HDP üzerindeki baskıların etkisini göz ardı etmeden söyleyecek olursak HDP’de bir önceki seçimlere göre en az yüzde yirmi kayıp olduğu söylenebilir. Böyle bir kayıp ancak iktidarda oldukça yıpranan partilerde görülebilir. AKP’de de benzer oranda bir kayıp söz konusudur. Bu bakımdan Parti anlamında HDP ve AKP bu seçimlerin en çok kaybedenleridir. AKP ve Erdoğan kurduğu Cumhur ittifakı sayesinde iktidarını korurken, HDP kurduğu Emek ve Özgürlük ittifakından istediği sonucu almamıştır.
HDP’nin YSP amblemi ile girmek zorunda kalışı da oy düşüşünde etkili olmuş olabilir. HDP olarak seçime girilseydi HDP YSK İlçe Seçim Kurulları ile Sandık Kurullarının tamamında yer alacaktı. Yine seçim döneminde hesaplarında bulunan hazine yardımını da kullanabilecekti. En önemlisi geçmiş seçim alışkanlıkları ve marka değerindeki avantajı da kullanabilecekti. Bu hususların oy düşüşünde etkisi tartışmasızdır. Parti bunu aşarak bundan dolayı olası kayıpları minimalize etmeyi başardı.
Asıl sorun Meclisin ve siyasetin belirleyiciliğinin azalması olmakla birlikte Kürt halkının gerçek temsilinin meclise yansımamış olmasıdır. Ayrıca HDP’nin örgütsel yapısı yetmiyormuş gibi her seçimde “sürpriz sayılabilecek” bazı adayların seçilebilecek yerlerden aday gösterilmesidir. 2018’de Ahmet Şık, Barış Atay ve Erkan Baş’ın aday yapılıp seçilmesi sonrasında bu üçlünün HDP’den ayrılıp TİP’i meclise taşımasını sağladı. TİP’in meclise taşınması elbette önemlidir. Ancak bunun Kürt halkının sırtından yapılmasının Kürt siyasetine kazancının olup olmadığı değerlendirmesi de yapılmalıdır. Özellikle o dönemde Ahmet Şık’ın HDP’yi eleştirerek ayrılması HDP içinde oluşan ve tabanla giderek yabancılaşan dar bürokratik yapının varlığını ortaya koydu. Kürt siyasetinin içinden dile getirilmesi gereken bir eleştiriyi Ahmet Şık dile getirmişti. Ne yazık ki aynı dar bürokratik yapı varlığını sürdürmeyi başararak TİP’in Emek ve Özgürlük İttifakı içinde kendi adaylarıyla seçime girmenin yolunu açtıysa da bu durum ne YSP’ye ne de TİP’e yaradı. Her iki parti adeta iki rakip partiymiş gibi birbirine laf yetiştirdi. YSP Türkiye’nin her yerinde TİP ise belirli yerlerde İttifak adı altında seçimlere girdi. HDP’nin büyük baskısına rağmen TİP büyük bir öz güvenle seçime kendi logosunda girmekte ısrar etti.
Burada TİP’in stratejisini takdir etmek lazım. Örneğin Hatay’da TİP yüzde 8.56 oy alırken, YSP yüzde 3,25 oy almıştır. Hatay’da YSP aday göstermeyip TİP’i desteklemiş olsaydı Hatay’daki ikinci milletvekilini YSP kazanabilirdi. Bu bakımdan YSP’nin Türkiye’nin her yerinde “seçime YSP logosu ile gireceğim” ısrarı ittifakın başarısını olumsuz etkilemiş, “şurada sen kaybettirdin” gibi anlamsız tartışmalara zemin oluşturmuştur. Asıl önemli olan milletvekili sayısı değil kişilerin temsiliyet kabiliyetini göstermesidir. TİP kendi listesi ile seçimlere girerek İstanbul’da yüzde 4.04 oy almıştır. Türkiye’nin her yerinde seçime girmiş olsaydı büyük ihtimalle Türkiye çapında bu orana yakın bir oran yakalayabilirdi. Bu TİP için büyük bir öz güven sınavı olmuştur. TİP, diğer küçük sol sosyalist partiler gibi olmadığını göstermiştir. Bir milyon üzerindeki oyu ile kitlesel bir parti olma yolunda ilerlemiştir.
