetler Birliği’ne sığınmaya karar veren Alişêr ve Zarife Hanım, Tujik Dağı’nda bir mağaraya gizlenmişti. Seyit Rıza’nın devletle işbirliği yapan adamlarından Zeynel ve dört arkadaşı, 9 Temmuz 1937’de güya çifti ziyaret etti. Çift, tuzağa düşürüldüklerini anlayınca silahla karşı koydu ama sonunda yenik düştü. Zeynel, durumu Seyit Rıza’nın kardeşinin oğlu Rayber’e bildirdi. Rayber, Seyit Rıza’nın oğlu İbrahim’in 1933’te Sin baskını sırasında öldürülmesinin şüphelisiydi. Dolayısıyla, amcasının kendisinden bir gün mutlaka hesap soracağını bilerek yaşayan Rayber için devletle işbirliği yapmaktan başka çare yok gibiydi. Devlet de bu zorunluluğu para ve övgülerle destekleyerek, Rayber ve Zeynel gibileri devletin muhbiri ve milisi haline getirmişti. 

Alişêr’in Kesik Başının Resmini Çeken Albay Nazmi Sevgen’in Duyguları:

Bilindiği gibi, Alişêr ve karısı Zarife, 9 Temmuz 1937 Cuma günü, Kafat köyü yakınlarında barındıkları bir mağarada, Zeynel, Rehber ve Efendi adlı ihanetçiler tarafından öldürülür. Alişêr’in başı, Zeynel tarafından kesilerek Albay Nazmi Sevgen’e teslim edilir. Gerisini, bu kesik başın resmini çekip ilk kez yayımlayan Nazmi Sevgen’den dinleyelim:

Kâtili Zeynel’in Anlatımıyla Alişêr;

Muhbir-gazeteci kimliğiyle, Alişêr’i katleden Zeynel ve Reyber’le poz veren bu resmi kalemşör, “Dersim’in Erkânıharbi Alişêr’i Öldüren Zeynel Neler Anlattı?” başlıklı bölümde şunları anlatıyor:

“Alişêr’in olumsuz çalışmaları yıllarca devam etmiştir. 9 Temmuz 1937 yılında, yine Dersimli bir düşmanının kurşunuyla can veren Alişêr, Dersimliler için gerçekten bir kuvvetti. Okuma yazmasından başka müthiş zekâsıyla kabileleri birbirine katmak, sonra müstakil bir Dersim kurmak gibi hayallerle binlerce günahsız insanın ölümüne yol açmış ve hükümeti yıllarca uğraştırmıştı.

Alişêr’i öldüren Zeynel, Dersim’in tipik bir simasıydı. Heykel gibi bir vücudu, yılmaz bir cesareti vardı. Bu haberi alır almaz Zeynel’i aradım. Tam bir Türk tipi olan bu dağ adamı, ilk defa ayna görüyor, ilk defa medeni bir şehre geliyor, elektriği görüyordu.

  • Zeynel, Alişêr’i nasıl öldürdün?.. Diye sordum.
  • Kurşunla vurdum, sonra başını kestim, dedi.
  • Neden yaptın bu işi?
  • Fena mı yaptım? Dersim’i kötülükten kurtardım işte…

Zeynel, hükümete yaranmak için değil, muhakkak ki eski bir intikamını almak için yapmıştı fakat sebebini söylemekte bir menfaat görmediği için söylemiyordu.”

Yazar, dizinin bir başka bölümünde de, Zeynel’i Elazığ’a geldiği zaman yetkililerden izin alarak bir otele götürdüğünü ve kendisiyle görüştüğünü belirterek, onu şöyle tanımlıyor:

“Bakılmaya kıyılmayacak levent bir yapısı vardı. Sıktığını avuçları içinde tuzla buz haline getirebilecek olan bu pos bıyıklı, yüzünden kan damlayan Dersimli, hakiki bir Türk tipiydi. Alişêr’i öldürmüştü ama Dersimliliğini bırakmıyor ve bir türlü o yaşına kadar bellediği yaşayışından başkasını kabul edemiyordu… Zeynel, pehlivan yapılı, iri fakat güzel cüsseli bir erkek güzeliydi. Kıpkırmızı kanlı yüzü, pos ve gür bıyıklarına rağmen, dünya erkekleri arasında bir yarışma yapılsa, birinciliği mutlaka Zeynel alırdı.”

Yazar, daha sonra, Alişêr’i öldürdüğü gün devlet tarafından kendisine 100 altın verilen bu ihanetçiye, yine de güvenilmediği için daha sonra idam edildiğini ve idam edildiği esnada, kendisinden beklenmeyen ölçüde küçüldüğünü söylüyor.

Albay Nazmi Sevgen;

“Alişêr’in kesik başının resmini ben aldım. Fakat kesik başın resmini alırken ürperdim, tüylerim diken diken oldu. Günlerce o baş gündüz hayalimde, gece rüyamda yaşadı.” (Yeni İnci, Sayı: 44/1953)

Başlarının fotoğrafını çeken Albay Nazmi Sevgen’e göre, başsız bedenleri gömülmeyip çürümeye terk edilmişti. Ancak yerel kaynaklar bu iddiayı reddediyor ve cesetlerin cinayetin gerçekleştiği Palaxine Mağarası‘nın yakınına gömüldüğünü söylüyor.

Merak edenler olabilir; Zeynel Top, devletle işbirliğinden vazgeçtiği için idam kararı verildi. Ancak Rayber göreve devam etti. Buna rağmen 1938’de parasal anlaşmazlık sonucu devlet güçleri tarafından hem kendi hem de oğulları öldürüldü.

 

Necdet Yentürk yazdı: Bir Kürt Münevverinin Portresi 3: Liceli Kurdîzade Ahmed Ramiz

Necdet Yentürk yazdı: Bir Kürt münevverinin portresi 2: Doktor Fuad

Necdet Yentürk yazdı: Bir Kürt münevverinin portresi 1: Xelil Xeyali

Tepki Ver | Tepki verilmemiş
0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
Bir Kürt Münevverinin Portresi 4: Koçgirili Alişêr Efendi

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Deneme Bonusu Veren Siteler Deneme Bonusu Veren Siteler Deneme Bonusu bahis sitelericasino siteleri