Kobanê Davası’nı değerlendiren HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Eş Sözcüsü Nuray Özdoğan, davanın politik bir dava olduğuna dikkat çekerek, “Hükümetin ve mahkemenin ortak çalışmasıyla, müvekkiller aleyhine delil bulunmaya çalışıldı. Bulunmadığı noktada gizli tanıklara başvuruluyor. Mahkeme, her türlü hukuka aykırı yöntemle bu dosyada delil toplamaya çalıştı. Ama ellerindeki bilgiler bu algıyı yaratmaya yetmedi” dedi.
DAİŞ’in Kobanê’ye dönük saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014 tarihinde gerçekleştirilen protestolar gerekçe gösterilerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında olduğu 17’si tutuklu 108 siyasetçi hakkında açılan dava sürüyor. Davanın 14 Nisan’da görülen duruşması tartışmalı geçti. Yargılanan siyasetçiler, dosyaya eklenen evraklara dair savunma yapmak istedi. Mahkeme heyeti ise, savcıya söz vererek mütalaayı okumasını istedi. Siyasetçiler, avukatlar ve izleyiciler, bunun üzerine salonu terk etti. HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Eş Sözcüsü Nuray Özdoğan, siyasetçiler hakkında ağırlaştırılmış müebbet cezası istenen son duruşmayı değerlendirdi.
‘İddianame sonradan dolduruldu’
Davanın politik bir dava olduğuna dikkati çeken Özdoğan, iddianamenin sonradan doldurulmaya çalışıldığını söyledi. Daha önce Demirtaş ve Yüksekdağ hakkında tahliye ihtimali doğduğunu söyleyen Özdoğan, “O anda ikinci bir soruşturmayla yeniden tutuklandılar. Dolayısıyla ortada bir siyaset müdahalesi var. Bir anda iddianameye giden bir süreç yaşadık. Ondan sonra mahkeme delil toplamaya başladı. Dosyaya, artık bizlerin de takip edemeyeceği yoğunlukta evrak girmeye başladı. Hükümetin ve mahkemenin ortak çalışmasıyla, müvekkiller aleyhine delil bulunmaya çalışıldı. Bulunmadığı noktada gizli tanıklara başvuruluyor. Mahkeme, her türlü hukuka aykırı yöntemle bu dosyada delil toplamaya çalıştı. Ama ellerindeki bilgiler bu algıyı yaratmaya yetmedi. Müvekkillerin gelen her bilgi ve belgeye karşı söz hakkı var. Mahkeme ‘zamanında savunma vermediniz’ diyor, ama müvekkillerimiz her celsede söz almak için büyük çaba sarf etti. Tutulan tutanaklar, ‘konuşmaktan kaçınıyor’ gibi bir yalanla dolduruldu. Bu gerekçelerle ‘savunmayı kesiyorum, bundan sonra da almıyorum’ deyip dosyayı mütalaaya verdi. Mütalaaya verdikten sonra müşteki ifadesi almaya devam etti. Mütalaayı verdikten sonra farklı delil ve evraklar, birleşen dosyalar, yeni dava dosyaları davaya geldi. Bunlar yargılanmakta olan bir kişinin savunma hakkını kullanmak zorunda olduğunu gösteriyor” diye konuştu.
Son duruşmada siyasetçilere söz hakkı tanınmadan mütalaa okunduğunu ve bunun üzerine mahkemeye “buyurun seçim beyannamenizi okuyun” tepkisi geliştiğini anımsatan Özdoğan, mahkemenin aleyhe deli olarak gösterilen takipsizlik kararlarını okumadığını ifade etti. Özdoğan, “Lehe de aleyhe de olan deliller duruşmada okunmak zorundadır. Avukata, yargılanana, katılana bu belgeye ilişkin ne diyorsunuz diye sorulur. Açık bir şekilde kürsüden, ‘Ben bunları delil olarak görmüyorum ki okuyayım’ dedi. Hepimiz buna itiraz ettik. Bu lehe delil. Lehe delil olan hiçbir delili kabul etmeyeceksen senin tek amacın bizlere ceza vermek. O zaman yargılamayı burada bitirin ceza verin” diye kaydetti.
‘Evrak yığınları ile büyük bir suç varmış gibi gösterilmek istendi’
Duruşmanın makul sürelerde yapılmadığını ve iki haftaya sıkıştırıldığını söyleyen Özdoğan, “evrak yığınlarıyla” büyük bir suç olduğu izlenimi yaratılmak istendiğini ifade etti. Özdoğan, “AKP yargısının son dönemlerde izlediği yöntem bu. Gece yarısı ara kararlar sisteme giriyor ve bizler gece yarısı görüyoruz tutanakları. Bu bir yargılama değil. Sözler kesildi, biz avukatlar olarak söz istedik bize de söz vermedi. Sistemi kapattı, hızlıca mütalaayı okuması için savcı beye söz verdi. Tahmin ettiğimiz bir süreçti. Çünkü seçim yaklaştı. Son 3 gün bunların en billurlaştığı bir 3 gün oldu. Mahkemenin acelesi vardı. ‘Niye bu kadar acele ediyorsunuz zaten okuyacaksınız’ dedi. Mahkeme başkanı ‘Hayat kısa’ dedi. Ama hayat hukuka aykırılıkları, suç işleyenleri görmeyeceğimiz kadar da kısa değil. Bir pervasızlık hali vardı. Bu bir seçim süreci yargılaması oldu” ifadelerini kullandı.
