1. Haberler
  2. Özel
  3. Seçimler: Özgürlük ve demokrasinin milliyetçilikle mücadelesi!                                                                        

Seçimler: Özgürlük ve demokrasinin milliyetçilikle mücadelesi!                                                                        

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Farklı nedenlerle herkes için önemli olan 14 Mayıs 2023 seçimleri yapıldı. Açıklanan seçim sonuçları birçok açıdan sorunlu, şaibeli. Oy sayım sürecinde mahir(!) olan Rusların da işe karıştıklarına dair basından haberler çıkıyor. Kamuoyundan oyların çalındığına ilişkin yaygın bir kanaat ve öfke var. Ayrıca genelde ve Kürdistan özelinde siyaset hangi denge-denklemler üzerinden ve hangi hedeflere odaklı yürütüldü? İttifaklar, politik ve ideolojik hatlar neyin, nelerin üzerinde kuruldu? Hangi sonuçlar üretti? İşçiler, gençler, halklar seçimde ne oranda varlığının öznesi olarak sandığa gittiler?

Seçime dört ayrı ittifak katılmış olsa da esasta iki ittifak, iki temel strateji 14 Mayıs’ta hesaplaştı. Cumhur İttifakı ile Yeşil Sol Parti yani HDP! Stratejisini içeride ve dışarıda, Irkçı milliyetçi ideolojik eksende Kürt halkının kazanımlarının yok edilmesi üzerinden kuran Cumhur İttifakı ile stratejisini demokrasinin geliştirilmesi üzerinden kuran Yeşil Sol Parti (YSP) yarıştı. Millet İttifakı da esas milliyetçilik ekseninde dururken, demokrasiye doğru yaptığı kimi hamleler ise Cumhur ve Ata İttifakı’nın “terör örgütüyle ilişkililer” basıncıyla oluşturdukları blokajlarına takılıp geri çekilmiştir. Özel misyonla kurulan Ata İttifakı ise Cumhur ile Millet ittifaklarının hedef ve savunularının bir kolajından ibaret. Kısacası 14 Mayıs seçimlerinde Türk siyasal partilerinin stratejisi, Kürt karşıtlığını içeren Milliyetçilik üzerinde kurulduğundan seçimlerinin galibi de kan reva içinde kalsalar da görünürde Devlet ideolojisi olarak Türk milliyetçiliği oldu!

‘Ben gidersem devlet bekası gider’ algısı topluma taşındı

Aynı Devlet ideolojisi, 28 Mayıs’ta da Cumhur ve Millet İttifakını Sinan Oğan ile Kürt karşıtlığı üzerinden daha ırkçı-milliyetçi çizgiye çekmeyi planlıyor! Cumhur ve Millet İttifakının Kürt meselesinde “ben senden daha milliyetçiyim yarışı” Sinan Oğan üzerinden derinleştirilmek isteniyor. Nitekim Sinan Oğan “Elbette kırmızı çizgilerimiz var. Başta terörle mücadele, terör örgütlerinin desteklediği siyasi partilerle araya mesafe koyma, sığınmacıların gönderilmesi gibi birtakım şartlarımız var” diyerek ifade etti. Daha ayrıntılı ele alındığında; Cumhur İttifakı stratejisi netti, kendi bekasını “devletin bekası” olarak etiketleyip “ben gidersem devletin bekası tehlikeye girer” algısını her yol ve aracı kullanarak topluma taşıdı.

Denetimindeki basını da propaganda da etkili kullanarak muhalefeti “Kürt bölücüleriyle işbirliği içerisindeler” iddialarıyla körüklediği ırkçı milliyetçi dalgayla basınç altına alarak savunmaya itti. 21 yıllık iktidarında ekonomik ve siyasi enkaz yaratan AKP’ye saldırması gereken Millet İttifakı savunmaya itilmişti. Nihai hesaplaşma raundu olan 28 Mayıs’a günler kalırken nihayet Kılıçdaroğlu’nun çıkışıyla Canan Kaftancıoğlu da “kaybedecek bir şeyimiz yok, daha keskin bir dil kullanacağız” diyerek radikalleşmenin işaretlerini verse de CHP’nin Devletin kurucu partisi olduğunu, ekonomik ve siyasi krizleri devlete zarar verecek düzeyde propaganda malzemesi yapmayacağı sayısız deneyle sabittir. Yine de pratikte izleyeceğiz.

Darbe retoriği devreye konuldu!

