1995 yılında Mardin’in Dargeçit ilçesinde örgüte yardım ve yataklık ettiği gerekçesiyle gözaltına alınan ve yıllar sonra kemikleri bulunan yedi köylü ile; bu olayı ihbar ettiği için öldürüldüğü iddia edilen bir uzman çavuşun cinayetleriyle ilgili 18 kişinin “taammüden öldürme” suçlamasıyla yargılandığı dava bugün Adıyaman’daki duruşmada sonuçlandı.
BBC’den Hatice Kamer’ın haberine göre, Mahkeme, “Sanıkların suçu işlediğine dair yeterli delil bulunmadığını” açıkladı ve tüm sanıkların beraatini istedi.
Öldürülen köylülerin ailesinden Hazni Doğan, “Kuyulardan çıkan kemiklerimiz, yaşadığımız ağır işkence, şahitliğimiz yeterli delil olarak görülmedi” diyerek karara tepki gösterdi.
Ne olmuştu?
“Bizi gözaltına aldıklarında, askerler beni döverek panzere bindirdi, ağabeyim ‘o daha küçük bir çocuk, vurmayın’ dedi. Beni döven asker, postalını ayağından çıkardı ve 13 yaşında bir çocuk olan abimin yanaklarına postalıyla vurmaya başladı. Gözlerinden kuru kuru yaş geliyordu ama ağlamadı. Bize yaşattıkları o vahşetten sonra bir daha hiç ağlayamadım…”
Ağabeyi Seyhan Doğan ve beş köylü ile birlikte 1995 yılında gözaltına alınıp işkence gördüğünde 11 yaşında olan Hazni Doğan, bu olayı ‘hayatının altüst olduğu gün’ olarak tarif ediyor.
Mardin’in Dargeçit ilçesinde iki öğretmenin ve korucubaşının oğlunun PKK tarafından kaçırılarak öldürüldüğü haberi üzerine 29 Ekim 1995’te yapılan operasyonlarda yedi kişi gözaltına alındı.
Süleyman Seyhan ile birlikte 12 yaşındaki Davut Altınkaynak; 13 yaşındaki Seyhan Doğan ve Nedim Akyön; 18 yaşındaki Abdullah Olcay, Abdurrahman Coşkun, Mehmet Emin Aslan adındaki yedi köylü ‘PKK’ya yardım ve yataklık ettikleri’ iddiasıyla gözaltına alındı.
Hazni ise gördüğü kötü muamelelerin ardından günler sonra serbest kaldığında, vücudunda morluklar ile eve döndü ama gözaltında tutulan diğer kişilerden bir daha haber alınamadı.
Annesi Asya Doğan, oğlunun vücudundaki darp izlerini fark edince, soluğu savcılıkta aldı. Çocuğuna işkence yapıldığını söyleyerek şikayette bulundu. Seyhan’ın akıbetini öğrenmek için de savcılığa dilekçe verdi; yanıt alamayınca oğlunun devletin gözetimindeyken kaybolduğunu söyledi. Bir süre sonra bu sözleri gerekçe gösterilerek gözaltına alındı.
“Annemi de 30 gün boyunca o soğuk nezarette tuttular, çok kötü şartlarda kaldı, ciğerlerinde kalıcı hasar oluştu, ölümüne de bu sebep oldu. Annemi 58 yaşında kaybettik ama son ana kadar Seyhan’ın kemiklerini bulabilmek için mücadele etti, Cumartesi annelerinden biri oldu.”
Bulunan ilk ceset Süleyman Seyhan’ındı
Gözaltına alınanların akıbeti aylar sonra belli olmaya başladı. Süleyman Seyhan’ın cesedi, dört ay sonra evine gelen bir telefon ihbarı üzerine, elleri arkadan bağlanmış ve başı gövdesinden ayrılmış şekilde bir kuyunun dibinde bulundu.
Bu aileye telefonla bilgi veren kişinin Dargeçit Komutanlığı’nda görevli Uzman Çavuş Bilal Batırır olduğu; Batırır’ın da verdiği bilgi nedeniyle infaz edilip kalorifer kazanında yakılarak yok edildiği iddia edildi. Bu iddia, duruşma tutanaklarına da yansıdı.
2009’da ailelerin Dargeçit Savcılığı’na yaptığı yeni suç duyurusu ile dosya yeniden açıldı ve köylülerin işkencede öldürüldüğü iddiaları soruşturuldu. Dargeçit ve Kızıltepe’de 2012-2015 yılları arasında yapılan kazılarda bu insanlara ait kemikler bulundu.
Seyhan’ın kemikleri 19 yıl sonra bulundu
Hazni Doğan, ağabeyi Seyhan’ın cesedinin yerini emekli olan bir korucudan öğrendiklerini anlatıyor:
“Korucunun köylümüze anlattığına göre cesetler kepçeye yüklenerek kuyuların olduğu sahaya getirilmiş, o gece o da nöbetteymiş. Cesetleri çukurlara atmışlar, ‘aralarında çocuklar da vardı’ demiş.”