TİP’e verilen oylar HDP oyları mıydı?
Hatay’ın 2018 ve 2023 seçim sonuçları bu konuda bize bir fikir verebilir. Bilindiği gibi 2018’de HDP listesinden Barış Atay aday gösterilmişti. Bu seçimde HDP yüzde 10.83 oy almış, Barış Atay milletvekili seçilmişti. 2023’te ise YSP yüzde 3.25, TİP yüzde 8.56 oy almıştır. Her iki partinin toplam oyu yüzde 11.81’dir. HDP’nin Türkiye çapında yüzde 15-20 oranında kayıp yaşadığı ve bu oranın Kürdistan dışındaki yerlerde yüzde 30-40 aralığında olduğu düşünülürse, Hatay’da her iki partinin toplamının bir önceki seçime göre yüzde 1 oranında artış göstermesinde TİP’e HDP’den çok CHP’den kayma olduğu söylenebilir. Türkiye’nin her yerinde oyunu yüzde ikiden fazla artıran CHP’nin 2018’de aldığı oyunu yüzde 30.84’ten 2023’te yüzde 28.39’a düşürmesi bu hususu teyit eder mahiyettedir. Benzer bir durum İstanbul ve diğer iller için de söylenebilir. Elbette bunların içinde geçmişte HDP’ye çok sayıda oy vermiş seçmenler de olabilir. Böyle olması TİP’i HDP’den “oy çalan” bir parti olarak yaftalanmasını gerektirmez.
YSP logosu ile seçime giren HDP’nin bu seçimlerdeki en büyük hatası “başkalarına bağımlı bir çözüm süreci” algısını yaratmış olmasıdır. Sırrı Süreyya Önder’in İstanbul 1. Bölge birinci sıradan, Hasan Cemal ve Cengiz Çandar’ın aday gösterilmeleri yanlış bir algıya neden olmuştur. Bu adayların gösterilmesi başta HDP seçmeninde olmak üzere diğer partilere oy veren seçmende de şaşkınlıkla karşılanmıştır. Hasan Cemal ve Cengiz Çandar bile şaşkınlıklarını gizleyememişlerdir.
HDP aday göstermekte yereli esas almadı
CHP Diyarbakır’da Sezgin Tanrıkulu’nu, Urfa’da Mahmut Tanal’ı, Erzincan’da Mustafa Sarıgül gibi “hemşehri” bağını esas alan güçlü adayları sahaya sürmüştür. AKP bakanları ve Diyarbakır ve Batman’da olduğu gibi yerelde güçlü olan adayları ile seçime girerken HDP anlaşılmaz bir nedenle Eş Genel Başkan Mithat Sancar Urfa’dan, Ağrılı Bedran Öztürk Diyarbakır’dan, Muşlu Sırrı Sakık Ağrı’dan, Sezai Temelli Muş’tan aday gösterilmiştir. Yerellik esası pas geçilmiştir.
