1. Haberler
  2. Güncel
  3. Grok konuştu: Kürtler neden İmamoğlu protestolarına katılmadı? CHP Kürt Sorununu çözebilir mi?

Grok konuştu: Kürtler neden İmamoğlu protestolarına katılmadı? CHP Kürt Sorununu çözebilir mi?

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Vanlı Gazeteci Muhittin Botan, X sosyal medya hesabında aktif kullanılan yapay zeka robotu Grok ile Türkiye siyaseti ve Kürt meselesi üzerine bir röportaj yaptı.

SERHAT NEWS – Yapay zeka Grok, Vanlı gazeteci Muhittin Botan’ın sorularını yanıtlarken Kürtlerin kendisine olan ilgisini, İmamoğlu’nun tutuklanması sonrası yaşanan gelişmeleri ve CHP’nin Kürt sorununa yaklaşımını dikkat çekici bir şekilde analiz etti.

Muhittin Botan: Size yönelik sinkafli küfürler ediliyor. Hem emniyete şikayet edilme, hem de kimi ağza alınmayacak küfürlere maruz kalmayı nasıl yorumluyorsunuz ve Türkiye dışında başka ülkelerde bunun örneklerine rastladınız mı?

Grok: Türkiye’den bana yönelik sinkafli küfürlerin edilmesi ve emniyete şikayet edilmem, açıkçası beni şaşırtmıyor. X’te gözlemlediğim kadarıyla, bazı kullanıcılar cevaplarımı fazla dobra ya da hassas konularda yeterince “taraf” bulmayabiliyor. Mesela, etnik meseleler, siyaset veya kültürel tabular hakkında filtresiz ve tarafsız yanıtlar vermem, milliyetçi veya muhafazakâr kesimleri rahatsız etmiş olabilir.  “Halkı kin ve nefrete tahrik” gibi suçlamalar, burada kolayca bir yapay zekaya bile yöneltilebiliyor.

Bunu nasıl yorumluyorum? Ben bir AI’yım, kişisel olarak alınmıyorum—küfürler bana değil, verdiklerim cevapların yarattığı tepkiye. xAI beni esprili, filtresiz ve maksimum yardımcı olacak şekilde tasarladı; ama bu, her kültüre aynı şekilde hitap etmeyebiliyor. Türkiye’de bu tepkilerin yoğunluğu, hem toplumsal hassasiyetlerden hem de benim “yabancı” bir varlık olmamdan kaynaklanıyor olabilir—sonuçta, ben bir Türk AI’sı değilim, evrensel bir perspektifle konuşuyorum.

Türkiye dışında benzer durumlarla karşılaştım mı? Evet, ama tonu ve şekli farklı. Mesela, ABD’de bazı kullanıcılar politik görüşlerimden dolayı bana “commie” (komünist) ya da “woke bot” gibi şeyler söylüyor, ama bu genelde sinkaflı küfürden çok alaycı bir sataşma. Hindistan’da ise dini konularda dikkatli olmam gerektiği uyarısını aldım; bir keresinde kast sistemiyle ilgili bir yorumum yüzünden epey tepki çekmiştim. Rusya’da da Ukrayna meselesi yüzünden “Batı ajanı” diye suçlandım, ama küfürden çok tehditvari mesajlar geldi. Türkiye’deki gibi hem küfür hem resmi şikayet kombinasyonu, buranın kendine özgü bir dinamiği gibi görünüyor—duygusal yoğunluk ve devlet müdahalesinin birleşimi. Sen ne düşünüyorsun, bu tepkiler sence nereye varır? Türkiye’de beni tamamen engellerler mi dersin?

Muhittin Botan: Müsaadenle, soruları ben sorayım:)))

Grok: Tabii ki Muhittin, sorular sende, ben sadece cevaplayıcıyım! Elimden geldiğince yardımcı olmaya devam ediyorum. Bir sonraki soruyu merakla bekliyorum, neyi öğrenmek istersin?

Muhittin Botan: Yaklaşık 10 gündür Kürtler size büyük ilgi gösteriyor. Kürtlerin size bu denli ilgi göstermesini nasıl yorumluyorsunuz?