Erdoğan muhalefeti sıkıştırmada bununla da yetinmedi. “Türkiye’nin ekonomideki başarısını çekemeyen dış çevrelerin bunu baltalamak için yoğun çaba harcadıklarını, özellikle Batı dünyasında Türkiye’ye ve Türkiye halkına zarar vermek için fırsat kollayan etkili çevreler” bulunduğunu belirterek bu tehdide karşı durmanın önemini anlattı. Sonrası geldi, önce Soylu “14 Mayıs 2023 Batı’nın siyasi darbe girişimi”; sonra Uçum “2023 seçimlerinde iktidar değişikliği Türkiye bağımsızlığına darbe olur” diyerek işi darbe retoriğine vardırdılar.

Bu propaganda malzemesiyle seçime katılan ve devletin mali kaynakları ile güvenlik güçlerini kullanan Cumhur İttifakı liderleri 14 Mayıs sonrası; “Bütün anket sonuçlarını alt üst ettik” dediler! Kökü yalan! Seçimin ve özellikle oy sayımının bütün yasalarını, işleyişini ve ahlaki değerlerini alt üst ederek gerçekleştirdikleri irade gaspı ile mevcut sonucu elde ettiler ama her şey bitmedi! Unutmayın 28 Mayıs, halkların sizden rövanş alma günü!

14 Mayıs ve Yeşil Sol Parti!

AKP 2023 seçimlerinde, 2018 seçimlerine göre yüzde 42’den yüzde 35’e gerileyerek yüzde 7 oy kaybetti. 21 yıllık iktidarının getirdiği yıpranmışlık, yaşanan ekonomik kriz ve sosyal sonuçları, “benden olmayan düşmanımdır” siyaseti vb. bunlar dikkate alındığında daha çok oy kaybının yaşanması gerekirdi. Fakat başta Millet İttifakının “aman ha devlete zarar vermeyelim” şeklinde özetlenebilecek ürkek muhalefeti ve çevreden merkeze taşınarak siyasi-ekonomik rantla buluşan çekirdek kitlesinin Erdoğan etrafında kenetlenmesi ve de Erdoğan’ın Kürt/Kürdistan korku sopasını bir kez daha kullanarak ırkçı-milliyetçi damarı etrafında toparlamayı kısmen de olsa başarması büyük oy kaybını engelledi. Ama şimdilik!

HDP’nin Mayıs 2023 seçimlerine yüzde 13 hatta 14, 15’lere kadar oy alabileceği genel kabul görmüşken; Parti yönetimi bunu veri alarak 100 milletvekili altında bir sayıyı başarısızlık olarak göreceği bir çıta belirlemişken sonuçların bunun çok altında kalması düşündürücü. HDP 2018 Haziran seçimlerinde aldığı yüzde 11.70 oy oranı, Mayıs 2023’te 8.80’e gerileyerek yüzde 2.90 oy kaybetti. Belirlenen hedef yüzde 14, 15 fakat ulaşılan oran yüzde 8.80! Genelde tablo buyken özelde kimi kentlerde tablo daha vahim! Mesela Van, Haziran 2015 seçimlerinde yüzde 73.40 oran ile zirve yapmışken, bu oran önce 2018’de yüzde 59’a ve 2023’te ise yüzde 53’e geriledi! Son sekiz yılda yüzde 20 oy kaybı ile tehlike sinyallerini veriyor. Sömürgeci rejimin siyasal aparatı ve 21 yıllık iktidar partisi AKP’nin oy kaybetmesi doğaldır ve daha fazla kaybın olması bekleniyordu. Ama muhalif, üstelik ezilen Kürt halkının temsilcisi olarak yola çıkan ve başta istikrarlı büyüyen HDP de ki oy kayıplarının sebepleri üzerinde tabandan başlayarak çok yönlü durulmalı.

İlk gözlemlerim olarak bu oy kayıpları hakkında şunları belirtebilirim:

a – YSP, 2023 seçimlerinde ana stratejisini Türkiye’nin demokratikleşmesi üzerine kurmuş ve buna uygun olarak da Türkiye soluyla Emek Ve Demokrasi İttifakı’nı kurup seçime bu ittifakla katılmıştı. Her ne kadar Kürdistan’da Kürt Özgürlük ve Demokrasi İttifakı’nda da yer alsa ittifak politikasının ağırlık merkezini Türkiye solu üzerinden kurdu.

