Hakkari’de 23 Nisan 2009’da evinin yakınlarında arkadaşlarıyla oynayan S.T., adlı çocuğun yanına giderek kafasına elindeki tüfeğin dipçiğiyle vuran, çocuğu yerde hareketsiz yatarken bırakıp giden polis memuru B.T.’nin yargılandığı dava 9 Haziran’da 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmüştü.
Sanık B.T hakkında zorla getirilme kararının aldığı duruşma, bugüne ertelenmişti. 3.Ağır Ceza Mahkemesi’nde bugün görülen davada sanık polis B.T.’ye 6 yıl 3 ay hapis cezası verildi. Dava avukatı Murat Timur, sanığın birden fazla verdiği ifadelerin birbiriyle örtüşmediğine dikkat çekti: “Açık görüntü kayıtları olmasına rağmen sanık suçu inkâr yoluna gitmiş zaman zaman yargı organlarını yanıltacak biçimde beyanlarda bulundu. Tedavi üzerinden 13 yıl geçmiş olmasına rağmen müvekkil olayın fiziksel ve psikolojik etkilerini hâlâ yaşamakta. Mahkeme kararı, sübjektif yorum ile sanığı koruma gayesinde.
‘İşkence ve Adam Öldürmeye Teşebbüsten hüküm kurulması gerekirdi’
Bugün görülen davanın avukatlarından Murat Timur, mahkemenin suç nitelemesinin hatalı olduğunu sanık hakkında “İşkence ve Adam Öldürmeye Teşebbüsten” hüküm kurulması gerektiğini söyledi: “Müvekkil önce Hakkâri Devlet Hastanesine götürülmüş; burada yapılan kontrollerde durumunun hayati tehlike içerdiğinin anlaşılması sonrası ise bir ambulansla Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesine derhâl nakledilmiştir. Burada yapılan ilk kontrollerde başvurucunun kafatası kemiklerinin bir kısmında ayrılma ve lineer (hat) şeklinde kırıklar olduğu görülmüş, ayrıca beyin kanaması geçirdiği tespit edilmiştir. Müvekkilin 24/4/2009 tarihinde getirildiği Üniversite Hastanesindeki tedavisi, taburcu olduğu 29/4/2009 tarihine kadar sürmüştür. Tedavi üzerinden 13 yıl geçmiş olmasına rağmen müvekkil olayın fiziksel ve psikolojik etkilerini hâlâ yaşamak.”
‘Suç vasfının belirlenmesinde mahkemeye yol gösterici tespitler dikkate alınmadı’
Timur, Anayasa Mahkemesi’nin, müvekkillerin başvurusu ile ilgili olarak 09.11.2017 tarih ve 2014/1982 başvuru numarası ile karar verdiğini söz konusu kararda, mahkeme ceza yargılaması ile ilgili önemli tespitler yapıldığını bu tespitlerin, suç vasfının belirlenmesinde mahkemeye yol gösterici nitelikte olduğunu söyledi: “Ancak mahkemenin, bu tespitlerin hiçbirini değerlendirmeye almadan, ihlal öncesi ilk derece mahkemesinin yani Isparta 3.Asliye Ceza Mahkemesi’nin yaptığı değerlendirmeler çerçevesinde karar vermiştir.”
‘Mahkeme kararı, sübjektif yorum ile sanığı koruma gayesi ile verilmiştir’
Timur, Anayasa Mahkemesi’nin sanığın fiilinin öldürücü nitelikte olduğunu belirttiğini hatırlattı: “Elâzığ 3.Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi’nin bu tespitine rağmen fiilin, kasten yaralama seviyesinde olduğuna ilişkin değerlendirme yapmıştır. Mahkeme kararı, sübjektif yorum ile sanığı koruma gayesi ile verilmiştir. Mahkemenin bu değerlendirmesi ile Anayasa Mahkemesi kararının fiilen uygulanmadığını düşünmekteyiz. Anayasa Mahkemesi birçok kararında bir temel hakkın ihlaline hükmedildikten sonra mahkemenin yeniden yargılama yapması sırasında kararda verilen ihlalin sonuçlarını gidermekle yükümlü olduğunu belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 17. Maddesi gereğince bu dosyada yaşama hakkını ihlal edildiğine karar vermiştir. Dolaysıyla yeniden yapılan yargılamanın bu çerçevede yapılması gerekirken mahkeme bunu yapmadan ihlal kararını dolaylı bir şekilde uygulamamıştır.”
