8 gazeteciye ceza verilmesini değerlendiren Av. Resul Temur, gizli tanığın beyanlarını somutlayacak delil bulunmadığını belirterek mahkemelerin hukuki çerçeveyle değil politik anlamda kendisinden istenen işi yerine getirdiğini belirtti.
Ankara merkezli operasyon kapsamında 25 Ekim 2022’de gözaltına alınan 11 gazeteciden 9’u 29 Ekim’de çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı. 16 Mayıs 2023’te tahliye edilen gazetecilere iki gün önce görülen duruşmada ceza verildi. Gazetecilerden Mezopotamya Ajansı (MA) muhabirleri Diren Yurtsever, Berivan Altan, Selman Güzelyüz, Hakan Yalçın, Emrullah Acar, Zemo Ağgöz ve Deniz Nazlım ile JINNEWS muhabiri Öznur Değer’e “örgüt üyeliği” iddiasıyla 6’şar yıl 3’er ay hapis cezası verdi. Habibe Eren, Ceylan Şahinli ve Mehmet Günhan’ın ise beraatine karar verildi.
Mezopotamya Ajansı’nın haberine göre, Gazetecilerin avukatlığını yapan Resul Temur, yaklaşık üç yıldır Özgür Basın’a yönelik toplu ve organize operasyonlar gerçekleştirildiğini belirtti. Temur, daha önce gazetecilerin tekli alınıp, “cezalandırıldığını” ifade ederek, bu durumun da kamuoyunda gazetecilerin yargılanmasını görünür olmaktan çıkardığını söyledi.
Amaç gazetecileri susturmak
2022’de Diyarbakır’da 16, Ankara’da 9 gazetecinin daha sonra 3 gazetecinin tutuklanmasının ardından İstanbul ve İzmir’de gazetecilere yönelik operasyonları hatırlatan Temur, “Yapılan operasyonlar düşünüldüğünde bu durumun bir suç unsuruna dayanmadığını belirtebiliriz. İktidarın ve devletin aleni bir şekilde gazetecileri tamamen susturmaya yönelik ve ortadan kaldırmaya yönelik bir çaba içerisine girdiğini görüyoruz” ifadesinde bulundu.
‘Operasyonlar organizeli ve tek merkezden yönetiliyor’
Söz konusu yargılamaların hukuki olmadığını, gazetecilerin birçok şehirde eşzamanlı olarak ‘yargı tacizine’ maruz kalmış olmasının bu durumun organizeli ve tek merkezden yönetildiğinin göstergesi olduğunu ifade eden Temur, şunları söyledi: “Burada Kürt basını açık bir hedef. Bundan sonra da Kürt basınına yönelik benzeri operasyonların devam edeceğini Ankara’nın vermiş olduğu karar ile anlamış oluyoruz. Gazeteciler için daha önceki yargılamalarda ‘gazeteci görünümlü örgüt üyesi’ ibaresi kullanılırdı ve Türkiye özellikle Avrupa’ya dönük eleştirileri kırabilmek için ‘hayır onlar gazeteci değil, gazeteci görünümlü örgüt üyesi’ şeklinde savunma yapardı. Fakat 2 gün önce Ankara’da ceza alan gazeteciler açısından durum daha farklılaştı ve ‘gazeteci görünümlü örgüt üyesi’ olmaktan çıkartılıp ‘sözde gazeteci’ ve ‘sözde haber’ şeklinde nitelendirmelerle cezalandırıldıklarını gördük. Yoksa ‘sözde gazeteci’, ‘sözde haber’ terimlerinin biz hukuki terimler olmadığını, politik anlamda geliştirilmiş terimler olduğunu, savcıların ve mahkemelerin bu anlamda politik tavırla hareket ettiklerini açık bir biçimde görmüş olduk. Söz konusu yargılamada yargılananların iki kimliği ön plana çıkıyordu: ‘gazetecilik’ ve ‘Kürt kimliği’ idi. Orada yargılanan kişilerin tamamının gazeteci olduğu ve yapmış oldukları haberlerden dolayı yargılandıkları dosya içerisinde çok rahat bir biçimde anlaşılıyordu.”
Kürt Gazetecilerin dosyaları ve tanıklar
Gazeteci ve Kürt kimlikleri üzerinden gazetecilerin mesleki faaliyetlerinin manipüle edildiğini belirten Temur, “Uzun yıllardır Kürt gazetecilerin dosyalarında açık veya gizli tanık beyanlarıyla birlikte gazetecilerin çalışma alanları, yaptıkları mesleki faaliyetler açık bir şekilde manipüle ediliyor ve gazetecilik faaliyeti dışında yorumlanmaya çalışılıyor. Ankara’daki dosyada var olan gizli tanık bile beyanlarında yargılananların gazeteci kimliğini ön plana çıkartarak bir beyanda bulunuyor. Buna rağmen söylediklerinin esas alınması, meselenin hukuki olmadığını, gizli tanık ile ilgili bir mesele olmadığını açık bir şekilde ortaya koyuyor” şeklinde konuştu.
Kararlar politik
Tanık koruma kanunun 9’uncu maddesinin 8’inci fıkrasının açık bir şekilde “gizli tanık beyanının hükme esas alınamayacağını” ortaya koyduğunu ifade eden Temur, Yargıtay’ın yerleşmiş kararları ve AYM’nin bir kısım kararlarının da benzer şekilde sadece gizli tanık beyanı ile hüküm kurulamayacağını ifade ettiğini hatırlattı. Temur, “Bu dosyada da gizli tanığın herhangi bir şekilde beyanlarını somutlayabilecek yan bir delil bulunmamakta. Buna rağmen mahkemelerin temel yaklaşımları AYM’nin ya da AİHM’in çizmiş olduğu hukuki yol ya da çerçeve üzerinden hareket etmek değil, hukuki anlamda karar vermek değil, daha çok politik anlamda kendisinden istenen işi yerine getirmek. Mahkemeleri yargılama alanları olarak görmekten ziyade, bir iş alanı olarak görmek bu anlamda daha doğru” diye belirtti.
‘Teşhir etmek gerekiyor’
Temur, son 3 yılda Kürt gazetecilere dönük söz konusu yargı tacizi etrafında oluşturulan destek ve dayanışmanın olduğunu ve bunun büyütülmesi gerektiğinin altını çizdi. Temur, “Birlikte hareket etmek ve bu yargı tacizini hem Türkiye’de hem uluslararası alanda birlikte teşhir edip göstermek gerekiyor. Bunun için de sürekli yan yana durup, mücadele etmek gerektiğine inanıyorum” ifadesinde bulundu.(Kaynak)
Serhat News