Türkiye’de mevcut siyasi partilerin; örgütsel şekillenme, içtüzük ve toplumsal çıkarlarla bağı dikkate alındığında, aşılmaları gerektiğini söylemek, iddialı bir tespit olmaz. DEM Parti, dinamik toplumsal zemini ve “zorunlu” değişimleri nedeniyle bu genellemenin dışında tutulabilir.
Dikkat ederseniz AKP, Partili Cumhurbaşkanı sistemine geçildikten sonra, giderek ağırlığını kaybetmeye, teşkilat olarak, geri planda kalmaya başladı. Yazımızın esas konusu olan CHP, malum “kalu beladan kalma” bir parti. Musolini’nin Fasces’i ve Hitler’in Nazi Partisi ile aynı yıllarda kurulmuş. 1923’ten 1950’ye kadar, 27 yıl tek parti olarak ülkeyi yönetmiştir.
CHP, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucu partisidir. Devleti ordu kurdu, CHP’yi de askerler, tabii olarak… Jakoben anlayışla tepeden oluşturuldu. Dönemin; Fransa, İtalya ve Almanya’sından yapı ve model olarak etkilendi. Kuruluş ilkelerinde: cumhuriyetçilik, halkçılık, laiklik var, ama milliyetçilik temel özelliktir. Sonradan hem “devletçi” hem “devrimci” ilkeleri eklenmişti. “Nasyonalisttir”; önce devleti kurmuştur, devlet için, tek “ırka” dayalı, “ulus” oluşturmaya çalışmıştır.
CHP, 1950’ye kadar süren birinci döneminde neler başardı?
Kürtler, “muhtariyet”i rafa kaldırılarak, cumhuriyetten dışlandılar, inkâr ve imha siyaseti “zaferini” ilan etti!
“Laikçilik” (laiklik değil) kültürel ırkçılık olarak İslami geleneği, cumhuriyetten dışladı ve baskıyla tam denetim altına almaya çalıştı.
1950’de, artık yeni bir dünya vardı; korkunç iki savaş yaşamış, iki keskin bloka ayrılmış, “soğuk savaşın” hüküm sürdüğü bir dünya!
Türkiye’de Demokrat Parti “iktidar” olmuş, çok partili yaşama geçilmişti. On yıllık DP Hükümeti sonrası, esas kırılma noktası 1961’dir.
Ordu, DP “iktidarına” darbe ile son verdi. Devletin, “cumhuriyetin” ve “topumun” esas sahibi ve muktedir olduğunu, hatırlattı! Aslında CHP, daha bu dönemde miadını doldurmuştur.
Türkiye’de bu yıllarda, sanayi gelişmeye başlamış, “kentlileşme” büyümüştür. Dünyadaki “devrimler” ve gençlik hareketinin de etkisi ile büyük bir aydınlanma ve sol eğilim dalgası yayılmıştır. Emek hareketi güçlenmiş, Türkiye İşçi Partisi kurulmuş ve 1965’te meclise girmiştir.
Bu dönemde “merkez sağ” ve “merkez sol” olarak tanımlanan partiler kurulmuştur. Daha uçlarda, bugünkü MHP’nin başlangıcı, Erbakan’ın Milli Nizam Partisi’nin, temelleri bu döneme dayanır…
Çok önemli husus şudur; iktidarda “Ordu” vardır. Devletin hâkimi ordudur. Kurulan partiler, devletçi partilerdir.
1962’den itibaren, pek çok koalisyonda yer alan CHP, bütün dönemlerde “Orducu” ve devletçi olmuştur.
CHP, Kürt sorunu konusunda tutarlı bir çizgi izlemiştir: inkâr, asimilasyon ve imha! Dönemsel olarak; pragmatik, konjonktürel bazı yaklaşımları vardır elbette. Örneğin 90’ların başında, “Kürt Raporu”nu hazırlamıştır. Dönem itibari ile ileri bir adımdır. Örneğin 2000 yılında, Altan Öymen Genel Başkan iken, bir televizyon programında, “Kürt sorununu nasıl çözeceksiniz?” sorusuna; “Çağırırım arkadaşları oturur çözeriz” demiştir. Irkçı ve devletçi çizgi tarafından, nasıl genel başkanlıktan düşürüldüğünü hatırlarsınız. Son 25 yılda bütün “Kürt” karşıtı politikada aktif destek sunmuştur. Tezkerelere, “sınır ötesi operasyonlara”, “dokunulmazlıkların kaldırılmasına”, Efrin işgaline tam destek vermiştir. Çözüm sürecine, MHP ile omuz omuza, sonuna kadar, karşıtlık yapmıştır…
CHP, farklı politik çizgiler ve örgütlenmiş klikler barındıran, çok geniş bir yelpaze gibidir. Yelpazenin bir ucunda esas damarı ırkçı, “Atatürkist” çizgi vardır; ırkçılık düzeyinde, Türkçü ve devletçidir.
Yelpazenin diğer ucunda; 1980 darbesi sonrası savrulmuş, dağılmış, sonradan yaşama bir yerinden tutunmaya çalışan ve siyaset yapmak isteyen devrimciler var! Özellikle taşrada, CHP içinde siyaset yapmaya çalışan kadrolardır bunlar! Çok değerli toplumcular da vardır içlerinde, büyük yanılgıları; bu çizgiyi, CHP’ye hakim kılma ideali peşinde koşmaya devam etmeleridir.
Aslında 2. Cumhuriyetçilerin, 1991’de aşmaya çalıştıkları 1. Cumhuriyetin anti-demokratik yapısı, onunla özdeş olan CHP için de geçerliydi. Maalesef başarılı bir çıkış yapamadılar. Cem Boyner’in, Yeni Demokrasi Hareketi de uzun ömürlü olamadı. Bu arada 2. Cumhuriyet kavramı ilkin, 27 Mayıs darbesinden sonrası kullanılıyor. Son 25 yıldır da “demokratik cumhuriyet” gündemde. Yani şimdiye kadar, üç defa “ölmesi gereken” bir siyasi yapıdan söz ediyoruz.
Sonuç itibari ile CHP, zorla yaşatılmaya çalışılan bir siyasal yapı. Bu ülkede, 31 Mart 2024 seçimleri sonrası daha iyi anlaşılacak bir konu varsa o da; günümüz dünyasının, siyaset diline uygun yeni partilerin, ihtiyaç olarak kendisini dayatacağıdır.
CHP, ırkçı ve devletçi bir parti olarak, “Sosyalist Enternasyonal” da temsil ediliyorsa, bunun sebebi gerçekten demokrat, sol, sosyalist partileşmenin, CHP’nin varlığı tarafından, engellenmesidir. CHP, gerçek bir “sosyal demokrat” partinin çıkmasını engelliyor. Dağılması gerekiyorsa dağılmalıdır; toplumun yenilenmesi, siyasetin yenilenmesi bunu gerektirir, yaşamın kanunu böyle der.