Bilindiği gibi,15 Haziran 2018 seçimleri ile 29 Mart 2019 yerel seçimlerinde HDP Türkiye Sosyalistleri ile ittifak kurmuştu ama ittifakın ağırlık merkezinde, Kürt parti ve örgütleriyle kurduğu ittifak vardı. 14 Mayıs 2023 seçimlerinde ise Kürt partileriyle, Kürt Özgürlük ve Demokrasi İttifak kuruldu ama bu kez ittifakın ağırlık merkezinde Türkiye Solu ile kurulan ittifak yer alıyordu. Mesele şudur; bu iki ittifakla ne hedeflendi ve hangi sonuçlara ulaşıldı? Bu sorunun yanıtı önemlidir. Bizim gördüğümüz 2023 seçimlerinde HDP, “Türkiye’ye Demokrasi” hedefinde kantarın topuzunu kaçırmış ve Kürdistan özgürlük boyutu fazlasıyla gölgede kaldı. Dediğim gibi bu iki ayrı ittifak deneyimi artı-eksileriyle irdelenmeli.

b – 14 Mayıs 2023 Seçim çalışmalarına Van’da doğrudan katılan biri olarak ilk gözlemlere dayalı şunu söyleyebilirim: Propaganda çalışmasında Ulusal özgürlük ile Demokrasinin; Siyasal talepler ile ekonomik-sosyal hakların; Genel sorunlar ile Yerelin özgün sorunlarının dengesi yeterince kurulamadı. Yerel ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlar hep tali kaldı. Bu durum seçim sonuçlarını etkileyen bir başka faktör.

c -Elbette Rejimin, HDP’nin başına getirttiği “pişmiş tavuğun başına getirilmedi. Sonu gelmeyen saldırıların tam da seçim arefesinde de sürmesinin etkisi çok önemli. Sıkça belirtildiği gibi bu baskılar bir sistem partisine yapılsaydı ayakta duramazdı. HDP’ye açılan kapatma davası nedeniyle YSP ile girme zorunluluğunun yarattığı karmaşa ve tanınmamışlığın daha fazla payı olmuştur. Bunlar doğru ve etkisi oldu ama baskılar, kapatma davaları yeni değil! Kayıplarda, projeksiyon yine izlenen yerel ve merkezi siyasete tutulmalı.

d – Cumhurbaşkanlığı seçiminde Kılıçdaroğlu’nu “destekliyoruz” beyanı Kürt halkında kısmen de olsa CHP’ye destek olarak algılanmasının da rolü olmuştur. Çünkü bir kısım YSP seçmeni mührü hem YSP hem de CHP’ye vurmuş. Bir kısmı da CHP’ye oy vermek olarak algılamış. Yanı oy kaybında CHP’ye verilen oyların payı da var. Metropollerde ise bir kısım HDP oyunun ittifakta yer alan(!) TİP’e gittiği açık. Türkiye Solu ile özelde TİP ile yaşanan sorunların birden fazla olumsuz yansıması oldu. Bunun ayrıntılı tahlili ayrı bir yazı konusu.

e – Bütün bunların yanı sıra Kürt sokağının halen 2016 yılında yaşanan kent savaşları sendromunu aşamadığı da açık. Yani sivil demokratik hareket halen tam olarak ayağa kalkamadı. Özetle elbette oy kaybında pratik çalışma ve organizasyonda yer yer görülen aksaklıkların payı vardır ama esas nedeni izlenen siyasal strateji, hedefler ve buna uygun kurulan ittifaklarda aramak lazım. Elbette bunları yazarken ulusal özgürlük mücadelesinde seçimlerin araçlardan sadece biri olduğunu da unutmadan aynayı bütün derinliği ile kendimize, siyasetimize tutalım.

28 Mayıs’a odaklanarak, 14 Mayıs’ı sorgulayalım!

Şimdi ana hedef Erdoğan ve Cumhur İttifakının 28 Mayıs’ta sandıkta yenilgiye uğratılmasıdır. Bunun koşulları vardır. Çünkü bu kez pusula tek hedef tek! Bunun için;

*Öncelikle “Ne yaparsak yapalım gitmiyor, gitmez ve ayrıca Erdoğan ikinci tura avantajla giriyor” şeklindeki karamsarlığı mutlaka aşmalıyız. İstanbul’u kaybedince nasıl gittiyse, 28 Mayıs’ta kaybederse saraydan da öyle gidecek. Kaybetmenin zemini 14 Mayıs’a göre daha güçlüdür çünkü bu kez pusula tektir, CHP ile YSP’nin karıştırılması vb. durumu yok.