‘Açık görüntü kayıtları olmasına rağmen sanık suçu inkâr etti’
Taktiri indirim sebebi koşulları oluşmadığı halde sanığın cezasının bu sebeple indirilmesinin hukuka aykırı olduğunu ifade eden Timur, “Sanık bu fiili nedeniyle birçok kez ifade vermiş ve sorgulanmıştır. Bu beyanların tamamı birbirinden farklıdır. Açık görüntü kayıtları olmasına rağmen sanık suçu inkâr yoluna gitmiş zaman zaman yargı organlarını yanıltacak biçimde beyanlarda bulunmuştur. Diğer taraftan sanığın fiili nedeniyle kamuoyunda ciddi infial oluşturmuş, emniyet kurumunun itibarı ciddi bir biçimde zedelemiştir. Buna rağmen mahkemece tek taraflı yaklaşım ile taktiri indirim sebebi uygulanması yerinde olmamıştır. Mağdura karşı sanığın eyleminin, mağdurun geleceği üzerindeki etkisi çok ağır olmuştur. Olay nedeniyle mağdurun yaşadığı travmatik etkiler hala yoğun bir şekilde devam etmektedir. Diğer taraftan sanığın aldığı ceza sebebiyle tutuklanmaması ve süresiz meslekten ihracı gerekirken bunun yapılmamış olması hukuka aykırıdır” dedi.
Davanın gerekçeli kararında şunlara yer verildi:
“Sanık B.’ın katılan S.T’ye karşı kasten yaralama suçunu işlediği sabit görülmekle; takdiren ve teşdiden 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, sanığın eylemini silahtan sayılan tüfeğin dipçiği ile ve kamu görevlisinin sahip olduğu nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle gerçekleştirdiği sabit görülmekle, cezası TCK’nın 86/3-d,e. maddesi uyarınca yarı oranında arttırılarak 3 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, Sanığın eylemi sonucu mağdurun hayati tehlike geçirecek şekilde yaralandığı sabit olmakla, cezası TCK’nın 87/1-d-son Maddesi uyarınca 1 kat arttırılarak sanığın 6 yıl 18 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5- Sanık hakkında hükmolunan cezanın sanığın geleceği üzerindeki olası etkisi lehine taktiri indirim sebebi kabul edilerek, cezası TCK’nun 62/1 Maddesi uyarınca taktiren 1/6 oranında indirilerek 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, sanığın bu suçu polislik görevini kötüye kullanmak suretiyle islediği anlaşıldığından TCK’nın 53/5.maddesi uyarınca cezasının infazından sonra islemek üzere takdiren 4 yıl süreyle polislik hak ve yetkilerini kullanmasından yasaklanmasına, Katılan vekilinin sanığın tutuklanması yönündeki talebinin, delillerin toplanmış olması, sanık hakkında hükmolunan netice ceza miktarı, sanığın kaçacağı yönünde somut bir bulgunun bulunmaması hususları dikkate alınarak reddine,”
Anayasa Mahkemesi’nin olaya ilişkin değerlendirmeleri şu şekilde:
“…başvuruya konu olayda başvurucunun maruz kaldığı şiddetin ağırlığı ve acilen gerçekleştirilen tıbbi operasyon sonucunda hayata döndürülebilmiş olması dikkate alındığında eylemin potansiyel olarak öldürücü bir niteliğe sahip olduğu kanaatine ulaşılmaktadır. Bu durum olaydaki diğer faktörlerle birlikte göz önünde bulundurulduğunda başvurunun yaşama hakkı çerçevesinde incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır…”
“…sanık kolluk görevlisi, güç kullanmanın mutlak zorunlu olduğu bir durum ortaya çıkmamışken başvurucuya herhangi bir uyarıda da bulunmaksızın arkasından sessizce yaklaşarak hayati nahiyesi olan baş bölgesine elindeki tüfeğin dipçik kısmı ile birden fazla ve üstelik ilk darbelerin etkisiyle yerde yığılıp kalmışken dahi vurmuş; ardından da başvurucuyu tekmelemiştir. Söz konusu darbelerin etkisi ile başvurucunun kafatası kemikleri bütünlüğünü kaybedecek şekilde birbirinden ayrılmış, bir kısmı da hafif olmayacak derecede kırılmıştır. Başvurucu, aldığı darbeler sonucu ölümcül şekilde yaralanmış ancak üniversite hastanesi tarafından acilen gerçekleştirilen bir operasyon sonucunda hayata döndürülebilmiştir.
“…başvuruya konu olayda başvurucunun maruz kaldığı şiddetin ağırlığı ve acilen gerçekleştirilen tıbbi operasyon sonucunda hayata döndürülebilmiş olması dikkate alındığında eylemin potansiyel olarak öldürücü bir niteliğe sahip olduğu kanaatine ulaşılmaktadır. Bu durum olaydaki diğer faktörlerle birlikte göz önünde bulundurulduğunda başvurunun yaşama hakkı çerçevesinde incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır…”
(ro)
[…] ‘Dipçik Davası’ olarak kazınan 14 yaşındaki Seyfullah Turan’ın başına uzun namlulu silah dipçiğiyle […]