Hep değişim içinde olan biz kadınların dönüştürdüğü pratikler her zaman gündemimizde ve bunu çoğu kadın hayatı ile ödedi. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’nü, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü veya Dünya Kız Çocukları Günü’nü iktidarlar da anıyorsa hatta feminist hareketin yöntemlerini kullanarak anıyorsa demek ki bizim mücadele yöntemlerimizi değiştirmemizin zamanı geldi de geçiyor.
Çünkü iktidarlar bizim argümanlarımıza önce düşmanca davranıyor, sonra bu düşmanlığı bir yerde durdurup bizim eylem, mücadele yöntemlerimizin uzlaştıkları parçalarını kopyala-yapıştır yaparak hem bizi boşa çıkarmayı hem de içini boşaltmayı amaçlıyorlar.
Bakarsan Kadına Yönelik Şiddete hepsi karşı (Görünürde öyle.) Ama etkili bir mücadele yöntemi olmadığı gibi meseleyi de sadece anmalara indirgemeye başladı. Kadınların tüm kazanımlarını geri çekerek sadece özel (!) günlerde kendini gösterir oldu.
Her 25 Kasım’da ilk kez Uluslararası Af Örgütü’nün simgeleştirdiği ‘Hayır’ diyen eli kullanarak afişler, broşürler bastırıyorlar hatta bu sene dikkatimi çekti Van Belediyesi Mor rengini de kullanmış. Geçen sene bir deneme yaparak turuncu balonlar, afişler falan yaptılar ama turuncu meselesi kendi tabanlarında bile karşılık bulamadı. Bu sembolik meseleler bizim açımızdan politik mücadeleyken, iktidarlar açısından “neresini değiştirsek”, “neresinin içini boşaltsak” diye cereyan ediyor. Mor renk direnişi, özgürlüğü temsil eden tutkulu bir renktir. Bell Hooks ‘Feminizm için Tutkulu Politika’ diyerek herkes için olduğunu söyler.
İdeolojiler renklerini önemli tarihi yaşanmışlıklardan, sorunun temelinin olduğu coğrafya ya da bir olaydan alıyor. Feminizm de meselenin özünün vajina olduğundan yola çıkarak kadın cinsel organının rengi olan moru kullanmıştır. Dünyadaki herkes biliyor ki mor feminizmin rengidir. Kadının rengidir. Feminizm de yine içerik veya yaşam tarzı olarak Müslüman kadınların hayatına işleme(ye)di ancak bir bakıyoruz içinde feminist, feminizm geçen bir dolu üretim var. Kapitalizm feminizmin popüler olduğunu fark etti ve birçok tüketim ürününü dolaşıma soktu. İktidarlar özelde Müslüman/dindar iktidarlar hala feminizme mesafeli.
Bu renk/sembol olayından çıkıp kadınların eşitliği mücadelesine gelecek olursak dünyadaki değişimi Türkiyeli kadınlar da gözlemlemeli. Bizlerin sloganları, eylem yöntemleri, örgütlenme yöntemleri farkında mısınız hep aynı! Tematik Platformlar kurma, yürüyüş, basın açıklaması gibi eylemler artık kadınları heyecanlandırmıyor. Üretilmiş bu korku ikliminde alanları zorlamanın, kapalı salonlarda seminer organize etmenin 90’lardaki gibi bir karşılığı yok. Bakıyoruz gençler daha çok onur yürüyüşlerine ilgi duyuyor. Gençlerin bedenleri ile kurduğu ilişki önceki kuşaktan çok farklı. Kendisini queer olarak tanımlayan ve tüm kurulmuş cinsiyet kodlarını reddeden buna göre yaşam mücadelesi veren büyük bir genç nüfus var. Feminizmin geleneksel örgütlenme yöntemlerine genç kadınlar çok fazla ilgi duymuyor. Orta yaşlı bir kadın olarak katıldığım her eylem beni heyecanlandırıyor ancak genç kadınlar gelişen teknoloji ile daha yaratıcı eylemler ortaya koyuyor. Sosyal medya eylemleri, Şili’de başlayan gözleri kapalı ancak aynı hareketleri yapan ve ‘Tecavüzcü sensin’ diye haykıran kadınlar hepimizi aşırı heyecanlandırdı. Sosyal medyada kısa videolar tüm kadınların yaşamlarına sirayet etti.
Kadın danışma merkezleri, tecavüz kriz merkezleri, kadın sığınakları kurma mücadelesi, kadın erkek eşitliğinin sosyal, hukuksal, siyasi, ekonomik hayatta sağlama mücadelesi ayrı bir yerde dursun bunlara dair biz feministler haykırış yöntemlerimizi değiştirmemiz buna kafa yormamız gerekiyor.
Değişmek lazım çünkü değiştik.
Serhat News