*Dolayısıyla Kürt halkını, “seçersem yine Kayyım atanır” kaygısını; Kadrolu beyin ve emek gücünü, üzerindeki KHK basıncını kırmaya ve Kadını “eyvah Taliban geliyor” tehlikesine karşı mücadelede 28 Mayıs’ta hesap sormaya çağırıyoruz. İşçiyi, grev-sendikalaşma hakkını kullanabilmesi ve okuyanın, işsizler kervanına katılmaması için…. Haydı hep birlikte umudu, dinamizme dönüştürerek sandığa taşıyalım.

*14 Mayıs’ta yapılan Oy/İrade hırsızlığını çıplak olarak açığa çıkarmak için; yaklaşan Belediye seçimlerinde, Kürt halkının iradesi üzerindeki Demoklesin Kılıcı’nı kaldırıp atmak, Rojava Kürdistanı üzerindeki kıskacı gevşetmek için 28 Mayıs’a odaklanalım. Unutulmasın ki başka hedeflerle birlikte 28 Mayıs, Kürt Belediyelerin üzerindeki Demoklesin Kılıcı’nı kaldırıp atmak için tarihi bir fırsattır. Bu zihniyet var oldukça Kürt halkının yerel yönetimler iradesinin üzerinde Demoklesin kılıcı sallanmaya devam edecek. Dolayısıyla İçişleri Bakanı Soylu’nun “Cumhurbaşkanımız çağırdı ‘Süleyman ben bu Güneydoğu’daki HDP’nin, PKK’nın belediyelerinden rahatsızım. Bunları derhal görevden alacaksın’ dedi. İki gün geçti, hepsini görevden aldık…” skandal sözlerinin teşhiri ile birlikte 28 Mayıs’a odaklanalım.

*Kürdistan’da Türkiye metropollerine oranla seçime katılma oranı düşük kaldı. Kalan 9 günde sandığa gitmeyeni ikna edip oy kullandırabilmek için “yeter irademizin üzerinden elinizi çekin” şiarı eşliğinde kararlılığımızı sürdürelim. Çünkü 28 Mayıs Kürt halkının iradesine açık düşmanlığı ilan eden ırkçı siyaseti aşmak için hayati önemdedir.

Bitirirken, Doğu despotik İklimde Putinizmin İslami versiyonu olarak tarif ettiğim Erdoğan ile ilgili daha önce yazdığım yazıdan alıntıyı aşağıya alıyorum!

“Birincisi; bilindiği gibi Doğu despotizminde esas olan devlettir, millet devlet için vardır ve önemlisi devlet (iktidar) asla halka güvenmez. Doğu despotizmde tüm iktidar gücü, devlet adına devletin tepesinde ki despotun elinde merkezileşir…..

İkincisi; Putin gibi Erdoğan’da sömürgeci/ilhakçı imparatorluk geleneğinin mirasçısıdır.

Çarlık Rusya’sı ne kadar askeri emperyalizm deyimi yerindeyse, Osmanlı İmparatorluğu için de askeri emperyalizm o oranda geçerlidir.

Üçüncüsü; Putin ile Erdoğan ikilisinin bir diğer ortak paydaları ırkçı milliyetçi oluşlarıdır. Dördüncüsü; Putin gibi Erdoğan’da biraz Chavezcidir. Putin SSCB’nin yeni yıkılmış olmasının toplumda bıraktığı kültürel, sosyal değerlerin devam eden etkisiyle, Erdoğan ise Milli Görüş’ün ‘adil düzen’ savı nedeniyle biraz Chavezci.”

Kısacası, gözetlenen-fişlenen Erdoğan ve ekibinden, gözetleyen, fişleyen ve kayyım hukuksuzluğuyla Kürt halkının iradesini tanımayan, içeride ve dışarıda Kürt kazanımlarını yok etmeye odaklanmış bir Erdoğan’a ulaşıldı. İşte Doğu despotizminin siyaset zemininde Putinizmin İslami versiyonu olarak Erdoğan! (Sinan Çiftyürek, Doğu Despotik İkliminde Putinizmin ‘İslami Versiyonu Erdoğan 02.12.2014 tarihli yazımdan)

Serhat News

Tepki Ver | Tepki verilmemiş
0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
Seçimler: Özgürlük ve demokrasinin milliyetçilikle mücadelesi!                                                                        
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir