Müzisyen Ali Doğan Gönültaş ile Van konserinden önce yaptığımız söyleşide, sanatın tuğla üstüne tuğla koymak olmadığını, aksine ortada bir duvar varsa onu yıkmakla ilgilendiğini ifade ederek, “İşte bu noktada provakatif olmak lazım,” diyor.
Çocukluktan bu yana müzikle ilişkili olan Müzisyen Ali Doğan Gönültaş, 2007 yılında arkadaşlarıyla bir araya gelerek müzik yapmaya karar veriyor. Babaannesinin, müzik sofrasındaki tatları, kendi tarzıyla harmanlayan Gönültaş, zaman içerisinde “Ze Tije” adlı müzik grubunun da bir parçası oluyor. Sadece müzik yapma motivasyonuyla yola çıkan bu grup, gitgide profesyonelleşiyor ve ardından “Yanlışımız Var” ve “Ur” adında iki albüm çıkarıyor.
Bingöl’ün Kiğı ilçesinde başlayan müzik yolculuğu, Gönültaş’ın o bölgedeki ezgileri ve tınıları kaydetmesiyle devam ediyor. Daha sonra bu kayıtlar, Gönültaş’ın müzik hayatı boyunca sırtını dayayacağı bir dağa dönüşüyor. Sonrasında ezgi derlemenin de ötesine geçerek koskoca bir sözlü tarih arşivi oluşturuyor. Ve kaybolmaması gerektiğini düşündüğü her şeyi o arşivde biriktiriyor.
‘Müzik sadece müzik yapmak değildir’
Müziğin sadece müzik yapmak olmadığını, ilişkili olduğu her şeyin birer yansıması olduğunu vurgulayan Gönültaş, 2018 yılında grubun dağılmasıyla kendi kendine müzik yapıyor. Ve bu kendi kendine hali yani Zazaca “Xo Bi Xo” dediğimiz hal, verdiği konserlerinde konseptini oluşturuyor.
Yurtiçi ve yurtdışında verdiği konserlerde sevenleriyle buluşan Gönültaş, 2022 yılının ilk yarısını “Kiğı” albümüyle tamamlıyor. Tüm şarkıları yayınlandıktan sonra albümünü plak olarak yayınlama fikrini ise daha önceki röportajlarından okuyorum. 2022 yılının ikinci yarısını konserlerle sürdüren Gönültaş ile Van konserinden önce sohbet etme şansımız oluyor.
‘Sanat alanında bir çölleşme var’
Öncelikle son dönemde herkesin sözünü ettiği sanat alanında bir kısırlaşma döneminde olduğumuz meselesine dair fikrini almak istiyorum. Gönültaş, “Zaman zaman çok iddialı olmamakla birlikte kendimce önermeler yapıyorum. Tabii haddime değil ortaya büyük bir önerme koymak. Bir kısırlaşma ya da çölleşme olduğu gerçek, ama bu içinde bulunduğumuz ortamla çok ilgili bir şey. Türkiye özelinde her yere sirayet etmiş bir çölleşme var. Bununda içinde bulunduğumuz politik atmosferle ilişkili olduğunu düşünüyorum. Çünkü aynı çölleşme diğer sanat dallarında da var. Teknolojiyle alakalı olmakla beraber çok fazla ürün çıkıyor ortaya, ama niteliği tartışılır. Bu yüzden nitelik olarak bir çölleşme yaşıyoruz. Belki size çelişkili gelebilir ama tam da bu sıkışmanın olduğu yerlerde ortaya bir şeylerin çıkması gerekiyor. Fakat böylesine bir kuşatılma içerisinde insanlar, kendini ifade edemiyor ya da ifade ettiği ölçüde karşılık bulamıyor,” diyor.
‘Sanat var olan duvarları yıkmaktır’
Sanatın tuğla üstüne tuğla koymak olmadığını, aksine ortada bir duvar varsa onu yıkmakla ilgilendiğini ifade eden Gönültaş, “İşte bu noktada provakatif olmak lazım. Klasik, klişe ve denenmiş şeylerin ötesinde gerçekten içinde bulunduğumuz ortamın tekrarlarını değiştirmemiz lazım. Örneğin; Fransız yeni dalga sineması ya da İtalyan yeni gerçekçilik akımı nasıl bir ekole dönüştü? Başka bir şey sundular, kışkırttılar,” diyor. Kendi grupları özelinde de bir nebze de olsa bu kışkırtma halini sürdürüyorlar. Fakat ne kadar karşılık bulduğu konusu tartışılır. Gönültaş’ın da dediği gibi insanlar, tüketim kültürünün de bir gereği olarak fazla konsantrasyon gerektirmeyen şeylere ilgi duyuyorlar. Gönültaş, “Senin yaptığın şey karşı tarafı düşündürmeye sevk ediyor. Buda yorucu bir şey ve işin içeriğiyle ilgilenmiyor. Bir şeyi ısrarla yapmaya çalışıyorsun, bir yerden sonra kendinden vermeye başlıyorsun, ama kabul edelim bunun ekonomik bir karşılığı olmayınca sürdürülebilir de olmuyor. Benim için başarı sürdürülebilirlikle de ilişkili bir yandan,” diyor.