‘Böylesi bir sürecin ortağı olamazdık’
Salonda kalarak böylesi bir sürecin ortadığı olmak istemediklerini dile getiren Özdoğan, “Mahkeme heyetine bunu söyledik: ‘Siz bunu AKP-MHP hükümetine bir hediye vermek için yapıyorsunuz. Seçim çalışması için, seçim beyannamesine eklemek için yapıyorsunuz. Bu mütalaa bizden önce basına yansırsa, bir seçim malzemesi haline getirilirse, bu sizin tarafsız ve bağımsız olmadığınıza dair tespitimizi ancak doğrular’ dedik. Nitekim savcılık makamı akşam saatlerinde bir basın metni yayınladı” dedi. Özdoğan, mütalaada müvekkillerinin tamamına müebbet hapis cezası istendiğini işaret ederek, deneyimli hukukçuların dahi savcı mütalaasını anlamadıklarını kaydetti.
Özdoğan, “Çünkü mütalaa Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kürsüden söylediklerini biraz hukuksal kılıf verilmiş hali gibi. ‘Bunlar terörist. Bunlar müebbet cezası istiyorum’ demek bu. Niye müebbet hapis cezası istiyorsunuz? Hangi olgularla, hangi maddelere dayanarak? Kürsüden söylersiniz bunu ama savcılık kürsüsü bunu yapamaz. Orası siyaset kürsüsü değil, seçim meydanı kürsüsü de değil. Özetlediği mütalaada hepsine müebbet istiyor, sadece Yasin Börü dosyasına atıfta bulunuyor ki bu dosyanın ana unsuru değil. Dosyalarla bağlantı kurulmamış. Biz hukukçular olarak bu mütalaayı anlamadık çünkü anlaşılabilmesi için hukuksal gayelerle yazılmış olması lazım. Siyasi olarak nitelendirebileceğimiz bir metin çıktı ortaya” dedi.
’Mahkeme seçim sürecinde üzerine düşeni yapmış oldu’
Mütalaa sonrası tutukluların tutukluluk halinin devamı yönünde karar verildiğini belirten Özdoğan, eski eş genel başkanlar Demirtaş ve Yüksekdağ hakkındaki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını anımsattı. Özdoğan, “Bu kesin kararların ardından o an itibariyle tahliye kararı verilmesi gerekiyor. Duruşma 3 Temmuz’a atıldı. Mahkeme, seçim süreci için üzerine düşen işi kendince yapmış oldu. Böylece kendini bir yanıyla da kurtarmaya çalışıyor. Bu dosyanın delilleri şeffaf, mahkemelerde hazırlanan deliller değil. Tanıklar bizim olmadığımız duruşmalarda dinlendi. Bizim olduğumuz duruşmalarda dinlenen tanıklara soru sorma hakkımız engellendi. Çünkü sorduğumuz anda tanıklıkları geçersiz olduğu ortaya çıktı. Gizli tanıklar buldu, gizli tanıkların verdiği bilgiler yanlış çıktı” ifadelerini kullandı.
‘Mahkemeye tecrübesiz bir hakim atandı’
Özdoğan, Kobanê Davası’nda 31 Aralık’ta mütalaa kararının verilmesini ardından genç ve tecrübesiz bir hakimin dosyaya bakan mahkemenin başına atandığını kaydetti. Özdoğan, “Hala bizim bile hakim olmadığımız bir dosyada hangi ara tüm evrakları inceledi, bir görüşe sahip oldu ve bu dosyada kararlara katılarak kararları onayladı. Tutukluluk kararlarına imza atarak, tutuklulukların devamı gereklidir diyorsun, tüm ret kararlarına imza atıyorsun. Biz sorduk ‘hangi arada bu dosyayı okuduğunuz, incelediniz’ diye. Ben iddianameyi bile okuyabildiğine inanmıyorum çünkü bu sürede mümkün değil. Heyet üyesi değiştirildiği zaman o dosyayı okuması için zaman verilmelidir. Dosya mütalaa aşamasına gelmiş ise heyet üyesinin değişmemesi gerekir. Değişmesi için olağanüstü bir sebep olmalı. Ondan önce heyet başkanının istihbarat elemanı olduğunu söyledi. Sebep buydu. Mütalaa aşamasında daha bir yılını doğru düzgün doldurmamış, gencecik bir hakimi kürsüye oturuyor, kararlara imza attırıyorsunuz. O hakimler açısından çok üzücü, çok aşağılayıcı. Bu da hakimlerin eliyle yürüyen bir süreç olmadığını da gösteriyor” diye konuştu.
Özdoğan, şöyle devam etti: “Bu dosya çok önemli, ileriki dönemlerde tarihe not düşecek bir dosya. Hem hukuki hem de siyaset tarihi açısından. Özellikle de AKP-MHP döneminde yargı sisteminin geldiği noktayı göstermek için de çok okutulacak, ders mahiyetinde bir yargılama. Mahkeme heyeti de bu tarihin bir parçası olacak. 2023 seçimlerinde bu hesapların tamamı tersine dönüşecek. Biz arkadaşlarımızı, vekillerimizi cezaevlerinden alacağız. Cezasızlık politikasının sona ermesi için de elimizden geleni yapacağız.” (MA)
Serhat News