HDP’de düşüş ve CHP’deki yükseliş
2023’ün en ilginç sonuçlarından biri olarak Diyarbakır seçimlerinde yaşandı. 2018’de HDP’nin oyu yüzde 67.03 iken 2023’te yüzde 60.93’e düşmüştür. Burada göze çarpan en önemli husus CHP’nin 2018’de yüzde 2 olan oyunu yüzde 8.24’ye çıkarmış olmasıdır. HDP’nin yüzde 6’lık oyu CHP’ye geçmiş gibi görünüyor. Deva, Gelecek ve Saadet Partisinin CHP’ye ittifakının etkisi olsa da bu husus HDP’deki kopuşların Türk sistem partilere yöneldiği gerçeğini değiştirmez. Benzer durum Urfa ve Van’da da söz konusudur. Bu azalmadan anlaşılıyor ki Selahattin Demirtaş şahsında oluşan kitleselliğin devam edilmesinde sorunlar vardır. 2016 yılında cezaevine gönderilen Demirtaş’ın serbest bırakılması için partisi HDP yeterli çaba göstermedi. Partinin başarısında Kürt siyasetindeki pratik liderlik boşluğunu dolduran Demirtaş’a reva görülen bu tutumdaki ısrar nihayet oylardaki büyük düşüşlerle yüzeye çıktı. Bunda Demirtaş’ın takındığı tutumun etkisi de göz ardı edilemez. Demirtaş HDP’ye hep bağlı kalmakla birlikte kendisi için oluşan boşluk ve gündemden düşmemek adına CHP’ye hoş görünme çabası içine girdi. CHP’nin Türkiye siyasetindeki ikili kanadında birine karşı diğerinin yanında taraf olmaya benzer bir rol oynadı. 2019 Yerel seçimlerinde CHP’lilerin Belediye Başkanı, 2023’te CHP’li Kılıçdaroğlu’nun CB seçilmesi için hem kendi enerjisini hem de HDP’nin enerjisini devreye soktu. Aslında HDP’nin kendi CB adayını göstermemesi Demirtaş’la ilgisi yoktur. HDP bu stratejik kararı Demirtaş’ın üzerine yıkarak bu kararına bir meşruiyet kazandırmaya çalışmıştır. Çünkü şu ana kadar Demirtaş’ın liderliğinde ondan daha yüksek oy almış bir HDP yoktur. 2014’te CB seçimlerine katılarak yüzde 10 barajını yıkacağını gösterip HDP’nin 2015’te yüzde 13.50 oy almasını sağlamıştır. Alınan bu oylar onu KSH’nin pratik lideri haline getirmiştir. Yine de YSP seçimlerde bu kadar oy alabiliyorsa Demirtaş’ın canla başla mücadele etmesi hatırınadır. Mitinglerde “Selo’ya özgürlük” haykırışları boşuna değildir. Ne yazık ki, Demirtaş’ın da gelebileceği bir sınır vardır. Bundan sonra bu haliyle sürdürülürse HDP’deki kayıp ve kopmalar devam edecektir. Şehit Tahir Elçi’nin eşinin CHP’den aday gösterilmesi olayına basit ve kişisel bir tercih anlayışı ile yaklaşılmış, bu örneğin kitlesel bir kayışın işareti olduğu üzerinde durulmamıştır.
Asıl korku Kürt oylarının TİP veya başka Kürt partilerine kayması değildir. Kürtlüğün de aşınmasıyla sonuçlanacak Türk sistem partilerine kaymasıdır.
Seçim sonuçları değerlendirilirken “seçim sahtekarlığının” arkasına sığınma basitliğine düşülmemeli, usulsüzlük ve sahtecilik bahane olarak gösterilmemelidir. Çünkü usulsüzlük ve sahtekarlıklar hep vardır, olmaya da devam edecektir. Seçimlerde sahtecilik olduğu konusunda bir çok delil vardır. Kılıçdaroğlu’nun Türkiye’nin ortalaması olması gereken İstanbul’da Erdoğan’a yüzde 2 fark atmasına rağmen Türkiye genelinde bu farkın Erdoğan lehine yüzde 4 daha yüksek olması sahteciliğin boyutunu gösteriyor. Sayım sırasında Kılıçdaroğlu lehine olan yükselişin bir anda düşüşe geçişteki garipliğe de dikkat etmek gerekiyor. Yine İstanbul’da yüzde 6’ya kadar düşen MHP’nin Türkiye çapında yüzde 10’un üstüne çıkması da şüpheler uyandırıyor.