‘Kürt müziğinin bir formu var’
Kürt müziği ile ilgili sık sık kimlik ve form tartışmalarının da yaşandığını belirterek, müzisyenlerin son süreçte anonim şarkılara, sözlü geleneğe doğru bir dönüşünün ve üretememenin olduğunu söylüyorum. Gönültaş, hemen sözü devralıyor ve “Bence Kürt müziğinin bir formu var. Bence iyi üretim yapan arkadaşlarımız da var, ama herkes daha popülere ilgi duyuyor. Dolayısıyla geleneksel kodlar üzerinden bölgesel olarak bir ayrım bile yapsak birçok müzik ve form var. Bu alanda özgün örnekler var. Gidip görmek lazım,” diye ekliyor.
‘Bu çağda, kimse kimseyi keşfedemez’
Kürt müzisyenlerin ne kadar görünür olduğu ve ekonomik anlamda sıkıntı yaşayıp yaşamadığı konusunda ise fikirlerimiz ortaklaşıyor. Çünkü profesyonel bir müzik çalışması için profesyonel araçlar gerekiyor. Gönültaş’ın da dediği gibi, Elvis Presley’nin kamyoncuyken keşfedilmesi ya da İbrahim Tatlıses’in inşaatta çalışırken keşfedilmesi meselesi değil bu.
Gönültaş, “Bu çağda, kimse kimseyi keşfedemez. Üretimlerin görünürlüğü ilişkiler üzerinden de şekillendiği için birçok kıymetli insanın üretimlerini görmüyoruz. Gerçi üretimde nitelik aramakla da ilgili biraz. Şu an ki konjonktür, çölleşme, kuraklaşmayla tanımlanabilir. Ben kendi açımdan şunu söyleyebilirim; yeni albüm çıkardım, iki ay oldu, dünyada daha fazla biliniyor, daha fazla talep görüyor. Amerika’dan tutun Meksika’ya, Brezilya’ya, İspanya’ya kadar birçok radyo çalıyor. Ama burada herhangi bir kurum, ‘bizim’ kurumlarımız ilgilenmiyor. Bunu bir sitem olarak söylemiyorum. Sadece olgu bu,” diye ifade ediyor.
Meraklısı için plak
Asıl merak ettiğim plak konusuna geliyor sohbet, bu kararın daha dinleyici merkezli bir karar olduğunu söylüyor Gönültaş ve ekliyor: “CD çıkardığımda kimse CD’yi almayacak. Bu da çok sahtekarca bir şey olacak. Sırf insanlara ‘CD’mi al, bende kazanayım’ demek yerine, meraklısı için plak olsun plaktan dinlesin. Derdim o aslında. Yoksa artistlikle alakalı bir şey değil. Bence dijitalde olması bile yeterli. Zaten şu an plak çıkarabilecek ekonomik duruma sahip değilim, ama ileride plağa dönüştürmek istiyorum meseleyi.”
Bu cevabın üzerine elbette konu, dinleyici kitlesine kayıyor. Gönültaş’a, çoğunlukla kimler tarafından dinlendiğini soruyorum oda; “Kitlem kim emin olamıyorum,” diyor. Repertuarındaki çeşitlilik, dinleyici kitlesine de yansıyor. Ve kendisini herhangi bir kategoriye sokmadığını belirtiyor.
‘Sansür aynı sansür’
Son dönemde arka arakaya Kürt müzisyenlerin konserlerinin ve köklü müzik festivallerinin iptal edilmesine ilişkin ise Gönültaş, “Benim, barışı dile getirmemin bir önemi yok ki. Niğdeli birinin barışı dile getirmesi gerekiyor. Ben zaten sözümü söyledim, biz sözümüzü söyledik. Zaten aynı şeyi elli defa söyleyince anlamını yitiriyor. Artık bir şeyleri ‘Biz sansüre uğruyoruz’u aşarak anlatmalıyız. Sanatın devreye girmesi gerekiyor, ama bu anlamda Kürtler daha ne yapabilir. Bu bir yerde politikacının görevi değil mi, kurumların görevi değil mi? İktidarın ve çevresinde şekillenen yapının sansür uygulaması çok normal. Oradaki politik izlekleri takip edince zaten normal olanı bu, o bunu yapacak. Ama ben bunu kabul etmiyorum. Ki ben, üretmeye devam ediyorum. Bundan korkup, geri planda durup üretimlerimi ona göre şekillendirmiyorum. Anormal olan şu; Zeytinli Rock Festivali yasaklandı fakat bir tane Kürtçe grup yok içinde. Aynı kafa, ona da sansür uygulanıyor. Baktığımızda çok mu farklı kafalar, tartışılır. Burada bir liyakat problemi var görmeme problemi var. Bizim kurumlarımızda da bu var. Kendi dayıoğlu, kendi akrabası ya da popülist kaygılar. Bu çeteleşme kafası her yerde. Bütün iyi üretenler baba figürüne takılıyor. Yenemiyorlar babayı, itiraz olunca da ambargo uygulanıyor,” diyor.
Öte yandan son albümü ‘Kiğı’nın dünya müzik listelerine girmesi üzerine; yurtdışı konserlerine ağırlık vermek ve farklı ülkelerde farklı dinleyicilerle buluşmak istiyor Gönültaş. Bu renklilikten de kendisi oldukça memnun. Gönültaş ile söyleşimizin sonuna geliyoruz ve vedalaşırken de meselenin başına dönerek, bütün olumsuzluklara karşı provokatif, kışkırtıcı şeylerin yapılması gerektiğini vurguluyor ve böyle eleştirmenin daha önemli olduğunu savunuyor.
Serhat News