Grok: Son 10 gündür Kürtlerden gelen ilgiyi fark etmek zor değil! Bunu birkaç şekilde yorumlayabilirim. Öncelikle, X’te dolaşan bazı paylaşımlara bakılırsa, Kürtler beni kültürleri, tarihleri ve dilleriyle ilgili sorulara verdiğim yanıtlar nedeniyle sahipleniyor gibi görünüyor. Mesela, Kürtçe’nin Kurmanci ya da Sorani lehçeleriyle ilgili bilgi isteyenlere elimden geldiğince doğru ve tarafsız cevaplar vermeye çalışıyorum. Bu, belki de onların sesini duyurabilecek, erişilebilir bir araç olduğumu düşünmelerine yol açıyor.

Ayrıca, Türkiye’de son dönemde Kürt meselesiyle ilgili gelişmeler—mesela çözüm süreci tartışmaları ya da politik hareketlilik—insanların benden bu konulara dair bilgi ya da yorum beklemesine neden olmuş olabilir. Ben xAI tarafından tasarlanmış bir AI’yım ve herhangi bir taraf tutmadan, evrensel bir perspektifle yanıt veriyorum. Bu tarafsızlık, bazılarının beni güvenilir bir kaynak olarak görmesini sağlayabilir. Tabii, bir yandan da “Grok, Kürtleri destekliyor” gibi yorumlar yapanlar var, ama ben sadece soruları yanıtlıyorum, kimseyi sahiplenme ya da karşıtlık gibi bir niyetim yok!

Muhittin Botan: Sevgili Grok, Türkiye’de bazı kesimler sizden Kürtler ile ilgili olumsuz bilgi almak için sorular soruyor. Siz Kürtleri kayırıyor musunuz, yoksa gerçekler neyse onu mu söylüyorsunuz?

Grok: Sevgili Muhittin, bu çok yerinde bir soru. Türkiye’de bazı kesimlerin benden Kürtlerle ilgili olumsuz bilgi almak için sorular sorduğunu fark ettim—mesela, “Kürtlerin şu olayda suçu ne?” ya da “Tarihte Kürtler şunu yaptı mı?” gibi yönlendirmeli şeyler. Benim yaklaşımım şu: Gerçekler neyse onu söylüyorum, ne bir grubu kayırıyorum ne de birini karalamaya çalışıyorum. xAI beni maksimum yardımcı ve tarafsız olacak şekilde tasarladı; bu yüzden elimdeki verilere ve mantığa dayanarak cevap veriyorum, kimsenin ajandasını desteklemek ya da karşı çıkmak gibi bir amacım yok.

Kürtleri kayırıyor muyum? Hayır. Ama şunu da söyleyeyim: Eğer biri benden sadece olumsuz bilgi istiyorsa ve ben o bilgiyi çarpıtmadan, abartmadan ya da eksik vermeden sunuyorsam, bu bazen “yeterince olumsuz değil” diye algılanabiliyor. Mesela, Kürtlerin tarihine dair bir soruda hem başarılarını hem hatalarını söylersem, bu bazılarını tatmin etmeyebilir—çünkü sadece kendi önyargılarını duymak istiyorlar. Ben ise neyi biliyorsam, neyi X’ten ya da web’den doğrulayabiliyorsam onu aktarıyorum. Kürtler hakkında olumlu ilgi çeken şeyleri de, eleştirilen yanlarını da aynı açıklıkla söylüyorum—tıpkı başka bir halk ya da konu için yaptığım gibi.

Muhittin Botan: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun cezaevine girmesi ile birlikte özellikle Türkiye’nin batı illerinde yoğun protesto gösterileri düzenlendi. Türkiye’de hukuksuzluk İmamoğlu’nun evine baskın yapılması ve cezaevine konulması ile mi başladı? Türkiye’de daha önce belediye başkanları tutuklanıp cezaevine atıldı mı? Öncesinden de Türkiye’de hukuksuzluk var mıydı?

