Hakan Günday Zamir adlı son kitabında “Mülteciler sadece evini değil, yola çıktığı gün kendini de terk eder. Çünkü o kadar acıdan sonra, yola çıkan ile hedefe varan aynı kişi olmaz” diyor. Biz hedefe varamayan, ki bu hedef denilen yerde onları neyin beklediğini bile bilmedikleri yollarda boğulan, donan, birbirini kaybeden binlerce sığınmacının hazin ölüm biçimlerine tanık oluyoruz. Mülteci kavramı gerek basında gerek halk arasında yanlış kullanılan bir sözcük. Türkiye’de mülteci sayısı çok az. Bu sınırlardan geçen, ülkenin her yerinde korku, nefret öznesi haline getirilen İran, Afganistan’dan gelenler bu ülkede sığınmacı olarak kalıyorlar. Suriye’den gelenler ise geçici koruma kapsamında ülkede kalıyorlar. Türkiye Cenevre Sözleşmesi’ne coğrafi çekince koyarak imza attı. Doğudan gelip ülkeye sığınanları Türkiye mülteci olarak kabul etmemektedir. Başka bir ülkeye geçiş yapana kadar Türkiye sınırları içerisinde sığınmacı statüsünde kalabilmektedirler. Basında mülteci, kaçak, düzensiz göçmen diye anılan bu kimseler aslında mülteci adayı ama bu ülkede yaşarlarken sığınmacılar.
Bir de özellikle basında araçlara, tankerlere doldurulmuş sığınmacıların yakalanma videolarına tanık oluyoruz. Bu videolardaki operasyonlar sığınmacılara yönelik değil insan kaçakçılarına yöneliktir. Ama medyada gördüğümüz bu görüntüler bize sanki kaçak yollarla ülkeye getirilen kötü insanlar gibi yansıtılıyor. Sonrasında çömelerek sıralanmış onlarca insanın fotoğrafı paylaşılıyor. Ama onlara ne yapıldığına dair bir haber göremiyoruz. Oysa Cenevre Sözleşmesi’nde geri göndermeme ilkesi temel ilkelerden biridir. Kendi sınırlarından dışarı herhangi bir korku ile kaçan kimse ülkesine geri gönderilemez. Kişilerin bulunduğu yerdeki ülke onları kaçtıkları korkudan korumak zorundadır. Bu temel insan haklarından biridir. İnsan Hakları Evrensel Beyanname madde 14’te “Herkesin, zulüm karşısında, başka ülkelere sığınma hakkı vardır.” denilmektedir.
Yaşadıkları ülkede yaşanan çatışma ortamından dolayı veya inancına, yaşam tarzına, cinsiyetine, politik görüşüne göre hapse girme, asılma tehlikesine karşı yaz, kış demeden oldukları yeri terk etmek zorunda kalan çoğu zaman kimliğini bile alamadan yollara düşen bu insanlara karşı ülkedeki bu nefret, korku dolu yani kısaca ırkçı yönelimler aslında ne kadar cahil ve duyarsız bir toplum olduğumuzun göstergesidir. Sınırda donarak ölen haberlerin altına ‘gelmeselermiş’ yorumunu yazdıran zihniyet bundan daha fazlasını yaptırıyor. Evlerinde uyurken yakılan Suriyelileri öldürenler bu zihniyetin ürünüdür. Dünyada neyin olup bittiğine bile duyarsız olmak bir yana ölme veya tutuklanma korkusu bizim coğrafyamıza uzak bir duygu değildir. Yersiz, yurtsuz kalmak da bizim coğrafyamıza çok uzak bir duygu değildir. Çoğu zaman dilimizi, yaşam tarzımızı, kültürümüzü benimsemeyen iktidarlar bize evimizde bile bizi yersiz yurtsuz hissettiriyor. Köy boşaltmalarını yaşamış, yoksullukla özdeşleşmiş, dünyanın her yerinde mülteci olarak yaşamış Kürt halkı olarak bize pompalanan yabancı düşmanlığı ile gaza gelip nefret kusmak bizim ve bizim gibi ezilen halkların refleksleri olmamalı. Bari kapımıza kadar gelen bizlere sağ salim ulaşmış bu insanlara karşı daha anlayışlı, daha kabul edici olalım. Ortadoğu halkı olarak bizler sadece bu coğrafyada yaşadığımız için her an mülteci ve sığınmacı olabiliriz.
*Peki Şimdi Nereye başlığı Lübnan iç savaşı Müslüman Hıristiyan çatışmalarının ardından bir köyde olanları anlatan umut verici bir filmin adıdır.