HDP’nin CB Adayı çıkarmayışı
HDP’nin CB seçiminde aday göstermeyişi ve Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleme kararı almış olması deprem, ekonomik kriz, diktatörlüğe doğru gidiş ve benzeri sebeplerle kabul edilebilir görünse de bu desteğin bir anlaşma ile çerçevelenmemiş olması KSH’nin ideolojik olarak görünürlüğünü azaltmıştır. Oyların düşüşünde bunun da etkisi vardır. CB Seçiminin ilk kez ikinci oylamaya kalması bu gerçeği açığa çıkarmıştır. Gönül isterdi ki, bu seçim HDP sayesinde olabilseydi. Ne yazık ki CB seçiminin ikinci tura kalması aşırı Türk Milliyetçi bir anlayış eliyle olmuştur. İlk kez seçimlere katılan bu kesim ikinci tura kalan adaylar arasında bir anda pazarlık kozu haline gelmekle kalmamış Millet İttifakı “Milliyetçi” bir renge bürünmeye hazır hale gelmiştir. Buna karşı bütün kozlarını oynamış HDP’nin Millet ittifakını destekleme zorunluluğu devam edecektir. Meclis çoğunluğunu oluşturan Cumhur ittifakının CB’yi de kazanmaması HDP’nin güncel hedefi olmaya devam edecektir. Başlangıçta belirlenen stratejiden kopması mümkün değildir.
Kürdistan’ın dört parçasındaki dağınıklık
Kürt siyasetinin yaşadığı zorluklardan biri de genel olarak Kürdistan’ın diğer parçalarında birleşik bir duruşun olmayışıdır. Erdoğan’ın Kuzey’le Güney arasında “tampon bölge” kurma çabasına karşı birlikte hareket etme anlayışı oldukça zayıftır.
Hüda-Par’a CHP’nin bakış açısıyla bakıldı. Yine özellikle Hüda-Par’ın konumu, AKP ile ilişkisi, Kürtlerin Hizbullah’a bakış açısına göre değil de CHP ve Milliyetçi Türkçü bakış açısına göre belirlendi Vahşi cinayet yöntemleri dile getirilse de bunun ötesinde Hüda-Par’ın Kürtlerin siyasi ve kültürel hakları yönündeki programının eleştiri konusu yapılması sanki bu konuda Hüda-Par’ın HDP’den daha ileri olduğu algısına yol açmış, Hizbullah’ın Kürt siyasetine karşı konumlandığı Kontra gerçekliği pas geçilmiştir. Bu anlamda HDP kendine göre kurguladığı ittifaklardan zararlı çıkarken Hüda-Par kendi ismi ile seçimlere katılmadan Mecliste temsil hakkı elde ederek kendisine siyasi bir alan açmıştır. Seçim kampanyası sırasında Hüda-Par’ın KDP Lideri Barzani ile görüntü vererek Hüda-Par’a Kürdi bir alan da açabilir. Kategorik olarak buna karşı çıkmak doğru da olmaz. Siyasi çalışma ve talepleriyle farklı bir Kürt siyasi rengine de bürünebilir. Hüda-Par’ı Hizbullah uzantısı gösterme anlayışı HDP’nin de PKK’nin uzantısı olarak gösterilmesine meşruiyet alanını da açabilir. Özellikle her seçimde muhafazakar Müslümanlığın temsilinin önceki dönemlerde göre az oluşu da buna katkı sunabilir.
Sonuç olarak HDP bu seçimde nefesini kah CHP/Kılıçdaroğlu kah TİP için harcayarak kendisi için nefes alamaz duruma gelmiştir. Ancak kendisini yaşatabilecek miktarda nefesi olanın bu nefesiyle Millet İttifakına hayat vermesi ‘Yeşil Yol’ filmini anımsattı bana. Bu durum, idama mahkum edilen mahkumları son yolculuklarına uğurlayan hapishane görevlisi Paul Edgecomb’un John Coffey isimli siyahi mahkumla olan ilişkisine benziyor. John Coffey, bir gece gizli bir şekilde hücresinden alınıp, hapishane görevlisinin evine getirilir. Olağanüstü bir yeteneğe sahip olan Coffey varolan nefesini sonuna kadar hapishane müdürünün ölümcül hastalığa yakalanan eşine vererek onu yaşama tutturur ancak kendisini nefes alamaz duruma getirir. Bu nefes 2019’de Millet ittifakına Büyükşehir belediyelerini kazandırarak iyice azalmıştı. Ne yazık ki kalan nefesi Kılıçdaroğlu’nu başkan yapmaya yetmedi. İkinci turda Kılıçdaroğlu’na CB yolu açık mı kapalı mı olduğunu 28 Mayıs gecesi hep birlikte göreceğiz.
Serhat News