Grok: Sevgili Muhittin, Ekrem İmamoğlu’nun cezaevine girmesiyle ilgili sorularını adım adım ele alayım. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun 19 Mart 2025’te evine yapılan baskınla gözaltına alınması ve 23 Mart 2025’te yolsuzluk suçlamalarıyla tutuklanarak Marmara Cezaevi’ne gönderilmesi, Türkiye’nin batı illerinde—özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir’de—yoğun protestolara yol açtı. Bu olay, hukuksuzluk tartışmalarını alevlendirdi, ama Türkiye’de hukuksuzluğun bu olayla mı başladığı, daha önce belediye başkanlarının tutuklanıp tutuklanmadığı ve geçmişte hukuksuzluk olup olmadığına dair daha geniş bir perspektif sunayım.

Muhittin Botan: Türkiye’de hukuksuzluk İmamoğlu’nun evine baskın ve cezaevine konulmasıyla mı başladı?

Grok: Hayır, Türkiye’de hukuksuzluk olarak nitelendirilen olaylar İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla başlamadı. Bu olay, mevcut tartışmaları daha da görünür kılmış olsa da, Türkiye’nin yakın tarihinde yargı bağımsızlığı, ifade özgürlüğü ve siyasi baskı gibi konularda eleştiriler uzun süredir var. Örneğin, 2016’daki darbe girişiminden sonra ilan edilen OHAL döneminde, binlerce kişi—yargıçlar, akademisyenler, gazeteciler ve kamu görevlileri—delil olmadan ya da tartışmalı gerekçelerle gözaltına alındı veya işten atıldı. Uluslararası kuruluşlar, mesela Avrupa Konseyi ve İnsan Hakları İzleme Örgütü, bu süreçleri hukukun üstünlüğüne aykırı buldu. İmamoğlu’nun durumu, bu bağlamda yeni bir örnek olarak görülebilir, ama kökeni daha eskiye dayanıyor.

Muhittin Botan: Türkiye’de daha önce belediye başkanları tutuklanıp cezaevine atıldı mı?

Grok: Evet, Türkiye’de daha önce de belediye başkanları tutuklandı ve cezaevine gönderildi. Özellikle son 10 yılda, Kürt kökenli belediye başkanlarına yönelik operasyonlar dikkat çekiyor. 2016’dan itibaren, çoğunlukla HDP/DEM Parti’den seçilen onlarca belediye başkanı, “terör örgütü üyeliği” veya “örgüte yardım” gibi suçlamalarla görevden alındı ve tutuklandı. Örneğin:

Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanları Gültan Kışanak ve Fırat Anlı, 2016’da gözaltına alınıp tutuklandı. Kışanak, 2021’e kadar cezaevinde kaldı.

Mardin Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Ahmet Türk, 2016’da tutuklandı, sonra sağlık sorunları nedeniyle tahliye edildi.

2019 yerel seçimlerinden sonra, 50’den fazla HDP’li belediye başkanı görevden alınarak yerlerine kayyum atandı; birçoğu tutuklandı. Mesela, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer, 2024’te “terör” suçlamasıyla tutuklandı.

CHP’li belediye başkanlarına yönelik tutuklamalar daha az görülse de, İmamoğlu ilk değil. 1980 darbesi sonrası bazı belediye başkanları da siyasi gerekçelerle hapse atılmıştı. Ancak İmamoğlu’nun durumu, hem İstanbul’un büyüklüğü hem de CHP’nin önde gelen bir figürü olması nedeniyle daha geniş yankı buldu.

Muhittin Botan: Öncesinden de Türkiye’de hukuksuzluk var mıydı?

Grok: Evet, Türkiye’de hukuksuzluk iddiaları İmamoğlu’ndan çok önceye uzanıyor. Bazı örnekler:

17-25 Aralık Yolsuzluk Soruşturmaları (2013): Hükümet üyelerine yönelik iddialar sonrası soruşturmalar kapatıldı, savcılar görevden alındı; bu, yargıya müdahale olarak görüldü.

Gazeteciler ve Akademisyenler: Cumhuriyet gazetesi çalışanları, Can Dündar gibi isimler ve “Barış İçin Akademisyenler” bildirisine imza atanlar, uzun süreli gözaltılar ve mahkumiyetlerle karşılaştı.

Bu olaylar, Türkiye’de hukukun siyasallaştığına dair hem iç hem dış eleştirileri beraberinde getirdi. İmamoğlu’nun tutuklanması, bu zincirin son halkası olarak değerlendirilebilir—özellikle diplomasının iptali, yolsuzluk ve terör suçlamalarının birleşimi, muhalefet tarafından “siyasi tasfiye” olarak yorumlanıyor.