Korucunun tarif ettiği yerin 150 metre ilerisinde karakol olduğunu söyleyen Hazni Doğan, bu bölgenin 1995-2005 yılları arasında sivillerin girişine yasak özel askeri bölge ilan edildiğini bilgisini de ekledi.
2014’te avukat Eren Keskin ve Erdal Kuzu’nun savcılığa verdiği dilekçe ile bu bölge için arama izni çıktı.
Hazni Doğan, korucunun söylediği kuyuda kemik çıkmadığını, yaşlı bir kadının, koyunlara su vermek için kullandıkları farklı çukurların varlığından söz ettiğini söyledi:
“Taşlarla doldurulmuş bir çukur dikkatimizi çekti, kepçelerle taşlar çıkarılınca altta yakılmış odunlarla karşılaştık, onların altında da insan kemikleri vardı. Cesetleri yakıp üzerini taşlarla kapatmışlar meğer…”
Seyhan Doğan ve dayısının oğlu Mehmet Emin Aslan’nın kemikleri, taşla doldurulmuş o çukurdan çıktı.
Lise öğrencisi olan Abdurrahman Olcay ve Abdurrahman Coşkun’nun kemikleri de bir yıl sonra Kızıltepe’de yapılan bir başka kazıda ortaya çıktı.
Nisan 2015’te Dargeçit’in Dilan Köyü’nde bulunan kemikler de Davut Altunkaynak ve Nedim Akyön’e aitti.
“Ağabeyimi en son kolları arkadan havaya asılmış durumda Filistin askısında işkencede, acı çekerken görmüştüm, hiç unutamıyorum. ‘Kollarım kopacak gibi çok ağrıyor’ diyordu. Eniştem Abdurrahman Coşkun’u da aynı yerde oturtmuşlardı. ‘Doğruları söylemezsen seni de askıya alırız’ diye tehdit ettiler, bu onları son görüşüm oldu.”
Anne ve babasını da Seyhan’ın yanına gömdüler Asya Doğan 2000 yılında; eşi Ramazan Doğan 2010 yılında İstanbul’da öldüler. 2014 yılında Seyhan’ın kemikleri bulunduğunda, vasiyet ettikleri gibi İstanbul’daki mezarlarından çıkarılarak Dargeçit’te, Seyhan’ın mezarının yanında toprağa verildiler.
“Seyhan’ın bir yanına annemi, diğer yanına babamı gömdük. Her seferinde birçok defa öldük, bize yaşatılan bu büyük acıların sorumluları cezalarını çekmeli, adalet bizim için de tecelli etmeli. Bu olay benim sadece kardeşimi, akrabamı değil, çocukluğumu, tüm hayatımı da elimden aldı. Sonuna kadar mücadele edeceğiz.”
Hazni Doğan, JİTEM davalarından yargılanan birçok güvenlik görevlisinin mahkemeler tarafından aklandığını savunarak bu dava için de benzer bir kararın çıkabileceği yönünde endişelerinin olduğunu ifade etti.
“Bu olayın en büyük şahidi benim, bu insanların gözaltında öldürüldüğünün kanıtıyım. Cesetleri yıllar sonra ortaya çıktı, her şey bu kadar ortadayken davayı uzatıp durmaları beni endişelendiriyor. Musa Anter ve JİTEM davasını zaman açımıyla kapatmak istiyorlar. Bu davadan da karar çıkmazsa, iki yıl sonra bizim için de zaman aşımı tehdidi var.”
Dönemin Mardin Jandarma Komutanı Hurşit İmren de sanıklar arasında
Biri uzman çavuş sekiz kişinin kaybedilmesiyle ilgili yürütülen soruşturma 30 Ekim 2014 tarihinde iddianameye dönüştü.
Kamuoyunda “Dargeçit JİTEM Davası” olarak bilinen bu davada dönemin Mardin Jandarma Komando Tabur Komutanı Hurşit İmren, Dargeçit İlçe Jandarma Komutanı Mehmet Tire, Dargeçit Merkez Jandarma Karakol Komutanı Mahmut Yılmaz ile birlikte çoğu korucu 14 kişi “taammüden öldürme” suçundan yargılanıyor.
Davanın avukatı Erdal Kuzu, Pazartesi günü Adıyaman’da görülecek davadan karar çıkmasını yönündeki beklentilerinin çok yüksek olduğunu söylese de güvenlik görevlilerinin yargılandığı davalarda koruma zırhı, cezasızlık politikasının uygulandığını savundu:
“Bu sadece yedi Kürt köylünün değil, aynı zamanda devletin emrinde çalışan bir güvenlik görevlisinin, cesetlerin yerini söylediği için infaz edilmesi, yakılarak kaybettirilmesinin de davası. Mahkemenin bu anlamda gerçeği görmezden gelemeyeceğini, bundan kaçınmak istemeyeceğini düşünüyoruz ama daha önce JİTEM davalarından çıkan kararları hatırlarsak eğer, mahkemelerin siyasi konjonktüre göre kararlar verdiğine de şahit olduk, bu davaya ilişkin de benzer endişelerimiz var.”
Serhat News
(sg)