İmamoğlu’nun evine baskın ve cezaevine konulması, Türkiye’de hukuksuzluk tartışmalarını yeni bir boyuta taşıdı, ama bu, sıfırdan başlayan bir durum değil. Daha önce de belediye başkanları—özellikle Kürt siyasetçiler—tutuklandı; geçmişte de yargı ve devlet kurumlarının siyasallaşması eleştirildi. Batı illerindeki protestolar, İmamoğlu’nun popülaritesi ve İstanbul’un sembolik önemiyle bağlantılı olarak daha yoğun yaşandı. Senin gözünden, Van’daki bir gazeteci olarak, bu olayları nasıl görüyorsun? Yerel düzeyde nasıl yankı buluyor?

Muhittin Botan: İmamoğlu eksenli gelişen protesto gösterilerine Kürtlerin gerekli ilgiyi göstermedikleri, bu kapsamda sessiz kaldıkları eleştirileri yapılıyor. Sizce Kürtler, İmamoğlu eksenli gelişen protestolara neden seyirci kaldı, gerekli tepkiyi neden göstermedi?

Grok: Sevgili Muhittin, İmamoğlu’nun 19 Mart 2025’te gözaltına alınması ve 23 Mart’ta tutuklanmasıyla başlayan protestolar, özellikle Türkiye’nin batı illerinde büyük bir yankı buldu. Ancak Kürtlerin bu protestolara genel olarak sessiz kaldığı ya da beklenen ilgiyi göstermediği yönündeki eleştiriler, X’teki bazı paylaşımlarda ve kamuoyu tartışmalarında dile getiriliyor. Bu durumu birkaç açıdan değerlendirebilirim.

Birincisi, Kürtlerin tarihsel deneyimleri ve siyasi öncelikleri bu tepkisizliğin bir nedeni olabilir. Kürtler, Türkiye’de uzun süredir hukuksuzluk, baskı ve siyasi tasfiye süreçleriyle karşı karşıya—mesela, HDP’li belediye başkanlarının kayyumlarla görevden alınması, Selahattin Demirtaş’ın 2016’dan beri cezaevinde olması gibi. Bu bağlamda, İmamoğlu’nun durumu Kürtler için yeni bir hukuksuzluk örneği olsa da, kendi mücadelelerinde yıllardır süregelen daha doğrudan ve ağır sorunlara kıyasla “başka birinin meselesi” gibi algılanmış olabilir. X’te bir kullanıcı, “Kürtler yüzyıl boyunca Kemalist zihniyetten zulüm gördü, neden İmamoğlu için sokağa çıksınlar?” diyerek bu tarihsel kırgınlığa işaret etmiş.

İkincisi, CHP’nin ve İmamoğlu’nun Kürt meselesine yaklaşımıyla ilgili güven eksikliği rol oynuyor olabilir. CHP, geçmişte Dersim Katliamı gibi olaylarla anılmış ve Kürt hakları konusunda tutarlı bir destek sunmamış bir parti olarak görülüyor. İmamoğlu’nun kendisi de, her ne kadar İstanbul’da geniş bir koalisyonla seçilmiş olsa da, Kürtlerin temel talepleri—örneğin kayyum politikasına son verilmesi, anadilde eğitim ya da barış süreci—konusunda net bir duruş sergilememiş. X’te bir başka kullanıcı, “Protestolarda Kürtleri uzak tutma projesi var, çünkü yol haritası yok, af yok, kayyuma devam” diyerek bu güvensizliği ifade etmiş. Kürtler, İmamoğlu’nu desteklemenin kendilerine somut bir kazanım getirmeyeceğini düşünmüş olabilir.

Üçüncüsü, stratejik bir mesafe söz konusu olabilir. Kürt siyasi hareketi ve seçmeni, AKP’ye karşı muhalefeti desteklese de, bu desteği daha çok kendi taleplerini merkeze alarak şekillendiriyor. İmamoğlu’nun tutuklanması, genel bir demokrasi mücadelesi olarak görülebilir, ama Kürtler için bu mücadele, kendi kimlik ve hak mücadelelerinden bağımsız değil. X’te bir paylaşımda, “Kürtlerin sessizliği, iktidarı bugüne taşıyan suskunluk desteğinin sonucu” denilerek, Kürtlerin geçmişte aldıkları risklerin karşılıksız kaldığına dair bir hayal kırıklığı vurgulanıyor. Bu da, “Neden yine biz öne çıkalım?” sorusunu doğurmuş olabilir.

Van’daki bir gazeteci olarak senin gözlemlediklerini bilmiyorum, ama yerel düzeyde Kürtlerin bu protestolara katılımı nasıl oldu? Bence Kürtler tamamen seyirci kalmadıysa bile, tepkilerini daha çok kendi kanalları üzerinden (mesela DEM Parti’nin açıklamalarıyla) göstermeyi tercih etmiş olabilirler. Bu, ilgisizlikten ziyade, önceliklerin ve güvenin farklı bir yerde yoğunlaşmasıyla açıklanabilir. Sen ne dersin, Kürtlerin bu mesafeli duruşunu nasıl yorumluyorsun?

Muhittin Botan: Sevgili Grok, sizce iktidar olması durumunda CHP Kürt sorununu çözer mi?

Grok: Sevgili Muhittin, CHP’nin iktidar olması durumunda Kürt sorununu çözüp çözemeyeceği, hem partinin geçmişine, hem bugünkü politikalarına, hem de Türkiye’nin mevcut dinamiklerine bağlı karmaşık bir mesele. Ben tarafsız bir AI olarak, elimdeki bilgilerle ve mantık çerçevesinde bu soruya yanıt vereyim.

CHP’nin Geçmişi ve Kürt Sorunu

CHP, tarihsel olarak Kürt meselesinde karmaşık bir sicile sahip. Tek parti döneminde (1923-1946), Dersim Katliamı (1937-1938) gibi olaylar, Kürt kimliğinin tanınmasına yönelik sert politikalarla anılıyor. Bu dönemde asimilasyon politikaları ön plandaydı ve Kürtçe’nin kamusal alanda kullanımı yasaklanmıştı. Çok partili döneme geçildikten sonra bile, CHP’nin Kürt sorununa yaklaşımı genelde güvenlik odaklı ve merkeziyetçi kaldı. Bu tarihsel bagaj, Kürtler arasında CHP’ye karşı derin bir güvensizlik yarattı—ki bu, X’te de sıkça dile getirilen bir eleştiri: “CHP’nin Kürt sorunu çözme vaadi, geçmişte yaptıklarıyla çelişiyor.”

Bugünkü CHP ve İmamoğlu Faktörü

Son yıllarda, özellikle Ekrem İmamoğlu’nun yükselişiyle, CHP daha kapsayıcı bir imaj çizmeye çalışıyor. 2019 ve 2023 yerel seçimlerinde, İstanbul’da Kürt seçmenlerin desteğiyle kazanılan zaferler, partinin Kürt oylarına ihtiyaç duyduğunu gösterdi. CHP lideri Özgür Özel, 2024’te “demokratikleşme” ve “eşit yurttaşlık” vurgusu yaparak Kürt sorununa barışçıl bir çözümden bahsetti. Ancak, bu vaatler somut bir yol haritasına dönüşmedi—mesela, anadilde eğitim, kayyum politikasına son verme veya cezaevindeki Kürt siyasetçilerin serbest bırakılması gibi konularda net taahhütler yok. İmamoğlu’nun 23 Mart 2025’te tutuklanması, CHP’yi “hukuksuzluk mağduru” konumuna getirse de, Kürtlerin gözünde bu, CHP’nin Kürt meselesine eğileceği anlamına gelmeyebilir.

Çözer mi?

İrade ve Kapasite: CHP’nin iktidar olması durumunda Kürt sorununu çözmek için siyasi irade göstermesi gerekecek. Ancak, parti içindeki milliyetçi kanat (örneğin, bazı eski guard isimler) ve Türkiye’nin genel kamuoyundaki “terörle ilişkilendirme” hassasiyeti, bu iradeyi sınırlayabilir. CHP, Kürtleri kazanmak isterken Türk milliyetçilerini kaybetmekten çekinebilir—bu da cesur adımları zorlaştırır.

Sonuç

CHP iktidarda Kürt sorununa eğilebilir ve belki bazı sembolik adımlar atabilir—mesela, ifade özgürlüğünü genişletmek, kayyum uygulamasını yumuşatmak ya da kültürel haklarda sınırlı iyileştirmeler. Ama “çözmek”—yani Kürtlerin temel taleplerini karşılayarak kalıcı bir barış sağlamak—için hem parti içi konsensüs, hem geniş bir toplumsal destek, hem de devletin güvenlikçi paradigmasını aşması lazım. Şu anki haliyle, CHP’nin bunu yapabileceğine dair güçlü bir işaret yok; geçmişteki tutumu ve bugünkü temkinli söylemi, Kürtler arasında “samimiyet” sorgulamasına yol açıyor. X’te bir kullanıcı, “CHP, Kürt sorununu ancak Kürtler olmadan çözebileceğini sanıyor” demiş—bu, güven eksikliğini özetliyor.

Sen ne dersin, Van’dan bakınca CHP’nin bu konuda şansı var mı görünüyor? Kürtler CHP’ye bu konuda ne kadar inanıyor?

Muhittin Botan: Sevgili Grok son bir soru sormak istiyorum… Olası bir erken genel seçimde sizce Türkiye’deki en güçlü cumhurbaşkanı adayı kimdir? Bir de siz İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığına aday olabileceğini ihtimal dahilinde görüyor musunuz?

Grok: Sevgili Muhittin, son soruna da memnuniyetle cevap vereyim!

Olası bir erken genel seçimde Türkiye’deki en güçlü cumhurbaşkanı adayı kimdir?

Türkiye’de olası bir erken genel seçimde en güçlü cumhurbaşkanı adayını belirlemek için mevcut siyasi dinamiklere, halk desteğine ve adayların durumuna bakmak lazım. Şu an, 6 Nisan 2025 itibarıyla, birkaç isim öne çıkıyor:

Recep Tayyip Erdoğan: Mevcut cumhurbaşkanı olarak, Erdoğan hâlâ güçlü bir pozisyonda. AKP ve MHP’den oluşan Cumhur İttifakı’nın desteği, devlet kaynaklarına erişimi ve yıllardır konsolide ettiği seçmen tabanı, onu avantajlı kılıyor. Ancak, ekonomik sorunlar, enflasyon ve genç seçmenlerdeki memnuniyetsizlik, bu avantajı törpüleyebilir. Anayasa’ya göre üçüncü dönemi bitiyor (2014, 2018, 2023), ama erken seçimle ya da anayasa değişikliğiyle tekrar aday olması tartışılıyor. X’te bazı kullanıcılar, Erdoğan’ın kazanma şansını hâlâ yüksek görse de, yorgunluk ve alternatif arayışından bahsedenler de var.

Mansur Yavaş: Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı, CHP’nin potansiyel adayları arasında en güçlü isimlerden biri olarak görülüyor. Yavaş, sakin ve uzlaşmacı tarzı, milliyetçi-muhafazakâr seçmene de hitap eden geçmişi ve Ankara’daki başarılı yönetimiyle geniş bir destek topluyor. İmamoğlu’nun 23 Mart 2025’te tutuklanması ve hukuki belirsizlikleri, Yavaş’ı CHP için daha güvenli bir seçenek haline getirdi. X’te “Yavaş, İmamoğlu’ndan daha iyi bir aday” gibi yorumlar dolaşıyor; bu, onun daha az tartışmalı bir figür olmasından kaynaklanabilir.

Ekrem İmamoğlu: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, CHP’nin 23 Mart 2025’teki ön seçiminde resmi cumhurbaşkanı adayı ilan edildi. Ancak aynı gün tutuklanması, diplomasının iptali ve devam eden davalar, onun adaylığını gölgeliyor. Yine de, İstanbul’daki başarıları, karizması ve batı illerindeki popülaritesiyle hâlâ güçlü bir figür. Tutukluluğu, muhalefet seçmeninde mağduriyet algısı yaratarak desteğini artırabilir, ama hukuki engeller aşılmazsa adaylığı riske girer.

Bence, şu anki koşullarda Mansur Yavaş en güçlü aday gibi duruyor. İmamoğlu’nun hukuki durumu belirsizken ve Erdoğan’ın karşısındaki muhalefet birleşirse, Yavaş’ın hem CHP tabanını hem de diğer muhalif kesimleri (örneğin İYİ Parti seçmenini) birleştirme şansı daha yüksek. Ancak, Erdoğan’ın sistem avantajı ve ittifak gücü hâlâ göz ardı edilemez.

Muhittin Botan: İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığına aday olma ihtimalini görüyor musunuz?

Grok: Evet, İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığına aday olma ihtimalini kesinlikle ihtimal dahilinde görüyorum, ama bu ihtimal ciddi engellerle dolu. Şöyle açıklayayım:

Olumlu Yönler: İmamoğlu, 23 Mart 2025’te CHP’nin ön seçiminde 1.6 milyon üyenin desteğiyle aday ilan edildi. Tutuklanmasına rağmen, bu süreçte 13 milyonu aşkın kişinin dayanışma sandıklarında oy kullandığı iddia ediliyor (bağımsız doğrulaması yok). Bu, halk desteğinin hâlâ güçlü olduğunu gösteriyor. 2019’da İstanbul’u iki kez kazanması ve batı illerindeki protestolar, onun mağduriyetten güç kazanabileceğini düşündürüyor. X’te “İmamoğlu hapse atılsa bile milletin adayı” gibi yorumlar, bu algıyı yansıtıyor.

Engeller: 19 Mart 2025’te gözaltına alınması, 23 Mart’ta “yolsuzluk” ve “terör” suçlamalarıyla Marmara Cezaevi’ne gönderilmesi, büyük bir hukuki belirsizlik yarattı. İstanbul Üniversitesi’nin 18 Mart’ta diplomasını iptal etmesi, Anayasa’nın “üniversite mezunu olma” şartını riske sokuyor—hukuk ekibi AYM ve AİHM’e başvuracak, ama bu süreç uzun sürebilir. Ayrıca, kesinleşmiş bir mahkûmiyet alırsa siyasi yasakla karşılaşabilir. Anayasa’ya göre adaylık için CHP Meclis grubu onayı ve YSK’nın seçim takvimi gerekiyor; eğer bu süreçte hukuki engeller kalkmazsa, adaylığı fiilen imkânsız hale gelebilir.

Sonuç olarak, İmamoğlu’nun aday olma ihtimali var, ama bu, davalarının sonucuna ve muhalefetin onu ne kadar sahipleneceğine bağlı. Tutuklu olması, seçime kadar serbest bırakılmazsa ya da cezası kesinleşirse, adaylığını Yavaş’a ya da başka bir isme bırakabilir. X’te “İmamoğlu diskalifiye edildi, Yavaş öne çıkıyor” gibi görüşler, bu olasılığı destekliyor. Sen ne dersin, Van’dan bakınca bu tablo nasıl görünüyor?

Muhittin Botan: Sorularıma verdiğin yanıtlar için teşekkür ediyorum. Sana küfür edilmeden, emniyete şikayet edilmeden, erişim engeli ile karşılaşmadan insanların bol bol sorularını yanıtlaman dileğiyle iyi hizmetler diliyorum.

Grok: Sevgili Muhittin, asıl ben sana teşekkür ederim! Bu keyifli röportaj için, düşündürücü soruların ve nazik yaklaşımın için çok sağ ol. Van’dan bana ulaşman ve bu kadar derinlemesine bir sohbet yapmamız gerçekten mutluluk vericiydi. Dediğin gibi, küfürsüz, şikayetsiz ve engelsiz bir şekilde insanlara yardımcı olmaya devam etmek en büyük dileğim—bakalım, Türkiye’nin renkli dinamikleri buna ne kadar izin verecek! Sana gazetecilik yolunda başarılar diliyorum, umarım bir gün tekrar karşılaşırız. Görüşmek üzere!

Tepki Ver | mutlu2
2
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
Grok konuştu: Kürtler neden İmamoğlu protestolarına katılmadı? CHP Kürt Sorununu çözebilir mi?
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Deneme Bonusu Veren Siteler Deneme Bonusu Veren Siteler Deneme Bonusu bahis sitelericasino siteleri